“Bir gün gitsen bile hatıran yeter.” Herkesin bir benzeri türedi senin hariç büyük usta. Yerin kolay kolay doldurulamaz ancak seslendirdiğin şarkılarla kendimizi avutacağız bundan sonra. Artık sana soramayacağız ama her daim “Bana sor” şarkını dinleyeceğiz. Böylelikle seni unutmadığımızı göstereceğiz.
‘’Müzik, gökle toprak arasında bir ahenktir’’ der Konfüçyüs. İnsanlar arasında güçlü bir bağ kurmanın ve iletişim kurmanın önemli bir aracı olarak görülen müzik, öğrenme ve dinleme gibi fonksiyonların gelişimine yardımcı olur. Bir yönüyle de matematiksel düşünceyi güçlendirdiği ifade edilen müzik, toplulukların bir araya gelmesinde de önemli bir rol oynar.
Müziksiz bir günlük hayat düşünülebilir mi? Bu soruya hepimizin cevabı ‘’Hayır’’ olur diye düşünüyorum. Socrates; “Müzik ruhun gıdasıdır’’ diyerek bu soruyu en güzel şekilde cevaplamış oluyor. Müzik dil ve ırk fark etmeksizin direkt olarak duygulara hitap eden, etki eden bir sanat dalıdır. Herkesin anlayabildiği ve anlayabileceği yegâne dildir müzik. Evrenseldir, aynı zamanda farklı topluluklar arasında da bir köprü görevi görür.
Müziğe dair bu girizgahtan sonra geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden bir döneme damga vuran sevilen sanatçı Ferdi Tayfur’u ve sanatını tanımaya çalışalım. 15 Kasım 1945 tarihinde Adana'nın Yüreğir ilçesine bağlı Taşçı köyünde dünyaya gelen Ferdi Tayfur, sanatçı bir babanın oğludur. Babasının ölümünden sonra çok istemesine rağmen imkânsızlık yüzünden okuyamamış, fakirlik içinde trajik bir hayat yaşamıştır. Annesinin bir başkası ile evlenmesinden sonra üvey babasının bulduğu şekerci dükkanında çıraklık yapmaya başlamıştır. Okumayı da iş hayatında öğrenmiştir. Eniştesinin yardımıyla bir süre Sakıp Sabancı’nın Ceyhan’daki mısır çiftliğinde çalışmış, bir süre de Konya'da bir gazinoda çaycılık yapmıştır. Bir yandan ailesinin geçimine katkıda bulunurken bir yandan da düğünlerde şarkı söylemeye başlayan Ferdi Tayfur bir yerel gazetede Adana Radyosu'nun müzik yarışması ilanını görür ve bu yarışmaya katılır. Yarışma sonucunda ikinci olur, üvey babasının engellemelerine rağmen İstanbul’a gelip Lunapark Gazinosu'nda iş bulur. Bu gazino da bağlama çalmaya başlar. Bir süre sonra da Leyla/Aşkınla Beni Öldürdün adlı ilk plağını doldurur ve bu plağından 500 lira kazanır.
1968 yılında Seda Plak ile iki plaklık anlaşma yapar ancak beklenen ilgiyi görmeyince Adana’ya geri döner. 1973 yılında ise Görsev Plak adına yaptığı “Dur Dinle Sevgilim/Kır Çiçekleri” adlı 45'lik ile çıkış yakalar. Ardından müzik çalışmalarına devam eder. Asıl çıkışını Çeşme adlı şarkısı ile yapar. 1976 yılında aynı isimle Necla Nazır ile başrolünde oynadığı ilk sinema filmi vizyona girer. Filmi 12 milyon kişi izlemiştir. 1982 yılında kendi adına Ferdifon Plakçılık şirketini kurar, 1992 yılında çıkardığı Prangalar albümü 5 milyon rakamıyla Türkiye'nin en çok satan albümlerinden olur. Kasetlerinin yanı sıra konserler vermeye de başlar. 1993 yılında Gülhane Parkı’nda verdiği konsere 200.000 kişi katılarak rekor kırar. Dokuz kez Altın Plak Ödülü kazanmış ve birçok sinema filminde rol oynamış olan Ferdi Tayfur, kendi yazdığı şarkılarla ünlenmiş 30'dan fazla albüm ve 30'un üzerinde film yapmıştır. 2009 yılında da inşaat sektörüne girerek müzik dışında farklı bir alanda ticari faaliyetlere girişmiştir.
Uzun bir süredir rahatsız olan Ferdi Tayfur, 15 Aralık 2024'te Marmaris'te hastaneye kaldırılmış ardından, 16 Aralık'ta Antalya Muratpaşa’da özel bir hastaneye sevk edilmiş ve burada mantar enfeksiyonu nedeniyle sinüs ameliyatı geçirmiştir. 2 Ocak 2025 tarihinde, karaciğer ve böbrek yetmezliği tedavisi için kaldırıldığı hastanede vefat etmiştir. Cenazesi 4 Ocak 2025'te Barbaros Hayrettin Paşa Camisi’nde kılınan cenaze namazının ardından Yeniköy Mezarlığı’na defnedilmiştir.
Ferdi Tayfur’un şarkıları, halkın gündelik sorunlarını ve duygularını müzikle birleştirerek geniş bir kitlenin kendini bulduğu bir ayna işlevi görmüştür. Arabesk olarak nitelendirilen müziğinde kırsal yaşamın samimiyeti ve kentleşme sürecinde hissedilen yabancılaşma temaları, kadercilik gibi evrensel duyguların yanı sıra, toplumun alt sınıflarının yaşamına ışık tutan hikâyeleri anlatılmaya çalışmıştır. Ferdi Tayfur'un yükselmeye başladığı dönemlerde, Türkiye'de siyasi çalkantıların, ekonomik krizlerin, askeri darbelerin yaşanıyordu. Bütün bunlarla birlikte 1970'li yıllarda hız kazanan köyden kente göç ve bu göçle birlikte şehirleşme sürecinin getirdiği sorunlar yumağı ortadaydı. Bütün bu sorunlara ışık olmaya çalışan Ferdi Tayfur bestelediği ve söylediği şarkılarla toplumun o dönemlerdeki duygularına tercüman olmuştur. Kısaca onun bu müziğindeki sözler yalnızca bir sanatçının çalışmalarını değil, aynı zamanda Türkiye'nin 1970'lerden itibaren yaşadığı siyasi, kültürel ve sosyal değişimleri göstermektedir. Anadolu’nun geleneksel değerlerinin kaybolmaya başladığı modernleşme sürecinde iki ateş arasında kalmış vaziyette olan toplumun içindeki buhranların sesi olması yönüyle onun seslendirdiği şarkılar aslında büyük bir işlev görmüştür.
“Hadi Gel Köyümüze Geri Dönelim, Fadime’nin Düğününde Halay Çekelim” isimli şarkısı Anadolu insanının duygusal derinliğini ve yaşam mücadelesini aktarır. Seslendirdiği şarkıların büyük çoğunluğu, köyden kente göç sürecinde yaşanan aidiyet ve kimlik sorunlarına tercüman olmuştur. Özellikle göçün yoğun olduğu yıllarda bestelediği Çeşme isimli şarkısı onun kırılma noktası olmuş ve müzik dünyasında yer edinmesine vesile olmuştur. Folklorik ve sosyokültürel yaşam unsurlarının, popüler kültürün ortaya çıkışını etkilediği dönemlerde seslendirdiği Çeşme şarkısı aşkın, kederli ruh halinin ve gecekondu yaşam tarzının pişmanlığının sembolü haline gelmiştir.
Ferdi Tayfur'un müzikal ve sanatsal bakış açısını sosyo kültürel perspektif açısından değerlendirdiğimizde, onun sanatının sadece bir eğlence aracı değil, derin bir duygu ve toplumsal çözümleme olarak görmek gerekir. Kısaca şunu söyleyebiliriz toplum, bir döneme damgasını vuran ve geniş bir kitleye hitap eden Ferdi Tayfur’un söylediği şarkılarda kendisini bulmuştur. İşte bu sebeple de kendisine hep “Ferdi baba” diye hitap etmiştir.
Yorum Yazın :Misafir