Gönül erbabı olanlar, Allah’ı yakinen tanıdıkları için, O’na kalben dost olabilenlerdir. Günümüzde sayıları oldukça azalan gönül erbapları, geçici bir âlem olan dünyayı tanıdıkları için dünyadan vazgeçip Allah’ın rızasını kazanacak işlere soyunanlardır. Gönül erbapları, geçici heveslerle dolu dünya hayatını ahiret hayatına tercih etmeyenlerdir. O nedenle bu tarz insanları bulmak oldukça zordur. Bu tarz insanlar çok kıymetli değer verilmesi gereken insanlardır. Dünyaya gönül bağlamayıp, dünyayı sadece ahiretin bir tarlası gibi gören bu insanlar bir başka insanın kalbini kırmaktan da son derece imtina ederler. Gönül inşa etmeye gayret ederler. İnşa ettikleri gönüllerden de bir başkasını inşa etmelerini beklerler. Kısaca tabir edecek olursak gönül erbabı insanlar Allah dostu diyebileceğimiz insanlardır. Onların gönülleri o kadar geniştir ki orada herkese yer vardır. Yeter ki o gönle girmeyi becerebilelim. Haddi aşmayalım, tevazuu elden bırakmayalım.
Yazımızın bu noktasında bir şahsın Hz. Mevlâna ve Hacı Bektaş Veli ile aralarında geçen şu olaya yer vererek tevazuu ve gönül insanı olmanın ne anlama geldiğini daha iyi anlamaya çalışalım.
Vakti zamanında bir adam kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş Veli’nin dergahına kurban olarak bağışlamak ister. O zamanlar dergahlar aynı zamanda aşevi işlevi görmekteydi. Doğruca Hacı Bektaş-ı Veli’nin yanına giderek durumu Hacı Bektaş Veli’ye anlatır. Hacı Bektaş-ı Veli adamın bu niyetinin helal olmayacağını söyleyerek kurbanı kabul etmez ve geri çevirir. Bunun üzerine adam doğruca Mevlevi dergahına gider ve aynı durumu Hz. Mevlana’ya anlatır. Hz. Mevlâna ise adamın bu hediyesini kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş Veli’ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Hz. Mevlana’ya bunun sebebini sorar.
Hz. Mevlâna şöyle der:
-Biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.
Adam bu cevap karşısında taaccüp eder ve Hacı Bektaş Veli bu konuda acaba ne düşünüyor diye hiç üşenmeden kalkar onun yanına gider ve Hacı Bektaş Veli’ye, senin kabul etmediğin kurbanı Hz. Mevlana’nın kabul ettiğini söyler. Ardından da bunun sebebin, hikmeti nedir diyerek, Hacı Bektaş Veli’ye sorar.
Hacı Bektaş Veli ‘de şöyle cevap verir:
– Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana’nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damla ile bizim gönlümüz kirlenebilir ancak Mevlana’nın engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı bizim kabul etmediğimiz hediyeyi o kabul etmiştir.
İşte anlamlı hikâye den de anlıyoruz ki gerçek gönül erbabı, ilim ehli insanlar asla birbirlerine zemmetmezler. Birbirlerinin ardından kem söz söylemezler. Birbirlerini sadece Allah için severler.
İnsanlar özellikle Allah dostu büyükler bugüne göre geçmişte çok daha hoşgörülüydüler. Birbirlerini gerçek anlamda severlerdir. O nedenle gönül erbabı insanların sayısı da bir hayli fazla idi. Lakin ne hazindir ki günümüzde kapitalist sistemin çarklarının dişlileri bizi öyle öğüttü ve öğütmeye devam ediyor, bundan dolayı da gönül insanı bulmak bir hayli zorlaşmakta. Herkes birbirinin kuyusunu kazma peşinde. Sevgi neredeyse hak getire. Menfaatler çatışması hayatımıza hâkim olmuş vaziyette. Rızai ibari yerine 3 günlük dünya menfaati ve dünya sevgisi gönüllerimize hükmeder oldu.
Bugün en çok ihtiyaç hissettiğimiz şey hasbilik, yani gönülden muhabbet. Gönülden, yürekten sevebilmek. Birbirimizi sözlerimizle değil yüreklerimizle anlayabilmek. Büyüğünden küçüğe, aliminden cahiline buna ne kadar muhtaç olduğumuzu hiçbir kelime izah edemez. Artık aramızdaki buz dağlarını eriterek gönüllere girmenin vakti. Gönül erbabı olmanın vakti. Hz. Mevlana’nın o derin cümlesine hasretiz. Ne diyor Hz. Mevlâna:
“Gel, ne olursan ol yine gel.”
Gelebilmek ve gönülden gelebilmek dileğiyle.
Yorum Yazın :Misafir