Kafa bilgilerine sahip olana “âlim”, kalp bilgilerine vâkıf olana “ârif”, hem kafa hem kalıp bilgilerine vâkıf olana da “velî” denir.
Büyüklerden ifade edildiğine göre; “Âlimin karşısında diline, ârifin yanında da kalbine mukayyet ol.” Devlet başkanının iyisi âlimin ayağına giden, âlimin kötüsü de devlet başkanının kapısına gidendir.
Bu girizgahtan sonra gelelim halife Harun Reşit’e.
Halife Harun Reşit bir gün yanındaki vezirine, beni kalp gözü açık birisine götürün biraz nasihat dinleyelim, demiş. Bunun üzerine veziri, kendisini Fudayl bin Iyad isimli bir zatın yanına götürür. Fudayl bin Iyad’ın kapısına geldiklerinde kapıyı çalarlar. İçeriden bir ses “Kim O” diye sorar. Vezir cevap olarak Halife Harun Reşid geldi efendim, diye cevap verir.
Fudayl bin Iyad “Bizim Sultanla bir işimiz yok, varıp geri dönsünler, hem biz meşgulüz.” diyerek içeriye girmelerine müsaade etmez. Bunun üzerine vezir ısrarcı olur. Kapıyı kırıp zorla mı girelim, yoksa kapıyı açacak mısın?
Bundan sonra Fudayl bin Iyad gönlümüz razı değil, sizinle de bir işim yoktur. Ama illa içeri girmek istiyorsanız buyurun, der. Onlar içeri girdiğinde de cehennemlik yüzler görmeyeyim, diyerek evin ışığını söndürür.
Harun Reşid içeriye girdiğinde karanlıkta Fudayl bin Iyad’ın yüzünü göremez ancak eli eline çarpar. O anda Fuday bin Iyad:
“Maşallah ne yumuşak eller, diyerek taltif etmeye çalışır ama arkasından da hemen cehenneme girmese iyi olurdu” diye ekler. Bu söz üzerine halife Harun Reşid hüzünlenir ve ağlamaya başlar. Harun Reşid ağladıkça Fudayl bin Iyad elini daha fazla sıkmaya başlar. Bir yandan elini sıkıyor ve bir yandan da konuşmaya devam ediyor, şunları aktarıyor:
“Sen deden Hz. Ömer’in tahtına oturdun, biliyor musun? Fırat kıyısında kurt kuzuyu yese senden sorulur; yönettiğin insanların yaşlılarını baban, akranını kardeşin, küçüklerini evladın bilmelisin.”
Harun Reşid, Fudayl bin Iyad konuştukça eriyor. Daha şiddetli bir şekilde ağlamasına devam ediyor. Öyle bir hâle geliyor ki; kendinden geçiyor. Bunun üzerine veziri devreye girerek:
“Ey Fudayl! yeter artık, halifeyi öldüreceksin.” Bunun üzerine Fudayl bin Iyad vezire dönerek:
“Sus ey Hâmân! Onu bu hale ben değil siz getirdiniz.”
Hâmân, Firavunun veziri.
Vezirine Hâmân diye hitap edilince bizi Firavun yaptı, diyen halife Harun Reşid hepten kendinden geçer ve kendini kaybeder.
Artık alacağı dersi alan halife Harun Reşid ayrılırken cebinden bir miktar para çıkartır ve Fudayl bin Iyad’a uzatarak;
“Bu para bana annemden miras kaldı. Yani; Beytülmâl’in parası değil, kendi şahsi paramdır. Lütfen kabul buyurunuz.”
Bu parayı Allah için; ilme harcarsanız biz de hissedâr olmuş oluruz, diye ifade eder. Kabul etmesi içinde ısrarcı olur.
Bunun üzerine Fudayl bin Iyad celallenir ve hışım ile odayı terk eder.
Odayı terk ederken arkasından da şu sözleri söyler:
“Bu kadar nasihatin sana hiçbir faydası olmamış.”
Halife Harun Reşid bütün ömrü boyunca Fudayl bin Iyad’dan aldığı nasihatleri hiç unutmamış ve Fuday bin Iyad için;
“Ne mert kimsedir O” diye ifade etmiştir.
Allah dostları her zaman şunu ifade etmişlerdir;
Nefsine hâkim ol, ârif ol, perdenin arkasını görmeye bak. Münafık göze, mümin ise söze inanırmış. Âhiret hayatı sonsuzdur. Mahşerde herkes kendi derdine düşer. Nefsin arzularını bir kenara bırak, mahşer için hazırlık yap.
Yorum Yazın :Misafir