Geçtiğimiz hafta (Yiğidom) Öztürk Karayılan ile "TOKİ ve Kentsel Dönüşüm Projelerinde”gelinen son durum ile ilgili bilgi almak üzere Yunusemre Belediyesine gittik.
Yunusemre Belediye Başkanı Dr. Mehmet Çerçi’den, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın da çok önemsediği her iki proje hakkında gerekli açıklamaları aldıktan sonra çalışma ofisine (www.manisadasonnokta.com) dönmek üzere yola çıktık.
Yunusemre ile Şehzadeler’in sınırı olan kırmızı köprüye geldiğimizde, dostlarımız çay ikramı yapmak istediler. Daveti geri çevirmedik. Zira biliriz ki "Davete icabet sünnettir."
İkram edilecek çaylarımızı yudumlayacağımız yer, "Manisa’nın halk nezdinde siyasi nabzının tutulduğu" ve her gelen müşterisine sevgiyle yaklaşan, bunu da kelimelere döküp müşterilerine "canımsın" diye hitap eden Serhat Koyuncu’ya ait çay ocağıydı.
Manisa’nın yakından tanıdığı Sait Han Bakşi, Akın Atçı, Şerif Özdemir ve Serhat Koyuncu daha bizi görür görmez, “Tavşankanı iki çay” diye seslendiler. Çayları garsonun servis yapmasına müsaade etmeyen Serhat Koyuncu yerinden kalkarak çay ocağına gidip kendi eliyle ikram ettiği çaylarımızı yudumlarken Sait Han Bakşi “arkadaşlar size Osmanlı’da yaşanan bir hadiseyi okumak istiyorum” dedi ve başladı okumaya..
Bakşi’nin okuduğu hadise "Osmanlı Padişahlarından Kanuni Sultan Süleyman ile Yahya Efendi" arasında geçen hadiseydi.
Bunu daha önce de defalarca okumuştum. Okurken de tüylerim diken diken olur ve
"Ya Rab; bizi devletsiz, milletsiz, vatansız, bayraksız, ezansız bırakma" diyerek Allah’a dua ederdim...
Günümüzde hala Topkapı Sarayı'nda sergilenmekte olan o mektuptaki hadise şöyle;
Osmanlı’nın muhteşem zamanlarıdır.
Kanunî Sultan Süleyman devletin akıbetini düşünür; günün birinde Osmanoğulları da inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı diye.
Bu gibi soruları çoğu zaman süt kardeşi meşhur alim Yahya Efendi’ye sorduğundan bunu da sormaya niyet eder.
Güzel bir hatla yazdığı mektubu Yahya Efendi’ye gönderir.
Mektupta “Sen ilahi sırlara vakıfsın. Bizi de aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğullarının akıbeti nasıl olur? Bir gün izmihlale uğrar mı?” der.
Mektubu okuyan Yahya Efendi’nin cevabı çok kısa ve şaşırtıcıdır; “Neme lazım be Sultanım!”
Topkapı Sarayı’nda bu cevabı hayretle okuyan Sultan Süleyman buna herhangi bir mana veremez.
“Acaba bu cevapta bizim bilmediğimiz bir mana mı vardır?” diye düşünür.
Nihayet kalkar Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki dergahına gelir ve der ki:
- Yahya Efendi mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, sorumu ciddiye al.
Yahya Efendi şöyle bir bakar:
- Sultanım sizin sorunuzu ciddiye almamak kabil mi? Ben sorunuz üzerinde iyice düşündüm ve kanaatimi size açıkça arz ettim.
- İyi ama ben bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece “Neme lazım be Sultanım” demişsiniz. Sanki beni böyle işlere karıştırma der gibi.
Yahya Efendi bu cevaptan sonra şu müthiş açıklamasını yapar:
- Sultanım! Bir devlette zulüm yayılırsa, haksızlık şayi olursa, işitenlerde ‘neme lazım’ deyip uzaklaşırsa, sonra koyunları kurtlar değil çobanlar yerse, bilenler de bunu söylemeyip susarsa, fakirlerin, yoksulların, muhtaçların, kimsesizlerin feryadı göklere çıkarsa, bunu da taşlardan başka kimse işitmezse, işte o zaman devletin sonu görünür.
Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halka hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlal de böylece mukadder hale gelir...
Bunları dinlerken ağlayan koca Sultan, söyleneni başını sallayarak tasdik eder.
Sonra da Allah’a kendisini ikaz eden bir alim olduğu için şükreder.
Bu türlü ikazlardan geri kalmaması için Yahya Efendi’yi tembih ettikten sonra oradan ayrılır.
Sözün özü: Devleti, milleti, ülkesi, vatanı, bayrağı ve ezanı için ne mutlu anlayanlara ve anladığını anlatanlara!
Selam ve dua ile…
Yorum Yazın :Misafir