Biz sokak çocuklarıydık..Yolun ortasında yakar top oynayan, ip atlayan, kapı önüne kilim serip evcilik oynayan çocuklardık..Oyun hamurumuz olmadı hiç ama çamurdan eşya yapmışlığımız çoktur.. Hiç çamura yatmadık oysa..Eli yüzü kirlenmeyen, toza bulanmayan, dizleri yara almayan çocuk mu olur...Belki bu yüzden kendi çocuğumla oturup kumdan kaleler yaptım...Gerçi benim yaptığım kaleleri yıkan dalgalar pusuda bekliyorlar sanki ama olsun...Kale yapmayı öğrenmek önemli olan...Biz azimli çocuklardık...Ne zaman en içten gülüşümle fotoğraf çekilsem biri gelir yırtar, günün ardında tebessümün anısı bile kalmaz...
Biz televizyon çocuklarıydık...Şaka değil, gerçekten o kadar yaşlı değiliz...Siyah beyazdı bizim kahramanlarımız...Radyo tiyatromuz, arkası yarınlarımız vardı dinlemeye doyamadığımız radyolarda...Ben hala radyo tiyatrosu dinleyenlerdenim...Necefli maşrapamız vardı izlemelere doyamadığımız...Bilenler bilmeyenlere anlatsın...Benim kahramanlarım radyoculardı şimdi olduğu gibi internette bulamazdık ki...Dilediğimiz gibi şekillendirirdik yüzlerini...Benim kahramanlarım nedense hep sert mizaçlı idi ama babacan ama sevecen...Sanki Hulusi Kentmen...
Bizim komşu teyzelerimiz vardı...Ekmek,yoğurt,süt ihtiyaçları hiç bitmeyen ve bize sonsuz güvenen...Ne isterlese istesinler temin ederdik...Ev gezmeleri için bile iletişim kurar, Ayşe Teyze'nin Fatma Teyze'ye gideceğini bütün mahalleye yetiştirirdik...Yoğurt almak için kap götürülürdü o yıllarda biz kaymaklı severdik çocuk aklımızla... Nuriye Teyze bin defa tembih ederdi kaymaklı almayalım diye...Yoğurt az kalıyormuş kaymağı gidince...Haklı...Kim kime gitmiş kim nereden gelmiş miş li mış lı ne varsa onlardan dinlerdik...Bu devirde yaşasalardı keşke maaşa bağlansalardı Mahalle Muhtarları yerine...
Televizyon dedik, radyo dedik, teyzeler dedik eee bizim televizyon dizilerimiz vardı bir de...Bizimkiler, Perihan Abla...Şimdilerde yalan olmasın pek televizyon seyretmem...Aslında kimse televizyon seyretmiyor...Sadece televizyona bakıyoruz, aklımız cep telefonlarımızda...Sosyalleşiyoruz laf aramızda...Beğendim, aaa çok üzüldüm, muhteşemsin bu arada...Beğendi paylaşımımı beni seviyor galiba...Ayşe geçen haftaki düğünde de aynı elbiseyi giymişti...Aaaaa bak yazlığa gitmişler...( buyurunlar, gelinler ve beğeniler... muhteşem) arasan geleceğiz diye, telefonu açan yok...Böyle miydi eskiden...
Bizim bağ bozumunda üzüm dağıtırdı komşularımız, bahçemizden topladığımız domatesi, biberi paylaşırdık, fotograflarını değil...Her kandilde pişi yapar komşularımıza dağıtırdık, biz yağ kokmayan mutfağa mutfak demezdik... Biz paylaştıkça bereketlenirdik.. Biz İçimize sindiremezdik ki hala sindiremeyiz...Komşumuzla paylaşmadığımız sevince gülmeyiz biz...
Ben yaşamayı seviyormuşum, Ayşe abladan duydum yalan değil...Balkona çıkın, çay demleyin,çekirdek çitleyip etrafı seyredin...Belki komşumuz Mahmut Amca hastadır iki gündür perdeleri açılmamış..Oğlunun gelip aldığını bilmeniz gerekirdi aslında...Keşke oğlu babama bakıyorum,hayırlı evladım diye paylaşsaydı sosyal medyada...Melahat çiçeklerini sulamak için mutlaka çıkardı balkona...Tatilde o uzatmalı nişanlısıyla,anahtarı bıraktı alt katta Mualla Abla'ya...Mehmet Ağabey yıllardır sever Aysel Abla'yı bi kavuşamadılar...Bakın yine geçiyor görürüm umuduyla...Bizim Deli Mehmet sahip çıkmış zıtlaştığı Ahmetin oğluna, komşuluk bu ya...
Komşulara bakmak, onları seyretmek saygıyla, farkındalıkla dedikodu değil, suç değil...Yeter ki bakmayı bil...Saygı duy kavgasına, tafrasına, sevmesine, sövmesine...Herkes biraz fazla kaçırır kelamı öfkelendiğinde...Eee biraz fazla şenlensin canı istediğinde...Davullar sabahlara kadar çalsın düğünde,kapıyı çalmadan gir ölümünde...Unutmayın...Komşu candır, sosyal medya heyecan...Kalın sağlıcakla...
Yorum Yazın :Misafir