Hayat elindeki dondurmasını düşüren çocuğun ağlamaklı gözlerle umutlarını çoktan yitirmiş bir çocuktan şefkat beklemesi kadar garip. Belki insan sürekli mızırdanan, sürekli şikayet eden ve sürekli kendini Dünya'nın en acı çeken insanıymış gibi göstermeye çalışan yaygaracı insanlardan öğreniyordur susmayı.
Susmanın asaletini yüzünde, tavrında ve dahi gülümsemesinde gördüğüm insanların çok anlaşılır dilleri vardı oysa. İnsanların görmek için göze, duymak için sese değil, yüreğe ihtiyacı var aslında. Bülbülün güle aşkını herkes bilir, anlatır ve dinler farklı şekillerde ya kırlardaki diğer çiçekler, kelebekler ve sonbaharın aşklarındandır göçmen kuşların ardından dalına küsen sararıp solan yana kavrula kuruyan yapraklar. Ve nedense üstüne basınca kimse kırılan yaprak kalbin sesini duymaz.
Ben en çok susmayı sevdim. Konuşmalarım, susmalarımı ardına gizlediğim maskemdi. Ben en çok arife günlerini sevdim. Düğün arifesi, nişan arifesi, ayrılık arifesi, kavuşma arifesi ve günü gelince hepsi yaşanıp bitecekti. Arife günleri umut taşırdı oysa.Yarın umudu.Ve ne zaman eğreti mutluluklar edinsek kendimize, dondurmasını düşürmüş bir çocuk mutlaka hırçınlaşıyordu. Aynı acıyı çekmek aynı şeyleri hissettirmiyordu. Ve bizim derinliklerindeki çığlıklarını acılarımızın kimse duymuyordu. İlgisizlik, vurdumduymazlık, bencillik bu olsa gerek.
Ne zaman saçlarımı tarasam kırmaktan korkarcasına, içimde küçük kız çocuğu ağlamaya başlar usulca. Tedirgindir çünkü sevmelere, temkinli yaklaşır gülümsemelere. İçeceğini bile şekersiz içmeye başlar birileri sürekli ağzının tadını kaçırmaya başladığından beri. Sürekli kinaye yeteneğini bir üst seviyeye çıkarma çabası içinde yaşayan insanları çok iyi tanımaya başladığından beri öğrenmiştir, kalp kırmak, başkasının canını yakmak zamane insanının oyuncak edindiği. Biz bilemedik oyun oynamayı fasulyeden oyuna giren çocuk misali.
Ben bütün kusurlarımı başkalarından öğrendim. Biraz kilo versem mutsuzmuşum, kilo alınca fazla rahat.Kimine göre fazla suratsızım, suratsız birisine göre fazla rahat.Biri var beni fazla titiz bulur oysa kendi pisliğinde boğulur.Göbeğim varmış, sırtım eğrilmiş, gözüm şaşıymış akşam uyumamış mıyım ışığım yanmış. Aramış geçen gün üç çalışta açmamışım ben onu aradığımda uyuyormuş neden çok çaldırmışım. Yaraları sarmak benim görevim ama ben yaralanmam çünkü insan değilim. Ben ne öğrendiysem yaşama dair insanlardan öğrendim.
Bu yüzdendir ki nasıl kalp kırılır, bir ömür nasıl kanatılır, hayatının en güzel zamanlarında bir insan nasıl oluk oluk ağlatılır, en tatlı dalgınlığında, en içten tebessümlerde en zor vazgeçişlerde can nasıl yakılır ve o yaraya tuz nasıl basılır sizden öğrendim.Aramıza duvarlar ördüysem, çizgiler çektiysem şanslısınız o duvarı aşar o çizgiyi geçerseniz kendi eserinizden öğrettiklerinizi misliyle göreceksiniz.Eserinizle övünebilirsiniz,tebrik ederim...
Yorum Yazın :Misafir