Canının acısını yüzüne katmadan gülümseyebilmek belki hayatı anlamak...
Demişim zamanın hafızamda kalmayan bir vaktinde, kim bilir nerede. Nereye gidersek gidelim, ne kadar eğlenmiş görünürsek görünelim ki yüzlerdeki mutluluk sadece fotoğrafçının ''gülümse'' ifadesine denk gelen eğreti dudak büzmelerden ibaret. Tebessümler ödünç alınmış sanki eskiciden. Yamalı bohçalar gibi gözlerdeki, sözlerdeki ''iyiyim''ler.
Herkesin dilindeki an'ı yaşama kavramının anlamsızlığı çeken dikkatimi. Galiba mutlu anlarımız azaldığı için yakaladığımız her zaman dilimini ne yapacağını bilememe gibi hislere kapılıp anında başkalarına gösterme ihtiyacı hissediyoruz... Aşımızı paylaşmak gibi değil bu paylaşımlar. Sofrada aşımızı paylaşırdık, dostlarla düşümüzü. Oysa ruhumuza işlerdi eskiden mutlu olduğumuz anlar. Fotoğraflar bizi alır çok uzak yıllara bırakırdı.''Nerede o eski günler'' dediğimde korkuyorum cevap verecekler ''Sen bile eskisi gibi değilsin'' diye. Korkacak bir durum yok aslında her gün değiştiğimizin farkına varıyoruz aynalarda. Mesele kabullenmekte.
''Siz bilmezsiniz'' demeyi ne kadar seviyorum aslında. Siz bilmezsiniz,
şimdi olduğu gibi yiyecek dükkânlar yoktu her köşe başında. Bir kaç kebap salonu, pideci ve çorbacı bir de Çiçek Pastanesi vardı şimdiki Beyaz Fil binasının biraz ilerisinde. Pastalar o zamanlar kalorisizdi sanırım Baton pastaları yemeye doyamazdık. Her hafta mutlaka mahalle olarak toplanılır gidilirdi Köşk Sinemasında kadınlar matinesine. Yazlık Gediz Sineması ayrı bir keyifti yaz akşamları hem de öyle değildi çok eskilerde.
Siz bilmezsiniz Dere boyu derdik şimdilerde üzerine yürüyüş yolu ve parklar yapılan Kumludere Caddesine. Ramazanda pide kuyruğumuz olurdu.
Siz bilmezsiniz biz de çocuktuk. Bilyeleri, misketleri, gazoz kapakları olan, bisikletten düşen çocuklardık. Cep telefonumuz, bilgisayarımız yoktu. Laf aramızda doğru düzgün telefon bile yoktu. Balkonlardan işaretleşir ya da kapımıza giderdik. Olmayan, varlığı bilinmeyen şeylerin yokluğu da çekilmiyor. Sizin farkına varmadan geçtiğiniz, oturduğunuz parklarda biz çocuktuk. Ulu Park' a gemimize giderdik.(Bilenler bilmeyenlere anlatır)
Siz bilmezsiniz. Bizim de karnımız acıkırdı ya ayrı ayrı evlerimize dağılır ya da birimizin evinde doyururduk karınlarımızı. Üstelik internetimiz olmadığı için bu kadar haberdar değildik açlıktan ölenlerden. Çok mu yaşlandık çok mu yaşadık. O zamanlar sosyalleşmek adına yine de koymazdık sosyal ağlara soframızda ne varsa. Üstelik laf iğneleyecek arkadaşlıklar kurmazdık kalbinin tam ortasına. Şimdilerde üç günlük arkadaşlıklar sür manşetten sosyal medya'da ardından en ağır sözler aralar açılınca. Biz kırıldığımızı söylemeye bile kıyamazdık arkadaşlarımıza.
Siz bilmezsiniz ama daha güzeldi telefonsuz internetsiz zamanlar galiba. Bizler bisikletinden düşüp yara bere alan arka cebinde sapanı aklında ertesi günü düşünemeden uyuyakalan güzel çocuklardık ve hep öyle kaldık. Belki eskidik ama birbirimiz için asla değer kaybetmedik.