Hemen başta söyleyeyim…
Paralel yapıyı İslam’a hizmet eden, millete hizmet eden bir yapı olarak algılamak ve yaşanan olayları bu çerçevede değerlendirmek son derece yanlıştır.
Fetullahçıların ilk çıkış noktası ve söylemleriyle, bugün geldikleri noktaya bakıp, söylem ve eylemlerini değerlendirdiğiniz zaman aradaki korkunç değişimi çok net görebilirsiniz.
Ama göremedik…
Evet, millet olarak göremedik… Bu yapının bağlıları, akıllarını kiraya verip hipnoz olduklarından, toplumun diğer kısmı da saf bir şekilde “tevil” hastalığına yakalandığından göremedi değişen hizmet hareketini ve ihanetini.
İslam'ın esaslarını, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (SAV) tebliğ metodunu mihenk yapmadığımız zaman savrulmak kaçınılmazdı.
Gizli değil, yayınlanan Fethullah Gülen'in Papa'ya mektubunu okuyup bu hareketin niyetini anlamadık. “Diyalogdan düğüne” sürmanşeti ile Zaman Gazetesi’nde çıkan, bir Hıristiyan erkek ile bir Müslüman kadının evlenmesini, diyaloğun meyvesi olarak veren haberi okuyup da ses çıkarmadık. Mardin'de imam, papaz ve hahamın temsili sırat köprüsünden birlikten geçmesine seyirci kaldık. Şiir ve ilahi okuyan küçük çocuklar ile başlayan Türkçe Olimpiyatları'nın, pop şarkılar söyleyerek, dans eden gençlerin yarışmasına dönüşmesini önemsemedik, vardır bir bildikleri diye tevil ettik. Ezanlardan “Muhammedun Rasulullah”ın çıkarılmasını dil sürçmesi diye tevil ettik, Makamlara ulaşmak için, namazı terk ettiler, içki içtiler, eşlerinin başını açtılar. Hizmettir, diye tevil ettik.
Hz. Muhammed'in (SAV) tebliğ metodunu, Kur'an ve sünnete uymak ölçüsünü terk edip, ölçüsüzce inandık anlatılanlara. Göremedik değişimi… Evet, biz oluşturduk bu frankenstein yapayı. İşte toplum olarak bu ölçüsüzlüğümüz, bu umursamazlığımız, bir bedel gerektirirdi.
Şimdi yaşadığımız bu savrulmalar, sıkıntılar işte bu umursamazlığımızın bedelidir, ödüyoruz…
Sadece “tevil hastalığında” olan toplumun geniş kesimi, bu yapının ihaneti ile hakikati görerek, hemen aslına rücu etti. Ama, maalesef bu yapının bağlıları hâlâ sürüklenmekte. Bu yapının, İslam dinine paralel ve bu devlete paralel, dış güçlerin kontrolünde yeni bir düzen peşinde olduklarını, İslam’a ve devlete zarar verdiklerini göremiyorlar. Siyasi açıklamalar değil, İslam Dini’nin temel esasları ile yapılan itiraz ve izahlar dahi bu bağlıları uyandıramıyorsa bu bir hipnozdur.
Paralel yapı bağlılarının ilk travma neticesi refleks olarak savunmaya geçmeleri bir zamana kadar anlaşılabilirdi. Bu nedenle yapının tabanındaki safi kesim uyarılıp, uyandırılmaya çalışıldı. Fakat, MİT tırları olayı, PKK ile olan ilişkileri ve buna benzer birçok olay, bu yapının bir ihanet içinde olduğunu açıkça ortaya koyduktan sonra, hâlâ bu yapıya bağlı olanlar, ihanet tokadı ile silkelenip hipnozdan uyanamıyorlarsa, açıkça ihanete ortaktırlar, mazur sayılamazlar.
Toplumun bu yapı ile mücadeledeki yanılgısı, hipnoz altındaki en masum paralel yapı bağlısının bir talimat ile neler yapabileceğini algılayamamış olmasıdır. Bu süreçte yaşanan bir olayda, yapı bağlısı iki hakimin, yetkisiz olmalarına ve hiçbir sonuç alamayacaklarını bilmelerine, neticesinde meslekten ihraç olup, hapse gireceklerini bilmelerine rağmen tahliye kararı vermeleri, yapı bağlısının, hakim dahi olsa, talimat geldiğinde sorgulamaksızın nasıl hareket ettiğinin sadece bir örneğidir.
Milletin himmeti ve devletin desteği ile güçlenen Paralel Yapı’nın ihanet etmiş, devlet bu legal görünümlü illegal yapı ile mücadele başlatmış,millet de bu mücadelede açıkça devletinin yanında yer almıştır.
Paralel yapının, dış güçlerce desteklenmesi, devlet içinde kriptolarının bulunması, bu mücadeleyi yavaşlatmaktadır. Ama hem devlet hem de millet bu paralel yapı ile mücadele kararlıdır.
Ancak paralel Yapının açık ihanetine rağmen, bu mücadelede maalesef bazıları tarafını ve tavrını net olarak ortaya koyamamıştır.Bu ortada duran tipler, güçlünün, kazananın yanında olmak isteyen, devran döner diye bekleyenlerdir.
Bu bağlamda birçok siyasi ve bürokrat legal görünümlü illegal yapı ile etkin mücadele etmiyor. Bu mücadeleyi devletin ana kademelerine bırakmış durumdalar. Yani görevlerini ihmal ediyorlar.
Türkiye genelindeki bu ihmal, maalesef Manisa özelinde de söz konusudur.
Bilindiği üzere paralel yapı “abiler” ve “ablalar” ile idare edilmektedir. Bu nedenle “güçlü bir abisi” olan şehirlerde doğal olarak Paralel Yapı daha çok güçlenmiştir. Güçlü bir abinin etkisinde olan siyasi ve bürokratlarda bu yapı ile mücadelede pasif kalmışlardır. Maalesef Manisa bürokrasisi ve Ak Parti teşkilatı paralel yapı ile mücadelede Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile aynı inanç ve kararlılıkta değiller. Legal görünümlü illegal örgüt olan paralel yapı ile mücadelenin sadece emniyet ve adliye ayağı vatansever birkaç emniyet mensubu, savcı ve hakim ile sürdürülmektedir.
İşte siyasi ve bürokratların Paralel Yapı ile mücadeledeki görevlerini ihmal etmeleri, Milli Güvenliği Tehdit Eden Örgüt ve Yapılarla İrtibatlı Kamu Çalışanları Hakkında Başbakanlık Genelgesinin yayınlanmasına sebep olmuştur. Bu genelgenin tam metnine internet üzerinden ulaşabilirsiniz. Ben burada bu genelgenin hal tercümesini vereceğim.
Genelgede, “Kamu çalışanları, ilgili mevzuatında belirtilen esaslar çerçevesinde yalnız hiyerarşik amirleri tarafından verilen görevleri yerine getirmekle yükümlü olup bu görevlerin ilgili mevzuata göre yürütülmesinden yalnız amirlerine karşı sorumludurlar. Amirler ise maiyetlerinde çalışanların görevlerini Anayasa ve kanunlara uygun olarak yerine getirip getirmediğini takip ve kontrol etmekle yükümlüdürler” denilmekte, devamında,
-Terör örgütleri veya legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten yapılarla ilişki kuran veya eylem birliği içerisinde olan,
-Bu örgüt ve yapıların emir ve talimatıyla hareket eden,
-Bu örgüt ve yapılara yardım eden,
-Kamu imkân ve kaynaklarını bu örgüt veya yapıları desteklemeye yönelik kullanan veya kullandıran,
-Bu örgüt veya yapılarla mücadeleyi engelleyen,
-Bu örgüt veya yapıların propagandasını yapan,
kamu çalışanları hakkında ilgili mevzuatı çerçevesinde idari nitelikteki işlemler yetkili amirler tarafından ivedilikle yapılacaktır. Suç teşkil eden fiiller yönünden ise durum ivedilikle adli mercilere bildirilecektir” denilmektedir.
Yani “ey amirler, sizden değil, Pensilvanyadan, abilerinden emir ve talimat alan, bu yapının propagandasını yapan, kamu çalışanı var ise bunları takip ve kontrol edin, tespit edin, idari yaptırımları ve cezaları hemen uygulayın, ihmal etmeyin, savsaklamayın, ivedilikle yapın. Bu paralel yapı bağlılarının eylemleri kanuna göre açıkça suç teşkil ediyor ise yine hemen, derhal adli mercilere bildirin” diye amirlere açıkça bir görev yüklüyor.
Dikkat edilirse genelge sadece adli suç oluşturan faaliyetlerden bahsetmiyor. Paralel Yapı’nın emir ve talimatıyla hareket eden, bu yapıya yardım eden, kamu imkân ve kaynaklarını bu örgüt veya yapıları desteklemeye yönelik kullanan veya kullandıran yapılarla mücadeleyi engelleyen, propagandasını yapan kim var ise bunlar hakkında savcıların harekete geçmesini beklemeden, amirlerin bu konuda görevlerini yerine getirmesi isteniyor.
Evet, bu genelgenin konusu, milli güvenliği tehdit eden örgüt ve yapılarla irtibatlı kamu çalışanları, ama öznesi yetkili amirlerdir. “Görevi ihmal” de bir suçtur, benden söylemesi…
Devletimizi, milletimizi ve dinimizi, tehdit eden örgüt ve yapılara karşı korumak hepimizin görevidir. Çünkü bu vatan, bu devlet bizimdir. İslam'a hizmet vazifemizdir. Bu mücadeleyi bir siyasi hareketin başka bir hareket ile mücadelesi olarak algılamak çok yanlıştır. Yukarıda izah ettiğim hatalar nedeniyle Paralel Yapı, devlete ve toplum içine legal görünümlü illegal yapılar aracılığıyla sızdığından, bu yapıyla mücadele de, devletle birlikte, toplumun fertleri olarak bizlerin etkin mücadelesiyle etkinlik ve anlam kazanır. Çünkü biz bu mücadele içinde yer alırsak, hakkı, hakikati anlatırsak, Paralel Yapı’nın toplum içinde yaptığı tahribatı daha kolay tamir edebiliriz. Dağılan aileleri, bozulan dostlukları, kardeşliği, kaybolan güveni, yeniden tesis edebiliriz.
Devlet, ihanet eden paralel örgüte elbette demir yumruğu ile cezasını verecektir. Bizler de kucaklayan ellerimizle, aldatılan altın nesli, Asım’ın nesline döndüreceğiz inşaallah.
İnanın…