Geçtiğimiz hafta içerisinde Şehzadeler Belediye Başkanı Ömer Faruk Çelik’e zaman zaman yaptığım nezaket ziyaretleri kapsamında bir ziyaret daha gerekleştirdim.
Tabi ki bu ziyaret öncesinde protokol kurallarını uygulayarak yani Özel Kalem Müdürlüğünü arayıp Sayın başkanımızın uygun gördüğü ve müsait olduğu bir zamanda kendilerine bir nezaket ziyareti yapmak istiyorum diyerek gerçekleşen bir ziyaret değildi.
Bu ziyaret, kendilerine gecenin ilerleyen saatlerinde “Bir kahve içimlik bir zaman ayırmanız mümkün olur mu başkanım” diye gönderdiğim mesajın ardından aynı gün içerisinde telefonuma gelen “Nazmi abi müsaitseniz eğer sizi bekliyorum” mesajıyla geçekleşen bir ziyaretti.
Buradan özellikle şunu söylemek istiyorum. Başkan Çelik, protokolcü bir başkan değil. Her kim olursa olsun kendisine gelen mesajlara anında cevap veren, zamanı uygun olması halinde de görüşme talebinizi asla geri çevirmeyen bir başkan.
Öyle başkanlar bilirim ve bilirsiniz ki, kendilerini milletin oyu ile seçilmemiş, sanki atamayla gelmiş gibi görürler. Ancak Başkan Çelik, öyle bir başkan değildir. Yani tek kelime ile o içimizden biridir.
Ziyaret sırasında, belediyenin yaptığı ve yapmayı planladığı projeler üzerinde kısa bir görüşmemiz oldu. Başkan Çelik’ten, Spil dağına yapılacak teleferik projesi ve TOKİ tarafından ilçeye yapılacak Toplu Konut Projesinde gelinen son durumu hakkında bilgi aldım. Bendeniz de, Şehzadeler ilçesindeki vatandaşların kendisi hakkındaki, “tevazulu, alçak gönüllü, hoşgörülü, büyüğüne karşı saygılı, küçüğüne karşı sevgi ve merhamet dolu, sinirlerime hâkim, her şeye öfkelenmeyen, öfkesini yenebilen, dürüst ve çalışkan” bir başkan olduğu yönündeki görüş ve düşüncelerini paylaştım.
Vatandaşların Başkan Çelik ile ilgili düşüncelerini anlatırken birden aklıma geçmişte yaşanan bir kıssa geldi. Bu kıssayı Başkan Çelik ile paylaşmazdan önce “Dayak atana dayak atmalı mı” diye bir soru sordum.
Başkan Çelik’te soruma şöyle cevap verdi;
Bu soru hem çok güzel hem de ucu açık bir soru. Dayak atana dayak atmalı mı? Dayak atana dayak atmamalı. Neden diyecek olursan. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devletidir. Eğer bir cürüm bir olay yaşanmışsa, yaşanan bu cürümün cezasını biz değil hukuk vermesi gerekiyor. Yani o an işlenen suça karşı bizde suç işlememeliyiz. Haklı iken haksız duruma düşmemeliyiz. Sakin, sabırlı ve öfkemize hâkim olmalıyız. Bugün trafikte seyir halindeyken yol vermeme tartışmaları yüzünden ölümler yaşanıyor. En küçük bir tartışmada öfkemize hâkim olamadığımız için daha büyük olayların yaşanmasına neden olabiliyor. Ancak, kendini bilmez, densiz biri karşınıza çıkar, malınıza, canınıza, namusunuza kastetmeye çalışırsa elbette ki o zaman sizde nefsi müdafaa hakkınızı kullanarak gereken cevabı vereceksiniz. “
Başkan Çelik’in soruma verdiği cevaptan sonra bende, dayak atana dayak atmayan bir vatandaşın geçmişte yaşadığı bir olayı anlattıktan sonra Başkan Çelik’ten müsaade isteyip makamından ayrıldım.
DAYAK ATANA DAYAK DEĞİL…
Babasını kaybeden bir vatandaş kabir ziyaretine gitmek ister. Ve tutar kabristanlığın yolunu. Kabristanın hemen girişinde bulunan mezarlık görevlisine babamı ziyarete geldim demeden doğruca babasının kabri başına gelir açar ellerini başlar Allah’a dua etmeye.
Uzaktaki kabrin başında dua eden birini gören mezarlık görevlisi elinde bir sopa ile dua eden vatandaşın yanına gelir ve hiç soru sual etmeden başlar vatandaşa vurmaya. Vatandaşı kan revan içerisinde bırakana kadar dayak atan mezarlık görevlisi sonunda kolundan tuttuğu gibi kabristanlıktan dışları çıkarır. .
Günler haftaları haftalar ayları kovalar. Vatandaş eski sağlığına kavuştuktan sonra mezarlık görevlisini ziyaret etmeye karar verir. Fazla zaman kaybetmeyen vatandaş kabristanlığa gitmek üzere yola çıkar.
Bir elinde sopa bir elinde poşet ile kabristanlığa doğru bir kişinin geldiğini gören mezarlık görevlisi “bu adam daha önce kan revan içerisinde bıraktığım adam. Elinde bir sopa ile geliyor ki benden hıncını alacak” der ve tedbirini alır.
Mezarlık görevlisine selam veren adam konuşmasına şöyle başlar;
Bundan iki ay önce babamı kabri başında ziyaret etmek üzere buraya geldim. Siz, babama dua ederken beni gördünüz ve hiç soru sual etmeden elinizdeki buna benzer bir sopa ile beni kan revan içinde bırakana kadar dayak attınız. Oysaki ben kabristana girerken size haber vermeliydim. Bunu yapmadığım içindir ki bana dayak atınız. Bana dayak atarken elinizdeki sopanız kırıldı. Kırılan sopa devletin bir malıydı. Elimdeki bu sopa kırılan sopanın yerine getirdim. Bana dayak atarken ben kan revan içerisinde, sizde kan ter içinde kaldınız. Yani benim yüzümden enerjinizi tükettiniz. Bu poşetin içinde bir kavanoz bal var. Bu balın yiyin ki benim için tükettiğiniz enerjiniz geri gelsin. Hakkınızı da helal edin.”
Vatandaşın bu konuşması karşısında ne diyeceğini bilemeyen mezarlık görevlisi, “Kardeşim, ben bir an için öfkeme hâkim olamadım. Asıl kusurlu olan benim. Siz benden değil ben sizden helallik istiyorum.” der.
Kalbinizden sevgi, gönlünüzden dostluk, yüzünüzden tebessüm eksik olmaması dileğiyle…