Yazıma başlamadan önce yaşanmış bir kıssayı önce sizlerle paylaşmak daha sonra da birkaç kelam etmek istiyorum. Kıssa biraz uzun ama ibret almamız açısından çok önemli. Bunun için sabırla kıssayı okumanızı hasetsen istirham ediyorum.
Vaktiyle Bursa’da bir adam, Arap Şükrü diye anılan bir yere çeşme ve başına da bir kitabe yaptırır. Kitabeye ise “Bu çeşmeden su içmek her kula helal, Müslüman’a haram” yazdırır.
Bunu gören Müslümanlar bu nasıl olur, bu bir fitnedir diyerek çeşmeyi yaptıran adamı kadıya şikâyet ederler.
Görevliler adamı yaka paça tutarak kadının huzuruna getiriler. Orada hazır bulunanlar, “Bu nasıl fitnedir, dinî İslâm, ahalisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslüman’a yasakla! Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?”diye adama sert tepki gösterirler.
Bunun üzerine adam; Böyle yazmamın elbette bir sebebi var. Lakin ispatı gerekir.
Kadı, adamın bu sözleri karşısında adeta alev topuna döner ve ne delili, ne ispatı? Sen böyle yazmakla fitne çıkardın. Müslümanların huzurunu kaçırdın. Senin katlin vaciptir.”der demesine amma bir yandan merak eder neden böyle bir yazı yazdığını.
Kadı; Peki neden böyle bir yazı yazdın. İspat ette göreyim. .
Adam; Neden böyle bir yazı yazdığımı ancak ve ancak sultanıma anlatırım. Başka hiçbir kimseye anlatmam der
Bu kez adam yine yaka paça tutularak sultanın huzuruna çıkarılır.
Olup bitenleri dinleyen sultan da kızar adama sonra da “De bakalım ne diyeceksin. Bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın, hem de her kula helâl, Müslüman’a haram yazarsın?”der.
Başı önüne eğik bir şekilde başlar adam konuşmaya. Delilim vardır, lâkin ispat ister.”
Sultan; “Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?
Adam; O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultanım.
Sultanım, herhangi bir havradan (Sinagog) rast gele bir hahamı izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun, bir hafta sonra. Bakın neler olacak…”
Sultan adamın dediğini yaptırır.
Bütün azınlıklar bir olur, başlarında Museviler, “ne oluyor, bu ne zulüm? Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim derler..” Çevre ülkelerden bile elçiler gelir, elçiler mektup üstüne mektup getirir.
Bir hafta dolunca, adam; Sultanım, artık bırakma zamanıdır.
Haham bırakılır, azınlıklar mutlu, bu sefer Sultan’a teşekkürler mektupları, hediyeler gönderilir.
Biraz zaman geçtikten sonra adam;
“Sultanım; aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz için yaptırınız.”der.
Aynı şekilde bir papaz Pazar ayini sırasında yaka-paça alınır. Alınır alınmasına ama tepkilerde gelmeye başlar.
Bir hafta sonra papaz serbest bırakılır. Aynen haham’ın bırakılmasında olduğu gibi mutluluk, sevinç naraları atılmaya başlar ve yine teşekkür mektupları, hediyeler gönderilir.
Sultan adama döner ve bitti mi? diye sorar.
Adam da “Sultanım bir kişi kaldı, ondan sonra hüküm zamanıdır. Diye cevap verir.
“Şimdi nedir isteğin? Diye soran Padişaha adam şöyle der;
Sultanım, en çok sevilen, sözü dinlenilen, itibarı çok yüksek olan, sizin de çok sevdiğiniz Ulu cami imamını Cuma hutbesini okurken almanızı istiyorum.
Sultanın emri ile harekete geçen görevliler imamı Cuma hutbesinin tamda orta yerinde yaka paça tutarlar ve zindana atarlar. İmam efendiyi zindana atarlar atmasına ama Müslümanım diyen hiçbir Allah’ın kullundan “Neler oluyor. Cuma günü üstelikte Cuma hutbesinin okunduğu sırada bizim çok sevdiğimiz, sözüne itibar ettiğimiz cami imamını nasıl alırsınız. Bu imam ne suçu işlemiş ki böyle yaka paça tutup zindana atıyorsunuz” diye ses çıkmaz.
Aradan geçer bir hafta. Bu bir hafta içerisinde de imamın durumundan haberdar olmak için ne gelen olur ne de giden. Onun yerine, ne konuştuğunu bilmeyen, kendi konuştuğunu kendi kulağı bile duymayan, cahil mi cahil bir imam görevlendirilir.
İmamdan ve halinden memnun olan halk hutbede alınan âlim imam hakkında başlar dedikodu üretmeye
“Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik…”
“Kim bilir ne halt etti de tutuklandı?
Vah vah! Acırım arkasında kıldığımız namazlara…”
Halk bu şekilde dedikodular yaparken Padişah, kadı ve adam izler olup bitenleri.
Padişah, sonun da çeşme yaptıran ve bu çeşmeden su içmek Müslümana haram diye yazdıran adama sorar.
Peki ne olacak şimdi?
Adam cevap verir;
Sultanım; imamı zindandan çıkarma, helallik alma ve özür dileme zamanıdır.
Padişah, haklısın aynen yapayım der ve imamı zindan çıkartarak önce helallik alır sonra da özür diler.
Adam başı öne eğik bir şekilde padişaha son kez konuşur;
“Ey büyük Sultanım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlara su helâl edilir mi?”
Sultan acı acı tebessüm eder ve aynen şöyle der;
Bunlara değil su içmek, hava almak bile haram hava!..
Evet, sevgili okuyucularım;
Hepiniz, kıssayı dikkatlice ve sabırla okuduğunuz için öncelikle sizlere teşekkür ediyorum. Kıssayı okurken de kıssanın sonucunun nereye varacağı konusunda kafanızda yorumlar yaptınız.
Şimdi gelelim o günlerden günümüze…
Her kurum ve kuruluşta bilgisi, becerisi, tecrübesi, işinin ehli, liyakatli kişiler olduğu gibi bilgi ve tecrübesi olmayan, liyakatsiz ama hamakatlı kişilerin de olduğunu biliyoruz.
Yukarıda paylaştığım kıssada olduğu gibi herhangi bir kurumun bahçesine bir çeşme yaptırın ve üzerine de “bu çeşmeden su içmek becerikliye helal, beceriksize haram” yazdırın.
Bakın o zaman neler olacak neler…
O kurumda belki istisnalar hariç ne kadar insan varsa sizin hakkınızda dedikodu yapacaktır. Dedikodu yapmakla kalmayıp, içimizde fitne çıkarıyorsun, fesat yayıyorsun diyerek sizin üzerinize gelecekler. Sizde, bu yaptığınız elbette bir sebebi olduğunu ve bunu da ancak ve ancak o kurumun başındaki kişiye anlatabileceğinizi söyleyeceksiniz. Size karşı gelenler, makam sahibi kişinin huzuruna çıkarak, şikâyetçi olacaklar ve makam sahibi sizi huzuruna çağıracaktır. Şikâyetleri dinleyen makam sahibi, insanların su içmesi için çeşmeyi yaptırmışsın iyi hoşta nasıl olurda böyle bir yazı yazarsın diyerek size kızacak hatta kaldırın bu çeşmeyi buradan diyerek çeşmenin kaldırılmasını dahi isteyebilecektir. .
Tabi ki siz de sessiz kalmayacak neden böyle bir yazı yazdığınızı izah edeceksiniz. İzahatınız da aynen şöyle olacaktır;
Makam sahibinden bilgi, beceri, tecrübesi ve işinin ehli olmayan, liyakatsiz birinin en etkili ve yetkili bir göreve getirilmesini, bir süre sonra da görevden alınmasını isteyeceksiniz. Makam sahibi de sizin bu isteğinizi yerine getirecek ve ne oluyorsa o zaman olacak.
O kurumda beceriksizin işine son verildiğini duyan ne kadar insan varsa akın akın gelecekler ve vay efendim bu kişi çok iyiydi neden görevden aldınız diyerek makam sahibine baskı yapacaklar. Bu baskılar sadece o kurumda çalışanlarla sınırlı kalmayacak, o şehirden ve şehir dışından da ardı ardına telefonlar gelecek, tekrar göreve getirilmesini isteyecekler.
Bu yaşananlardan sonra siz bu kez de kurum içinde işinin ehli, becerikli, liyakatli, yaptığı işinde son derece başarılı olan birisini görevden almasını isteyeceksiniz.
Daha önce beceriksiz bir kişiyi görevden alınınca ortalığı ayağa kaldıranların, işinin ehli olan kişi için herhangi bir şey söylemediklerini yani sessiz kaldıklarını görecek ve buna şahit olacaksınız.
Tüm bunları beraberce izlediğiniz makam sahibine dönüp diyeceksiniz ki;
Olup bitenleri beraberce yaşadık ve gördük. Beceriksiz birini görevden aldınız, herkes ayağa kalktı ve tekrar göreve getirilmesini istedi. Becerikli birisini görevden aldınız, hiç kimsenin sesi çıkmadı. Ben bunun için "bu çeşmeden su içmek becerikliye helal, beceriksize haram" diye yazdırdım.
Sizin bu sözünüz üzerine makam sahibinin de;
Bunlara bu çeşmeden değil su içmek hava bile haram hava!... dediğini duyacaksınız.
Kalbinizden sevgi, gönlünüzden dostluk, yüzünüzden tebessüm eksik olmaması dileğiyle…