Hiç şüphesiz hayat bir yoldur, kimine göre uzun, kimine göre ise kısa. İşin gerçeğine baktığımızda uzun görünse de hayat aslında çok kısadır. Göz açıp kapayınca kadar geçen zaman dilimi. Ancak hayatın akışı içerisinde insan bunun farkında olmuyor. Hayatı bir yola benzeterek açıklamaya çalıştığımızda şu gerçekle karşılaşıyoruz. Bu yolun da en önemli yolcusu insanlar.
İnsanoğlu fani dünyada yolculuğuna devam ederken bir arayış içindedir. Aramak demek; birini veya bir şeyi bulmaya çalışmak, araştırmak, yoklamak, bir şeyin yokluğunu duyarak geri gelmesini istemek, özlemek gibi anlamlar içeriyor. Arayan insan bir yitiğini, kaybettiği şeyi bulmaya çalışan kimsedir.
Burada şu dikkatimizi çekiyor. İnsanın özünde ne vardır ve insan neyi arayacaktır. Hz. Mevlâna bir sözünde şöyle diyor:
“Ne arıyorsan osun sen.”
Hz. Mevlana’nın bu sözü kulaklarımıza küpe olmalıdır. İnsan aslında hakikatin peşindedir. Hakikati arama yolculuğuna çıkmıştır. Söz buraya gelmiş iken Bâyezîd-i Bistamî Hazretleri’nin meşhur sözü aklımıza geliyor.
“Arayanlar bulamaz, ama bulanlar arayanlardır.”
Bu söz ilk duyulduğunda karmaşık ve çelişikmiş gibi duruyor. Lakin hiç de öyle çelişiklik içeren bir söz değil. Bilakis çok mantıklı ve doğru bir söz. Kaybedilen bir şey her arandığında bulunacak diye bir kaide yok. Ancak aramaya koyulmaz isek bulamayız. Kaybettiğimiz her ne ise onu bulmak için aramamız gerekir. Ya da bulmak istediğimiz her ne ise onu bulmak içinde aramamız gerekir. Gerçek anlamda bir emek vermez isek hiçbir şeyi asla bulamayız.
Bâyezîd-i Bistamî Hazretleri bu sözü ile arayış ve hikmet yolculuğunu anlatmaya çalışıyor. Çok yönlü değerlendirilebilecek bu sözün özünde özü tanıma yani kendini bilme vardır. Derinlemesine düşündüğümüz de arama çabası içinde olanların genellikle aradıklarını bulamadıklarını ifade etmektedir. Ancak bulanlar, sürekli bir arayış içerisinde olanlardır. Sözün özünde şu vardır. Sürekli çaba sarf edenler, bir gayretin içinde olanlar, bir mücadele verenler eninde sonunda aradıkları her ne ise onu bulacaktır.
Bu aramayı ve bulmayı hem maddi hem de manevi düşünebiliriz. Hikmet yolculuğunda aramayı bir rehber, bir ışık olarak düşünebiliriz. İnsan için hayat yolculuğunda aslına bakılırsa her safha da bir rehbere, yol göstericiye ihtiyaç vardır. Tasavvufta hikmet, genellikle ilahi sırlara vakıf olabilmek, sırların gerçeklerine erişebilmek olarak tanımlanır. Tasavvuf medeniyeti hikmet kavramını anlama yolculuğudur. Eğer hikmeti keşfetmek istiyorsak ve hikmete ulaşmak istiyorsak mutlaka arayış içinde olmalıyız. Bu yolculuğun en can alıcı noktası ise kişinin önce kendini bilmesi ve tanımasıdır. Daha açık bir ifadeyle haddini bilmesidir. Nefsin ıslahıdır. Yunus Emre’nin ifadesiyle;
“İlim kendin bilmektir.” dediği olgudur. Felsefi boyutuyla ifade edecek olursak öze dönüş. Kendini keşfetme.
Hakikat yolculuğunda önemli bir değer de ilimdir. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şerifinde “İlim, Mü’minin yitik malıdır, nerede bulursa alır.” Buyuruyor. Bu sözüyle Peygamber Efendimiz ilmin peşinde olmamız gerektiğini ve aramamız gerektiğini söylüyor. Araya araya bulunamayacak hiçbir şey yok. Ama aradığımız hakikat ve hikmeti bulabilmek içinde gönlümüzün, kalbimizin bu yönde bir talibiyeti olması gerekir. İstemedikçe de arzulamadıkça da arayışa geçemeyiz.