Osmanlı dönemi Türk edebiyatında Nef’i ve Süruri gibi şairlerin şahsında şöhret bulan hiciv tarzının 19. Yüzyılda yetiştirdiği en önemli temsilcilerin biri olan ve asıl adı Mehmed Eşref olup Şair Eşref olarak tanınan Gelenbevî İsmâil Efendi’nin soyuna mensup Şair Eşref 1847 yılında Manisa’nın Kırkağaç ilçesine bağlı Gelenbe’nin Yayaköyü’nde dünyaya gelmiştir. Sülalesinde bulunan din alimleri ve bilginlerden dolayı kültürlü bir aileden gelen Şair Eşref düzenli bir tahsil görmemiştir. İlköğrenimini Gelenbe'de tamamlamış daha sonra eğitimine Manisa'da Hatuniye Medresesi'nde Arapça ve Farsça dersleri alarak devam etmiştir. Özel öğretmenlerden matematik, tarih dersleri alan Şair Eşref 1870'te Manisa Vilayeti Tahrirat Kaleminde memur olarak göreve başlamıştır. Sırasıyla Turgutlu, Akhisar ve Alaşehir'de mal müdürlüğü görevinde bulunmuştur.
Çağının ilerisinde bir kafa yapısına sahip olan Şair Eşref’in yergileri, aslında Divan şiirinin bir uzantısı şeklindedir. Şekil açısından ise Ziya Paşa ve Namık Kemal’in şiirleri ile aynı çizgide yer almaktadır. Yergi şiiri alanına içerik yönünden getirmiş olduğu yenilikler ile kendinden söz ettirmeyi bilmiş bugün hala bu konuda ne kadar becerikli ve kabiliyetli olduğu takdir edilmektedir.
Şiir ve dörtlüklerinde hiciv sanatını en güzel şekilde işleyen Şair Eşref 1878 yılında İstanbul’a gelerek kaymakamlık sınavına girmiş ve bu sınavda başarılı olmuştur. Üçüncü sınıf kaymakamlık ehliyetnamesi alarak Haziran 1879’dan Aralık 1902’ye kadar Fatsa, Çapakçur, Hizan, Ünye, Tirebolu, Akçadağ, Garzan, Garbîkaraağaç, Buldan, Kula, Kırkağaç ve Gördes kazalarında kaymakam olarak çalışmıştır.
Kendisinden daha değersiz kimselerin el üstünde tutulduğunu görünce bu duruma içerlenmiş ve bu konuyu gündeme taşıyıcı birçok hicivler kaleme almıştır. Yazdığı bu hicivlerde zaman zaman hükümete de dokunması üzerine yetkilileri kızdırmıştır. Gördes kaymakamı iken İstanbul’da bir jurnal üzerine evi aranmış zamanın ileri gelenleri için yazdığı hicivleri “evrak-ı muzirre” yi evinde bulundurduğu için yargılanmıştır. Ardından da iki arkadaşıyla birlikte İstanbul’a götürülmüş ve orada yedi ay tutuklu kalmıştır. Cezasını tamamlayarak gittiği İzmir’de çevresinin boşalması ve tekrar bir jurnalle hapsedilme korkusuyla Ağustos 1903’te Mısır’a kaçarak Meşrutiyet’in ilânına kadar orada ikamet etmiştir. Bu süre zarfında kısa aralıklar da Fransa, İsviçre ve Kıbrıs’ta da kalmıştır. Şair Eşref Avrupa’da bulunduğu dönemleri için edebî hayatımın en verimli yılları olmuştur diye ifade etmiştir. Sultan II. Abdülhamid ve istibdat aleyhinde şiddetli bir mücadeleye girdiği Mısır’da 1904-1908 yılları arasında altı kitabı neşredilmiş ayrıca bazı arkadaşlarıyla birlikte çıkardığı Curcuna ve Zuhûrî gibi mizah gazetelerinde çeşitli şiirleri yayımlanmıştır. II. Meşrutiyet’in ilânından sonra büyük ümitlerle yurda dönüp önce Turgutlu kaymakamlığına, ardından Adana vali muavinliğine tayin edilmiştir. Ancak Adana vali muavinliği görevini yürüttüğü sırada vali muavinliklerinin lağvı üzerine açıkta kalmış Ağustos 1909’da da emekliye sevk edilmiştir.
Şair Eşref, yobazlığın, dalkavukluğun ve liyakatsizliğin düşmanıydı. Bunu bugün de geçerli olabilecek bir dörtlüğünde şöyle dile getirmiştir.
“Sarıklı gördüğün cahilleri vekil (aydın, yetkili) sanma
Devlet ağacını kurutmak için adeta bir diken gibi sarmış
Başından boynuna indir, onunla boğ hemen köpeği
Sarık sanma, bir ölmüş beyne tutmuş bir kefen sarmış.”
Kaymakamlık görevi sırasında şahit olduğu yolsuzlukların üzerine hiç çekinmeden gitmiş ve bunları hicivleri ile dile getirmiştir. Gördes kaymakamlığı yaptığı dönemde Belediye meclis üyesinin toplantıya geç gelmesi üzerine şu sözleri sarfetmiştir. “Kazaen, kaza olmuş şu Gördes kazası
Kaz gütmekten gelir belediye encümen azası!”
Edebiyat dünyasına Deccâl, İstimdâd, Şah ve Padişah, Hasbihal yahut Eşref ve Kemal, İran’da Yangın Var, Şair Eşref’in Külliyâtı gibi eserler bırakan hiciv ustası Şair Eşref 22 Mayıs 1912’de son yıllarını geçirdiği doğduğu yer olan Kırkağaç’ta vefat etmiştir. Bugün kabri Kırkağaç Mezarlığında bulunmaktadır. Sağlığında yazdığı bir kıtayla mezarını hiç kimsenin ziyaret etmesini istememiştir.
Yazımı Şair Eşref’in hicivleriyle cevap verdiği Kırkağaç Kaymakamı iken yaşadığı bir olayla tamamlamak istiyorum. Şair Eşref Kırkağaç Kaymakamı iken Kaymakamlık binasının her tarafının aktığını bu nedenle bakım ve onarıma ihtiyacı olduğunu merkeze bildirir. Merkezden bir telgraf gelir. Telgrafta; “Kaymakamlık binasının ihtiyaçlarını bildirin stop” yazmaktadır. Eşref bu telgrafa “binanın muhtelif yerleri akıyor stop” şeklinde bir cevap gönderir. Merkezden gelen ikinci telgrafta, “Binanın nereleri akıyor ayrı ayrı yazıp gönderin stop” ifadesi yer almaktadır. Bunun üzerine Eşref o hışımla telgrafhaneye iner ve telgrafçıya yaz oğlum der; “Binanın muslukları hariç her yeri akıyor stop” diye yanıt verir.
Yine bir gün Şair Eşref'e sormuşlar:
-Niçin hicviyelerinde isim zikretmiyorsun? Kimin için yazıldıkları belli olmuyor:
Şair gülerek şöyle demiş:
- Niçin olacak, numarasız gözlük gibi bütün alçaklara hitabetsin diye.