Tarım faaliyeti bütün ülkeler için vazgeçilmez bir sektördür. Ülke nüfusunun beslenmesinin sağlanması, milli gelire ve istihdama katkı sunması, sanayi sektörünün hammadde ihtiyacının karşılanması ve sanayiye sermaye aktarımı sağlaması açısından tarım ülkeler için önemli bir ekonomik faaliyet alanıdır. Tarım faaliyetleri insanlığın ilk döneminden bu yan süre gelmiş teknolojik gelişmeler ile evrimler geçirerek insana ve emeğe dayalılıktan makine yoğun bir alana doğru kaymıştır. Tarımın geçmişi M.Ö. Neolitik Çağ’a denk gelen 10.00-9000 yıllarına kadar gitmektedir. İnsanlığın uyguladığı ilk tarım, vahşi bitkiler ve hayvanlar üzerindeki denemelerle başlamış ve zamanla onları ehlileştirerek kendi ihtiyaçlarını karşıladığı görülmüştür. Avcılık ve toplayıcılıkla başlayan tarım süreci, şu anda ileri düzeydeki teknoloji ve bilim ile yoluna devam etmektedir. İnsanlık her ne kadar bilim, ilim ve teknolojide ileri bir seviyeye ulaşarak modern sanayileşmeye doğru yol alsa da tarım faaliyetini hiçbir zaman ihmal etmemiştir.
Antik Çağlar’dan bu yana yaşam merkezi olan ülkemiz toprakları geçmişte olduğu gibi bugün de tarım için en verimli topraklardır. Hiç şüphesiz küreselleşme ile birlikte rekabet ortamının artmasıyla tarımın önemi daha net anlaşılmaya başlanmıştır. Ülkemizde jeopolitik konumu dolayısıyla tarım alanında oldukça büyük bir role sahiptir. Ülke topraklarında yetişen ürün çeşitliliği, bir yıl içinde birkaç farklı ürün elde edilebilmesi, zengin su kaynaklarının olması ülkemizi tarım sektöründe önemli bir konuma taşımaktadır. İnanılmaz boyutta verimli olan arazilere sahip olan ülkemizde ne yazık ki uygulanan yanlış politikalar, tarım ile uğraşan çiftçinin bilgisizliği ve bilinçsizliği, toprağın miras yoluyla giderek bölünmesi, verimli tarım alanlarının rant uğruna yapılaşmaya açılması, ülkenin ve bütün dünyanın en önemli yaşam kaynağı olan su kaynaklarının hunharca kullanımı, sanayileşme adına kirlenmesine göz yumulması, devletin yeterli ve doğru destekleme yapmaması, devletçe verilen teşviklerin doğru kullanılmaması ve denetlenmemesi gibi birçok sorundan dolayı tarım alanında hızla geriye doğru gidiyoruz. Halbuki ülkemiz toprak yapısı ve miktarı olarak dünya da kendi kendine yetebilen birkaç ülkeden biri. Ancak gerçeğe ve uygulamalara baktığımızda kendi kendine yeten bir ülke göremiyoruz. Son yıllarda birçok ürünü ithal eder hale geldik.
Dünya ülkeleri arasında ender bir toprak yapısına sahip olmamıza rağmen tarımda günümüzde istediğimiz nokta da olmayışımızın sebeplerini ve bu sebeplerin çözümü neler olabileceğini şöyle birkaç başlık altında özetlemeye çalışalım.
Tarımsal faaliyetleri baltalayan ve üretim maliyetlerini etkileyen en temel sorunlardan birisi ülkemizdeki miras hukuku dolayısıyla arazilerin çok fazla küçük parçalara ayrılması. Parçalı arazilerde işletmelerin küçülmesine bağlı olarak tarımsal verimlilik de azaltmaktadır. Küçülen işletmeler artan sabit üretim maliyetlerini karşılamakta zorlanmakta ve bir süre sonra tarımsal faaliyetlerini bitirmek zorunda kalmaktadır. Bunun çözümü olarak kâğıt üzerinde belki araziler mirasçılar arasında bölünebilir ancak toprağın yek pare işletilmesi sürdürülerek toprak sahiplerine topraktan elde edilen ürünlerin satışından elde edilen hasılat üzerinden hasılat paylaşımı gibi bir model getirile bilinir. Bugün toprağı işleyenler açısından en büyük handikap işlenebilir toprağın miras aracılığıyla küçülmesidir.
İkinci temel sorun, sulama sorunudur. Ülke genelinde kurak ve yarı kurak iklim ile birlikte mevcut su kaynaklarının sanayileşme ile birlikte hızla kirlenmesi su kaynaklarının yok olmasına sebep olmaktadır. Ayrıca mevcut su kaynaklarının hunharca kullanılması da işin bir başka yönü. Son yıllarda bu konu da damıtma sistemi ile sulama yapılarak bu sorun aşılmaya çalışılıyor olsa da çiftçiler ve tarım ile uğraşanlar su kaynaklarını optimum kullanmaları noktasında bilgilendirilmeli ve teşvik edilmelidir. Yine sanayi atıkları ile kirlenen nehir, göl ve göletlerin arıtılması ve en önemlisi kirlenmenin önüne geçilmesi gerekir. İnsanlık için en temel ihtiyaç olan su kaynakları doğru kullanılması gerekir.
Üçüncü ve önemli bir sorunda arazilerin doğru kullanılması. Her arazide kullanılması gereken bir alan, dönem ve teknik vardır. Ancak ülkemizde bu konuda yanlış stratejiler uygulandığı için işlenmemesi gereken araziler kullanıma açılmış ve yanlış arazi kullanımı neticesinde erozyonu hızlandıran verimli topraklar, akarsularla denizlere sürüklenmiş ya da başka arazilere yığılmışlardır. Tarımsal değeri yüksek arazilerini terk ederek daha düşük verim alacakları topraklarda tarım yapmaya çalışan çiftçilerin verimli toprakları, sanayileşme ve kentleşmenin kurbanı olmaktadır. Bunun en tipik örneği verimli Trakya topraklarının sanayiye evrilmesi. Yine Ege de bazı illerde tarıma en elverişli toprakların yapılaşmaya açılmaya devam ediyor olması. Bu konuda önemli gördüğüm bir yerde Şanlıurfa’nın Harran ilçesi. Harran Ovası dünyanın sayılı ovalarından birisi. Geçtiğimiz ay içinde bölgeye yaptığım ziyarette açıkça gördüm ki o kadar verimli olan ve bugün pamuk üretiminde önemli bir yeri olan ova yapılaşmaya açılmış ve gittikçe de betona teslim olma noktasına doğru gidiyor. Tarım arazilerinin asla yapılaşmasına müsaade edilmemeli ve ranta kurban gitmesine müsaade edilmemelidir.
Dördüncü sorun finansman sorunları. Tarımdaki yapısal bozukluklar, üretim tekniğinin yeterli düzeyde gelişememesi, verimliliğin göreli olarak düşük oluşu ve benzer sorunlar finansman sorunları da peşinden getirmektedir. Ülkemizde tarım sektörü, diğer ülkelerde olduğu kadar, doğrudan ve dolaylı sübvansiyonlarla finanse edilmemekte ve bu sebepten dolayı da üretici her daim mağdur olmaktadır. Tarımdaki üreticilere doğrudan ürün desteği yapılmalı ve bu desteklemelerde denetlenmeli, doğru ve adil şekilde yapılmalıdır.
Altıncı sorun üretim planlaması noktası. Ülkemiz gelişmiş ülkeler ile kıyaslandığında tarım alanında üretim planlamasının doğru yapılamadığı ve plansız üretim sonucunda da çiftçinin fazladan üretmiş olduğu ürünler satılamamakta ya da çok düşük fiyatlara satılmakta ve bu durum çiftçinin zarar etmesine yol açmaktadır. Çiftçinin doğru ürünü yeterli şekilde üretmesi için tarım il müdürlükleri, ziraat odaları gerekli bilgilendirme ve bilinçlendirme yapmalıdır.
Bu ana sorunlara ilaveten önemli gördüğüm sorunlar arasında tarımda kullanılan malzemelerin gübre, tarım ilacı, tohum, tarım makineleri ve mazot gibi temel üretim kalemlerinde yaşanan aşırı fiyat artışları üreticiyi olumsuz etkilemektedir. Bu anlamda tarımın maliyetini doğrudan etkileyen bu malzemelerin daha uygun temin edilmesi, ya da devlet tarafından teşvik edilmesi gerekir. Tarım ile uğraşan kesimin eğitilmesi de bir başka sorun. Daha bilinçli tarım yapılabilmesi için ziraat mühendisleri birebir çiftçi ile toprak ve arazi ile iç içe olması gerekir. Bir başka önemli sorunda verimlilik. Kısacası toprak ve iklim şartlarına uygun ürünün üretilmesi konusu. Ülkemiz çok farklı coğrafi bölgelere ve farklı iklim yapılarına sahiptir. O nedenle ülkemizde yetiştirilebilecek ürün çeşitliliği çok fazla. Çiftçiler özellikle katma değeri yüksek ürünleri ve daha az alanda daha çok katma değer sağlayan oluşturan, daha fazla kazanç elde edilmesini sağlayan ürünlere yönelmesi teşvik edilmelidir. Özellikle şekerpancarı, haşhaş, kendir, kenevir, salep vb. gibi endüstriyel ürünlere yönelmesi sağlanmalıdır. Burada yeri gelmişken Kastamonulu bir çiftçi dostumun bana anlattığı bir olaya yer vermek istiyorum. Bir ara devletimiz salep orkidesi ekimi yapılabilecek pilot ülkeleri belirlemişti. Bu pilot ülkeler arasında Kastamonu da bulunmaktaydı. Benim Devrekani’nin köyündeki arazim bu iş için çok uygundu. Heyecanla il tarım müdürünün yanına koştum, çiftçilik ile uğraştığımızı anlattım. İlgili belgeleri de kendisine sundum. Kendime ait arazi de salep orkidesi ekmek istediğimi söyledim. Bunun için devlet teşvik amaçlı orkideleri veriyordu ama öncesinde il tarım müdürlüğünden ekipler gelip arazi de incelemeler yapması gerekiyordu. Lakin bize gelen giden olmadı ne zaman salep orkidesi ekim zamanı geçti kerhen geldiler. Biz o sene ve sonraki senelerde salep ekimi yapamadık. İş bilmez tarım müdürü mü diyelim, işini savsaklayan biri mi diyelim ne diyelim bilemedim. Sonuç olarak bize bu işi yaptırtmadılar diye anlatmıştı. Bu ve buna benzer ülkemizde çok hikâye var. Maalesef hala daha tarım anlamında çeşitlilik için bir adım atılamamakta, adım atmak isteyenler de bir şekilde engellenmeye çalışılmakta.
Bütün bu sorunlara ilaveten çiftçilerin önünde en büyük açmaz örgütlenememeleri. Bu konu da en doğru örgütlenme şekli kooperatifleşmek. Ancak ülkemizde kooperatifler çok suistimal edilince ve bu konuda kooperatif yöneticileri haksız kazançlar elde etme yoluna tevessül edince kimse artık böyle birlikteliklere teşebbüs etmek istemiyor. Haliyle örgütlenme olmayınca hem üretim aşamasında yüksek maliyetler ile karşılanıyor hem de ürünün pazara sunulması açısından birçok sorunla karşılaşılıyor. Devlet denetim mekanizmasını işleterek doğru kooperatifleşmenin yaygınlaşmasının önünü açmalıdır. Çiftçilerde fedakârlık yapıp birlikte iş yapma kültürünü geliştirmelidirler. Çiftçiler örgütlenemedikleri için ürettikleri ürünleri pazarlayamadıkları için mecburen ürünlerini aracılara zarar fiyatına satmak zorunda kalmaktadırlar. Aracılar ise tüketiciye yüksek fiyattan satarak hem üreticiyi hem de tüketiciyi mağdur etmektedir. Üretici ve tüketicinin mağduriyet yaşamasının önüne geçilmesinin tek yolu doğru işleyen kooperatifleşmektir.
Bugün her ne kadar sanayileşme alanında OSB’ler aracılığıyla hızla yol alsak da ekonomik kalkınma listemizin en başlarında hala tarım yer almaktadır. Tarım, insanların hayatını devam ettirebilmesi için vazgeçilmez bir alandır. Tarım hem dünyada hem de ülkemizde sadece ekonomik gelişimi değil, sosyal gelişimi de etkileyen en önemli sektörlerden birisidir. Dolayısıyla çiftçiyi hayalci üretim ile meşgul etmek yerine “iyi tarım” modeli uygulanmaya konulmalıdır. Çiftçinin desteklenmesinde doğrudan destekleme gibi haksız modeller yerine, üretimi yapılan ürün bazlı destekleme yapılmalı ve üretim yapana destek verilmelidir. Çiftçimizin uluslararası rakipleri ile haksız bir rekabete zorlanmasının önüne geçilmelidir. Bu nedenle, girdi maliyetlerinin düşürülmesi için azami gayret gösterilmeli, gerekli tedbirler alınmalıdır.
Kısaca ülkemizde tarım konusu yeniden ele alınmalı bu konuda eksikliği hissedilen yasal boşluklar revize edilerek doldurulmalıdır. Verimli ülke topraklarının ranta kurban gitmemesi içinde son derece uyanık olunmalı ve siyasi saiklerle yanlış kararlar alınarak tarım arazilerinin yapılaşmaya açılmasına asla müsaade edilmemelidir.