Sözlükte “azık, yenilen, içilen ve faydalanılan şey” anlamına gelen rızık terim olarak “Yüce Allah’ın canlılara, yiyip içmek ve yararlanmak için verdiği her şey” diye tanımlanır. Bu tanıma göre rızık yenilip içilen şeylerin tamamıdır. Yiyip içilmeyen ve kullanılmayan şeyler rızık kapsamına girmemektedir. Ancak tanımdan anlaşılacağı üzerine rızık artan bir şey değildir. Bir nevi mukadderattır. Çalışarak fazla kazanç elde edebilir ve fazla mal biriktirebiliriz ancak bunlar rızık kavramı içine dahil değildir. İnsana faydası olan maddi ve manevi her şey rızktır. Rabbimiz Zuhruf süresinin 32. Ayetinde bizlere şöyle buyurmaktadır:
“Dünya hayatında onların geçimliklerini (maddi, manevi bütün rızklarını) aralarında biz taksim ettik.”
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’de bir Hadis-i Şerifi’nde
“Hiç kimse, nasibinden fazla rızka kavuşamaz. Rızkına kavuşup yemedikçe de ölmez istemese de o rızkı kendisine verilir.” Buyurmaktadır.
İnsanların ve hayvanların ecelleri ve nefeslerinin sayısı belli olduğu gibi, her insanın bedeninin ve ruhunun rızkları da bellidir. Rızk hiçbir şekilde değişmez, azalıp çoğalmaz. Ve yine hiç kimse de bir başkasının rızkını asla yiyemez.
Allahü Teâlâ yarattığı kullarının rızkına kefildir ancak rızkı elde etmek için de çalışmayı kullarına emretmiştir. Çalışmak rızkın gelmesine bir vasıtadır. Çalışmadan rızık beklemek Allahü Teâlâ’nın emrine ve sünnetullahına aykırıdır. Rızkı kazanmak için kulun üzerine düşeni yapması gerekli girişimlerde bulunması gerekir. Ayrıca rızkı helal yollardan aramak da kulun asli vazifeleri arasındadır.
Yazımın bu bölümünde Sultan Abdülmecit zamanında yaşanan bir olayı takdim ederek rızık noktasına bir nüktedan bakış açısı getirmek istiyorum.
Sultan Abdülmecid zamanında yapılan ahşap Galata Köprüsü’nün açılışında, bütün devlet erkanı padişah ile birlikte yürüyerek karşıdan karşıya geçmişler. Halk bu merasimden sonra üç gün boyunca bu köprüden bedava gelip geçmiş. Ancak sonra köprünün gerek tamir bakımı gerekse diğer giderlerine mukabil bir geçiş ücreti alınmaya başlanmış. O günün tarifesine göre yayalardan 5 para, yüklü hamallardan 10 para, boş beygirlerden 20 para, yüklü beygirlerden 40 para, boş arabalardan 200 para, koyun, keçi ve kuzudan 8 para alınmaya başlanmış. Bu ücret bugünkü 15 Temmuz Köprüsü ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nde uygulandığı gibi tek taraflı alınır geriye dönüşte herhangi bir ücret alınmazmış.
O dönemlerde köprüden ücretsiz geçme imtiyazı yalnızca köpeklere verilmiş. Fakat onların da bu ayrıcalığı pek kullandıkları söylenemezmiş. Zira Eminönü köpekleri gayrimüslimi çok olan Galata tarafına pek geçmezlermiş. İşin ilginç yanı, Galata köpeklerinin de diğer tarafa geçmesine o yakadaki köpekler ile dalaştıkları için pek müsaade edilmezmiş. Yani kısacası iki taraftaki köpekler ancak kendi bölgelerinde nasiplerine düşen rızıkları yerlermiş.
Burada da görüldüğü gibi köpek olsa bile o da ancak kendi rızkı ile yetinebiliyor. Hayvan veya insan ancak kendisine takdir edilen rızkı tüketebiliyor. Nasibinin ötesine ne yapsa da ulaşması mümkün değil.