Anadolu'nun Türkleşip İslamlaşmasında çok önemli vazifeler ifa etmiş Konya'nın Seydişehir ilçesini kuran büyük veli Seyyid Harun Veli, Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in soyundan gelmektedir. Anne tarafından Veysel Karani Hazretlerine, baba tarafından on iki imamın 7.si olan Musa Kazım’a dayanan soyu ile pak bir ailenin evladıdır.
Doğum tarihi tam olarak bilinmeyen Seyyid Harun Veli Horasan bölgesinde dünyaya gelmiştir. Horasan’da zamanının alimlerinin sohbetlerine katılarak onlardan çeşitli ilimleri öğrenmiştir. Amcasının vefatı üzerine Horasan bölgesinin emirliğine getirilmiş olan Seyyid Harun Veli bu görevi sırasında dedesi ve amcasının kabirlerini sık sık ziyaret edermiş. Bu ziyaretlerin birinde gaipten bir ses; "Ya Harun, Rum'a çık! Karaman ilinde Küpe Dağının doğu eteklerinde bir şehir kur! O şehrin halkı salih kimseler ola. Şaki olanın akıbeti hayr olmaya." diyordu. Bu sesi birkaç kez daha işitince bu sese kulak vermeye karar verir. Bütün mallarını ve beyliğini bağışlayıp, derviş hırkasıyla sonu meçhul olan bir yolculuğa yârenleri ile birlikte çıkar.
Harun Veli Küpe Dağı’nın eteklerine nasıl gideceğini düşünüyordu. Bir gün Allahü Teâlâya ibadet edip yalvardığı sırda kulağına; "Ya Harun! Bir bulut sana kılavuzluk edecektir. Onun indiği yer senin mekânın olacaktır." nidâsı geldi. Bunun üzerine hazırlıklarını yapan Harun Veli, akraba ve ailesi ile birlikte kırk kişi ile yola çıkmıştır. Kafile olarak yola devam ederken söz konusu bulut onları önce Bağdat'a götürmüştür. Bağdat'ta Cafer-i Sadık’ın neslinden Şeyh Alaeddin isimli büyük bir zatın iltifatıyla karşılaşmıştır. Burada Şeyh Alaeddin, Harun Veli ile birlikte kırk gün halvette kalmış ve aralarında bilgi alış-verişi olmuştur.
Daha sonra Seyyid Harun Veli izin isteyerek yoluna devam etmiştir. Harun Veli, daima tevekkül halinde hiç kimseye yol sormadan evliyalar otağı, ilim ve irfan yatağı Konya'ya ulaşmıştır. Hz. Mevlâna ve Hoca Ahmet Fakih Seyyid Harun Veli’nin Konya’ya teşrif edeceğini müjdelemişlerdir. Hoca Ahmed Fakih vefat etmeden önce talebelerine onun izinde olmalarını tavsiye etmiştir. Seyyid Harun veli 2 yıl kadar Konya’da bulunmuş ancak kendisine tavsiye edilen yere gitmesi gerektiği için yoluna devam etmiş. 14. yy başlarında 1302-1310 tarihleri arasında Konya’dan hareket ederek Hatunsaray üzerinden Çukurçimen, Maya ve Karaviran köylerini takip ederek bugünkü Seydişehir'in "Çiğdem Tepe" denilen mevkiine gelmiş ve "Seyyidler Şehri" olarak bilinen Seydişehir'i kurmuştur.
Seyyid Harun Veli, Çiğdem Tepe üzerinde mevcut bulunan Vervelid harabelerindeki taş malzemeleri kullanarak müritlerinin ve bölge halkının yardımı ile cami, hamam ve bir mektep inşa etmiştir. Bir külliye niteliğinde olan bu ilk yapı topluluğu etrafında zamanla "Seydişehir" kurulmuştur. Seydişehir'in fizikî yapısının Seyyid Harun Veli Külliyesi'nin etrafında gelişmiş olması ve Anadolu Selçukluları döneminde bahsedilen bu bölgede bir yerleşimin mevcut olmaması, şehrin onun tarafından kurulduğunun en somut bir delili olarak gösterilmektedir. Bu dönemde Seydişehir, Beyşehir bölgesinde hüküm süren Eşrefoğulları Beyliğinin hakimiyet sahası içerisinde bulunmaktaydı.
Bir gün bir grup insan Eşrefoğulları Beyinin yanına gidip; "Efendim! Vervelid şehri harabelerinin güneyinde Horasan'dan gelmiş birisi şehir kuruyor. Taşlar koyun gibi o zatın istediği yere yükselip konuyormuş." dediklerinde, öfkelenen Eşrefoğlu hemen iki adam gönderip, onu buraya getirin diye emir vermiş. O adamlar gelip bütün olanları görünce zevke gelip âşık olmuşlar. Geri dönmeyi akıllarına bile getirmeden canla başla çalışmaya başlamışlar. Onların geri dönmemesine kızan Eşrefoğlu, bu sefer on kişi göndermiş. Onlar da Seyyid Harun Veli'nin yanına gelip durumu görünce, içten bir bağlılıkla bağlanıp geriye dönmemişler. Eşrefoğlu bu şekilde yedi kere adamlarını göndermiş lakin bir netice alamamıştır. En son askerlerinin toplanması emrini vermiş ve askerlerine; "Gidelim onun yaptığı işlerin hepsini yıkalım." demiş. Bunun üzerine çok itimat ettiği veziri; "Ey Sultanım! Bu kişi ya Kutb-ül-aktâb mertebesinde bir velidir veya tam bir sihirbazdır. Bu ikisinden başka bir şey olamaz. Bunlardan hangisi olursa olsun sana zararı dokunabilir. Benim kanaatim şudur ki: Bu zât her halde Kutb-ülaktâbdır. Çünkü bu kadar kerametleri görünen ve gittiği yerlerde cami, mescit ve medrese yapan bir kişinin adi bir sihirbaz olması imkânsızdır. Beni gönderin, inşallah her şeyi öğrenir, gelirim" demiş. Eşrefoğlu bunun üzerine vezirini oraya göndermiş. Vezir yanına birkaç adamını alıp yola koyulmuş. Yanına hediye olarak birer tulum katran ve bise alan vezir Seyyid Harun Veli'nin bulunduğu yere gelince, önce Beyşehir'den gelen hemşerileri ile karşılaşmış, getirdikleri hediyelerden onlara bahsetmiş. Onlarda; "Sakın bunları o zata vermeyin. Böyle hediye mi olur? O sizin zannettiğiniz gibi değildir. Büyük bir velidir. Onun ne dünyaya ne de sultanlığa rağbeti vardır. Zaten sultanlığı terk edip buralara gelmiştir. Hediye diye getirdiğiniz bu şeyleri dökün, onları götürmeyin." demişler.
Vezir huzuruna çıkarıldığında Seyyid Harun Velî ona; "Hani getirdiğin hediyeler nerede onları buraya getir." demiş. Vezir bu duruma çok şaşırmış. Getirdiği hediyelerden hemşerilerinden başka hiç kimseye bahsetmemişti. Hemen hediyeleri o büyük zatın huzuruna getirmiş. Seyyid Harun Veli, her birinin içine biraz su atınca, biri saf bal, diğeri de yağ olmuş. Bu durum karşısında vezir hayretler içinde kalmış. "Biz çok hatalı bir yolda imişiz." diyerek vezirlikten vazgeçip Seyyid Harun Veli’ye talebe olmuş. Vezir adamlarını tulumlarla birlikte geri göndermiş. Adamların yanında veziri görmeyen Eşrefoğlu iyiden iyiye sinirlenmiş gazaba gelip, asker hazırlatmaya karar vermiş. Lakin olan olaylar karşısında etrafındakiler bu şekilde davranmayalım demeleri üzerine Seyyid Harun Veli’yi ziyarete giderler. Orada onun gerçek bir Allah dostu olduğuna kanaat getirirler. Bundan sonra Eşrefoğlu beyi de Seyyid Harun Veli’nin yolunda olacağını söyleyerek şehrine geri döner.
Seyyid Harun Veli Seydişehir’de camii ile birlikte külliye inşa eder. Bu şekilde Seydişehir gelişmeye başlamıştır. 1320 yılında vefatına kadar burada irşad görevini sürdürmüştür. Vefatından sonra da burada irşad görevini onun soyundan gelenler devam ettirmiştir. Manevi bir iklim üzerine kurulmuş olan Seydişehir, bu dönemden sonra birçok tasavvuf ehli manevi şahsiyetleri ağırlamış ve bu manevi şahsiyetler de Seydişehir’deki manevi iklimi daha da geliştirmek için hizmetlerde bulunmuşlardır. Seyyid Harun Veli kendi adıyla anılan cami-i şerifin kuzey girişindeki türbede metfun bulunmaktadır.
Yazımı Turgut Cansever’in ibretlik bir sözü ile tamamlamak istiyorum:
“Şehri imar ederken nesli ihya etmeyi ihmal ederseniz; ihmal ettiğiniz nesil, imar ettiğiniz şehri tahrip eder.”