Biz, Müslümanlar ve vicdanlı insanlar,
artık vahşi sömürgeci Batı'dan medet ummanın, ölü gözünden yaş beklemek olduğunu kabul etmek ve yolumuzu ona göre çizmek zorundayız.
Bir Müslümanın siyonizme/kapitalizme/emperyalizme karşı direniş göstermesi, hem Allah'ın emri hem insanlık görevidir.
Hani biz;
Bir insanın ölümünü, kainatın ölümü gören,
Bir insanın kurtuluşunu kainatın kurtuluşu gören kadim medeniyetimizin erdemli çocuklarıydık.
Hani biz;
Kadîm iyiyi gelenekten geleceğe taşıyacak adanmış sahici adamlardık...
Atalarımızın canlarıyla, kanlarıyla bedel ödeyerek bize miras bıraktıkları İslam topraklarında, bir daha istilacıların, Türkiye’yi yurt dışından yönetmeye kalkanların,
ümmeti bölmeye kalkanların,
Mazlum coğrafyaları kan ve zulme garkedenlerin ayak izlerini görmeyeceğimiz 'Adalet ve Merhamet' temelli Kadim Medeniyetimizi küllerinden doğurarak yeniden inşa edecek "Diriliş Erleri"ydik...
"De ki: Hak geldi; bâtıl yıkılıp gitti.Zaten bâtıl yıkılmaya mahkûmdur." (İsrâ, 81)
Yeter ki inanalım;
Bedir'deki
Mûte'deki
Çanakkale'deki gibi.
Ancak gerçek kazanç sahipleri,
Her türlü zorluğu göğüsleyip sabır kuşanarak,
Ötelerin ötesi için salih amel biriktirenlerdir.
Bunun için bize düşen şey, insan ve kutlu bir elçi olarak Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa Sallahü aleyhi vesellem Efendimizin yaşantısıyla örneklenen, İslâm’ın özünü, ona nüfûz ederek yeniden hayata geçirmek yâni bizatihi yaşamak, yaşatmak ve yepyeni şekillerde bugün yaşamımızın her alanında 'O' (sav) nun sünnet-i seniyyesine hayatiyet kazandırmaktır.
Diğer yandan, ülkemizin beyaz taşlarla boyalı kara sınırlarını zihnimizde yıkıp, Adriyatik'ten Çin sınırına, Türkistan ellerinden Güney Afrika'ya gönül coğrafyamızı kalben kuşatmaz isek; İslam birliğini oluşturamayız. Ayrıca, Türk, Kürt, Çerkez, Arap vs birbirimiz ile kavga etme hastalığından da kurtulmazsak, kâfir/sömürgeci/kan içici/vahşi Batı’nın ekmeğine yağ sürmeye devam ederiz.
İlkemiz şudur: 'Kim olursa olsun, hangi inanca mensup olursa olsun, mazluma ses vermek, zalimlere, tağutlara karşı durmak Allah’ın emridir.'
Zulüm, “karanlık” demektir çünkü.
Hem insanın hayatını karartır hem de hakikati.
Hani biz; zulmeti aydınlığa dönüştürecek olan, kapkara zamanın döndüğü yerde çarklara direnen sevgi erleriydik...
Bizim davamız, İslâm'a hizmet edebilmektir.
Gayemiz, Allah'ın rızasını kazanmaktır.
Hedefimiz, Hak nizamı dünyaya hâkim kılmaktır.
Arzumuz tüm insanlığın huzuru ve saadetidir.
İnsanlığın kurtuluşu ancak, İslâm ile mümkündür.
Bu dava için çalışmak herkese nasip olmaz.
İster gecenizi gündüzünüze katıp çalışın isterseniz yan gelip yatın;
Bu Hak davanın başarısını ne bir gün öne alabilirsiniz ne de bir gün geciktirebilirsiniz.
Aslolan, izzet ve şerefle, ilkeli bir duruşla yolda olmaktır. Menzil, yolun kendisidir. Vuslat, yolda olmaktır.
Bütün mesele;
Bu şerefli davada nasıl bir imtihan vereceğimizdir!
Davası, derdi ve kaygısı bir olanların;
duruşu, hedefi ve kavgası da birdir (olmalıdır/olması elzemdir)...
İşte buradan söylüyorum;
Allah'ın izniyle bundan sonra her şey daha güzel olacak.
İttihad-ı İslâmcı, Yeniden Büyük Türkiye'nin inşacısı,
medeniyet mefkûresine sahip,
icracı,
geçmişi temiz ve geleceğinden emin olduğumuz,
Yalnız Hakkın rızasını gözeten,
işbilir,
liyakatli,
samimi,
beklentisiz,
kahraman,
adanmış adamlar;
İnsiyatif almış,
taşın altına elini koymuş tüm gayretleriyle dünyanın dört bir yanında, kutsal bir hazla çalışmaktadırlar.
Sevinçliyiz,
Umutluyuz,
İnanıyoruz;
"Şu istikbal inkılâbâtı içinde en gür sadâ, İslâm'ın sadâsı olacaktır"
Fî Emænillæh