Yaşadığı döneme damga vuran ve yaşayan kütüphane olarak adlandırılan Cemil Meriç, Türk düşünce hayatının en önemli isimlerinden birisidir. Yazar, çevirmen, düşünür ve sosyolog olarak bilinen Cemil Meriç bir döneme damga vurmakla kalmamış vefatından günümüze kadar da hep kendinden söz ettirmesini bilmiş, dil, tarih, edebiyat, felsefe ve sosyoloji olmak üzere sosyal bilimlerin birçok alanında araştırma yapmış ve yazılar kaleme almış önemli bir düşünce insanıdır.
Cemil Meriç 1928 yılında Yeni Gün gazetesinde çıkan bir yazısı ile yazı hayatına başlamış Fransızca çevirileri ile birlikte onlarca kitap kaleme alarak hala günümüze ışık olmaya devam etmektedir. Eserlerinin çoğunu hepimizin okuduğu Cemil Meriç’i yine en güzel şekilde kızı Ümit Meriç “Babam Cemil Meriç” isimli kitabında anlatmıştır. Bu kitabı okuduğumda gördüm ki, bu kitapta, düşünen ve yazan Cemil Meriç'ten çok yaşayan Cemil Meriç anlatılmaktadır. Bu kitabı iki kez okudum Bu Ülke yazarı sosyolog Cemil Meriç âmâ olduktan sonra kızının ve eşinin kendisine okumalar yapmasıyla inanılmaz bir performans sergileyerek birçok esere imza atmayı başarmıştır. Ümit Meriç kitabında babasını bazen samimi bir dost, bazen asabi bir hoca, bazen münzevi bir aydın, bazen de müşfik bir baba olarak önümüze koymuştur. Bu eseri okuduktan sonra da siz değerli okuyucularıma Cemil Meriç’i anlatmak ve tanıtmak için bu yazımı kaleme almış bulunuyorum.
Ömrünün önemli bir kısmını otuz yıla yakın bir zamanı karanlıklar içinde geçirirken bir yandan kendini ışıtmaya diğer yandan da kendisini takip edenlere ışık olmaya çalışan Cemil Meriç Balkan Savaşları sırasında Dimetoka'dan göçmüş bir ailenin çocuğu olarak 12 Aralık 1916 yılında Hatay Reyhanlı’da dünyaya gelmiştir. Babası, Dimetoka'da hakimlik yapan Mahmut Niyazi Bey, annesi ise Zeynep Ziynet Hanım'dır. İlk öğrenimine 1923 yılında başladığı Reyhaniye (Reyhanlı) Rüştiyesinde tamamlamış daha sonra 1928’de kaydolduğu Antakya Sultanisi’nden 1935’te liseyi bitirmesi gerekirken Fransız mandası altındaki Antakya’da o yıl liseler on bir yıldan on iki yıla çıkarıldığı için mezun olamamış bunun üzerine 1936 yılında İstanbul’a giderek on ikinci sınıfı Pertevniyal Lisesi’nde devam etmiş ancak geçim sıkıntısı yüzünden 1936 Mayısında tekrar Hatay’a dönerek lise öğrenimini Fransız liselerine özgü programı uygulayan Antakya Sultanisi’nde tamamlamıştır.
İstanbul’da Pertevniyal Lisesi’nde okuduğu dönemde Nazım Hikmet ve Kerim Sadi gibi dönemin solcu aydınlarıyla tanışma fırsatı elde etmiştir. Antakya Sultanisi’nden mezun olduktan sonra dokuz ay kadar İskenderun’a bağlı bir köy okulunda öğretmenlik yapmıştır. Akabinde İskenderun Tercüme Bürosu’nda başkan yardımcısı olmuş, kısa sürelerle Nahiye müdürlüğü, Türk Hava Kurumu’nda sekreterlik ve belediyede kâtiplik gibi görevlerde bulunmuştur. 1938’de kurulan ve 1939’da Türkiye’ye iltihak eden bağımsız Hatay hükümetini devirmekle suçlanmış göz altına alınmış, idam talebiyle yargılanmış ancak beraat etmiştir.
1940 yılında tekrar İstanbul’a gitmiş, iki yıl Yabancı Diller Yüksek Okulu’na devam ederek 1942 Haziran’ında buradan mezun olmuştur. Mezuniyeti sonrasında Fransızca öğretmeni olarak Elâzığ Lisesi’ne tayin olmuş ve iki yılı aşkın bir süre burada görev yapmıştır. Bu sırada özel hayatındaki sıkıntılar sebebiyle tekrar İstanbul’a geri dönmek zorunda kalmıştır. 1946 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Fransızca okutmanı olarak göreve başlamış ve 1974’te emekli oluncaya kadar bu görevini sürdürmüştür. Aynı zamanda Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne doktora öğrencisi olarak kaydolmuş ve Işık Lisesi’nde Fransızca hocalığı ile Edebiyat Fakültesi’nde Sosyoloji Bölümü’nde hocalık yapmıştır.
Küçüklüğünden beri yaşadığı görme problemi gittikçe artması dolayısıyla 1954 yılında birkaç göz ameliyatı geçirmesine rağmen başarılı sonuç elde edilememiş bunun üzerine 1955’te Paris’e giderek, Paris’teki Quinze-Vingts Hastanesi’nde bir dizi ameliyat geçirmiş ancak yine de başarılı bir sonuç alamamıştır. Bu dönemden sonra hayatının geri kalan kısmını gözlerini kaybetmiş olarak sürdürmüştür. Bu yıllardan sonra fikir, düşünce ve yazı hayatı ailesi, dostları ve sevenlerinin okuma ve söylediklerini dikte etme konusundaki yardımlarıyla devam etmiştir. 1983 yılında eşi Fevziye Hanım'ın vefatından sonra ağustos ayı içinde beyin kanaması geçirerek sol tarafına felç olmuştur. 13 Haziran 1987'de de vefat etmiştir. Cenazesi, İstanbul Üsküdar’daki Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilmiştir. Vefatından sonra Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde doğduğu ev müzeye dönüştürülmüştür.
Cemil Meriç’in kitapların dünyasına çok erken yaşlarda yönelmeye başlamıştır. İlk yayınlanan yazısı Hatay’da olduğu dönemde Hatay’da çıkan Yeni Gün gazetesindeki “Geç Kalmış Bir Muhasebe” başlıklı yazısıdır. İstanbul’a geldikten sonra “Honoré de Balzac” başlıklı yazısı İnsan dergisinde neşredilmiştir. Ayın Bibliyografyası dergisinde tercüme tenkitleri yapmış, başında uzun bir Balzac incelemesinin de yer aldığı Altın Gözlü Kız çevirisi yayımlanan ilk eseri olmuştur. Yaşadığı dönemde yayın hayatında olan dergilerde birçok yazıları yayımlanmıştır. Edebi hayatı boyunca onlarca kitap kaleme almıştır. Yazdığı eserleri günümüzde hala en çok satanlar listesinde yer almaya devam etmektedir. Ana dili gibi bildiği Fransızcadan birçok tercüme yapmıştır.
Batı medeniyetinin temellerini araştırmış ve kitaplarında genel olarak bu konulara yer vermiştir. Yazdığı eserlerinde dile çok büyük önem vermiş zira ona göre dil bir milletin özünü oluşturmaktadır. Ortaya koyduğu özgün düşünceleri kendisinden sonra gelen birçok araştırmacıya kaynaklık etmiş ve etmeye devam etmektedir. Eserlerinde Doğu-Batı kültür hazinelerinin zengin ayrıntılarına yer vermiş okuyucularında bu meyanda derin izler bırakmıştır. Öğrendiği bütün bilgileri akıl süzgecinden geçirdikten sonra başkalarının da öğrenmesi için çaba göstermiştir. Sosyolojiye olan merakı onu bu alanda çalışma yapmaya itmiştir. Güçlü Fransızcası sayesinde Dünyaca ünlü Victor Hugo ve Balzac gibi yazarların eserlerini Türkçeye kazandırmayı başarmıştır. Türk edebiyatına ve düşünce dünyamıza kazandırdığı eserleri sayesinde Türkiye Millî
Kültür Vakfı tarafından ödüllendirilmiş, ayrıca Ankara Yazarlar Birliği Derneği'nin yılın
Yazarı ve fikri eserleri ödülüne layık görülmüştür.
Türk aydınının Batı karşısında aşağılık kompleksi içinde olmasını hazmedemeyen Cemil Meriç, insan beyninin iki yarım küresi olan Doğu ve Batı’nın gerçekte bir bütün oluşturduğunu, dar ve ön yargılı düşünmeyi bir kenara bırakmanın fikir hayatımıza zenginlik kazandıracağını ifade etmiştir. Cemil Meriç’i farklı kılan dürüstlük ve samimiyeti ile birlikte, kendi fikir ve kültür geleneklerine bağlı oluşudur. Bununla beraber daima farklı fikrî kanallarına açık bir zihin yapısına sahip olmuştur. Hatay gibi özel şartları bulunan bir ortamda Fransız mandası altında kısmen bir sömürge tecrübesi yaşamış bulunması onun fikir dünyasının gelişiminde hiç şüphesiz katkısı olmuştur. O yıllarda Fransız eğitim sistemine göre öğretim yapmakta olan Antakya Sultanisi’nde eğitim görmesi ona çok şey kazandırmıştır. Gözlerini kaybettikten sonra da özellikle kızı Ümit Meriç onun her şeyi olmuştur. Günlerce kendisine okumalar yapmış ve kaleme aldığı eserlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Uzun bir süre karanlık bir dünya da yaşamasına rağmen bugün de elimizden düşürmediğimiz şu eserleri gelecek nesillere bırakmayı başarmıştır.
Hint Edebiyatı, Bir Dünyanın Eşiğinde, Saint-Simon: İlk Sosyolog-İlk Sosyalist, Bu Ülke, Umrandan Uygarlığa, Mağaradakiler, Kırk Ambar, Bir Facianın Hikâyesi, Işık Doğudan Gelir, Kültürden İrfana, Jurnal I-II, Sosyoloji Notları ve Konferanslar. Ayrıca Balzac’tan Altın Gözlü Kız, Otuzunda Kadın, Onüçlerin Romanı, Kibar Fahişelerin İhtişam ve Sefaleti, Victor Hugo’dan Hernani, Uriel Heyd’den Ziya Gökalp, Türk Milliyetçiliğinin Temelleri, Maxime Rodinson’dan Batıyı Büyüleyen İslam.
Ülkemizin yetiştirdiği ender aydın ve mütefekkirlerden biri olan ve güçlü Fransızcası ile döneminde önemli bir misyon üstlenen Cemil Meriç’i daha iyi tanımak ve anlamak isteyenler kızı Ümit Meriç’in her yönüyle babasını anlattığı “Babam Cemil Meriç” kitabını mutlaka okumaları gerekir.