Bir ülkenin ekonomik kalkınmasından bahsettiğimizde bugün ilk akla gelen sanayi olsa da asılında tarım daha büyük önem arz etmekte ve stratejik bir rol oynamaktadır. Ülkelerin nüfusunun beslenmesinin sağlaması, Milli gelire ve istihdama katkı sağlaması, sanayi sektörünün hammadde ihtiyacını karşılaması daha önemlisi sanayiye sermaye aktarması yönüyle tarımın önemi yadsınamaz. Ayrıca ihracata doğrudan ve dolaylı katkıda bulunması ile de tarım ekonomik olarak vazgeçilmez bir sektördür.
Ülkemiz içinde bulunduğu coğrafi konumuna göre ve iklim özellikleri nedeniyle değerlendirildiğinde dünya içinde önemli bir tarım ülkesi olduğu aşikardır. Bugün gelişmiş ülkelerin ekonomik refah seviyesine baktığımızda da tarımın önemli bir yeri olduğuna şahit oluruz. Az gelişmiş ülkeler içinde ekonomik kalkınma noktasında tarımın rolü hayati bir önem taşıdığını söyleyebiliriz.
Bitkisel ve hayvansal ürünler elde etmek amacıyla toprağın işlenmesi olarak tanımlayabileceğimiz tarım asla vazgeçilemeyecek bir alandır. Tarımla ilgili işler dünyanın bazı bölgelerinde binlerce yıl öncesinden pek farklı olmayan ağırlıkla insan gücüne dayanan yöntemlerle yürütülürken, bazılarında ileri teknoloji içeren, makineleşmiş tekniklere dayandırılarak sürdürülmektedir. Hatta bugün birçok ülkenin tarım alanında yüksek teknolojiyi kullandıklarını da söyleyebiliriz. Tarım ürünlerinin işlenmesinde ve ürünlerin sanayi alanında hammadde, yarı mamul ve mamul olarak kullanımında bunu görmekteyiz. Tarım sektörü, insanlık tarihi boyunca insanlığa temel bileşenleri sağlayan bir alan olmuştur. Günümüzde ise adeta sanayileşme için hammadde sağlayan ekonomilerin bel kemiği konumundadır.
Bu girizgahtan sonra özellikle ülkemiz ekseninde tarım faaliyetlerindeki durumumuzu da irdeleyerek tarıma neden önem verilmesi gerektiğini vurgulamaya çalışacağım. Çoğu zaman şöyle bir soru ile karşılaşıyoruz. “Toprağı yeterince zengin bir ülke olarak neden biz tarıma ağırlık vermiyoruz” ya da tarım alanında kendi kendimize yeten bir ülke iken neden şu anda ne oldu da birçok tarım ürününü ithal eder hale geldik. Bu soruya cevap aramadan önce önümüzde önemli bir sorun olarak karşımıza çıkan bir konu var. Tarım ürünlerinin arzını sürdürülebilir kılabilmek için iklim değişikliğinin gözlenerek öngörülen etkileri çerçevesinde orta ve uzun vadeli tarım politikalarının belirlenmesi gerekmektedir. Tarımda toprağın işlenebilmesi için en önemli ihtiyaç duyulan ana girdi günümüzde kaynakları bakımından gittikçe azalan su gelmektedir. Bırakın tarım alanında kullanmayı belki yakın gelecekte içilebilir temiz suya bile ulaşabilmemiz oldukça zorlaşacak. Ayrıca günümüzde sanayileşeceğiz diye ekilebilir arazilerin, tarım faaliyeti yapılacak arazilerin üzerine sanayi tesisleri kurulması ve bu sanayi tesislerindeki atıkların bertaraf edilmesi gerekirken hunharca su havzalarını kirletmesine göz yumulması tarım yapılacak alanların azalmasına sebebiyet vermektedir. Kirlenen su kaynakları ile birlikte suyun hor kullanımı da tarım faaliyetlerine ciddi zarar vermektedir. Ülkemizin önemli nehirlerinden Ergene ve Gediz Nehri yıllardır sanayi atıkları ile kirletilmesi sonucunda şimdi bu su havzalarının temizlenmesi gündeme gelmekte ancak oldukça yüksek maliyet karşımıza çıkınca temizleme noktasında bir arpa boyu yol alınamamaktadır.
Tarım sektörünün, insanlığın temel besin ihtiyacını karşılamadaki önemine vurgu yapmış ve sanayileşme için hammadde sağlayan ekonomi için de önemli dinamik olduğuna değinmiştim. Pek çok gelişmiş ülkenin ekonomik tarihini incelediğimizde tarımın ekonomik ilerlemeyi teşvik etmede önemli ölçüde katkıda bulunduğunu söyleyebiliriz. Tarım ile bütün dünya ülkelerinin temel gıda tedariğinin sağlandığını görmekteyiz. Son yıllarda yaşanan iklim şartları ya da tarıma gerekli önemin verilmemesi nedeniyle dünya gıda talebinin artmasına rağmen arzının aynı ölçüde artmaması gıda krizi ile insanlığı karşı karşıya getirmiştir. Bu nedenle bir ülkenin ekonomik büyümesi için tarım her zaman büyük önem taşımaktadır. Özellikle günümüzde gelişmekte olan ülkelerde, tarıma dayalı endüstriler için hammadde tedariği noktasında tarım ürünlerinin varlığı ve yeterli seviyede arzı büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle şunu söylüyoruz “Çiftçilerin refahı artmadan, sanayicilerin rekabet gücü artmaz.” Tarım faaliyeti ile uğraşan çiftçiler emeklerinin karşılığını alabilecek ki tarım faaliyetlerini sürdürebilsinler. Yine tarım ürünlerinin katma değeri arttırılmalı, doğru teşvikler ile üretime destek olunmalı ve sürdürülebilir tarım ile gıdanın güvenliği güvence altına alınmalı ki çiftçiler tarım faaliyetlerini devam ettirebilsinler. Eğer tarım alanında yapılacak iyileştirmeler, verilecek destekler doğru planlanmaz ve en önemlisi de ekilebilir tarım arazileri boş bırakılır ya da sanayileşmeye kurban edilirse tarım ürünlerinin arzında ciddi bir kıtlık söz konusu olur bu da hem beslenme ihtiyacı için gerekli gıdayı temin edememe hem de tarıma dayalı sanayi üretimi için ihtiyaç duyulan endüstriyel hammaddenin temin edilememesi sıkıntılarını gündeme getirir. Aynı zamanda da gıda fiyatları ile birlikte genel fiyatlar düzeyinde bir artış söz konusu olur. Bu diğer yandan ülke ekonomisinin büyümesini ve gelişmesini de engeller.
Tarım alanındaki ilerleme ve gelişme beraberinde sanayi ürünleri pazarının genişlemesini de sağlayacaktır. Zira tarımda verimliliğin artması, kırsaldaki nüfusun gelirinde artışa yol açacak, bu da sanayi ürünlerine olan talebi arttıracaktır. Dolayısıyla sanayi sektörünün gelişmesine dolaylı olarak katkıda bulunacaktır. Bir ülkenin ekonomik kalkınması için tarım alanındaki kalkınmanın bir zorunluluk olduğunu söyleyebiliriz. Gelişmiş ülkeler bile tarım alanında kalkınmaya ve gelişmeye önem vermektedir.
Son olarak şunu belirtelim. Özellikle ülkemizde tarım politikalarındaki belirsizlik, verilen devlet teşviklerinin düşen etkinliği ve denetimsizlik, devletin piyasayı düzenlemek için aldığı kararların piyasayı düzenlemekten ziyade serbest piyasaya direk müdahaleye dönüşmesi, piyasa paydaşlarının motivasyonunu azaltarak üretkenliğin düşmesine dolayısıyla da tarım alanında dışa bağımlığı tetiklemektedir. Bununla birlikte tarım ürünleri fiyatlarındaki artışı durdurmak için sıfır gümrük ile yani gümrüksüz ürün ithalatına izin vermekte yerli üreticiye vurulan bir darbedir. Bu sebepledir ki tarım politikalarında alınacak çok akıllı kararların, çiftçilerin odağında, onların faydasına yönelik alınması gerekir. Kısaca; çiftçilerin refahını arttıracağız ki, sanayicimizin rekabet gücünü arttırabilelim.