Havacılık alanında ülkemizin ilklerinden olan ancak o dönemlerde yeterli destekleri bulamadıklarından dolayı havacılık alanında özellikle uçak yapımında söz sahibi olamayışımıza oldukça üzülen ülkemizin yetiştirdiği ender şahsiyetlerden birisidir Vecihi Hürkuş. Türk havacılık tarihinin en önemli isimlerinden birisi olup ilklere imza atan mühendis ve pilot Vecihi Hürkuş I. Dünya Savaşı’nda ilk düşman uçağını düşüren Türk pilot olarak tarihe geçmiştir.
18 Ocak 1896 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Vecihi Hürkuş, eğitim hayatına İstanbul’da başlamış ve ilkokulu Bebek’te okumuştur. Daha sonra Üsküdar’da Füyuzatı Osmaniye Rüştiye’sinde eğitimine devam etmiş oradan da Üsküdar Paşakapısı İdadi’sine geçerek eğitimini tamamlamıştır. Çok küçük yaşta kaybettiği babası Gümrük Müfettişi Ali Feham Bey de İstanbullu bir aileye mensuptur. Vecihi Hürkuş sanata olan ilgisinden dolayı Tophane’de bulunan Sanat Okulu’na kayıt yaptırarak güzel sanatlar eğitimi almış ve bu okulu başarıyla bitirmiştir.
1912 yılında patlak veren Balkan Harbi'ne eniştesi Kurmay Albay Kemal Bey'in yanında gönüllü olarak katılmıştır. Balkan Harbi sonrasında İstanbul Ordu Kumandanlığı tarafından Beykoz Serviburun'daki esir kampına kumandan olarak tayin edilmiştir. Kendisinde uçaklara karşı büyük bir ilgi ve sevgi vardı bu yüzden de tayyareci olmak istiyordu. Ancak yaşı küçük olduğundan dolayı onu makinist mektebine aldılar. Tayyare Makinist Mektebi'nden Küçük Zabit (Gedikli/Astsubay) olarak mezun olduktan sonra makinist olarak 1. Dünya Savaşı'nda Bağdat cephesine gönderilmiştir. Cephede 2 Şubat 1916 tarihinde bir uçak kazası sonucu yaralanarak İstanbul'a geri dönmüştür. Savaş devam ederken kendini toparlayan Vecihi Hürkuş içindeki tayyareci olma isteği ile zaman kaybetmeden Yeşilköy’deki tayyare mektebine girerek tayyare eğitimine devam etmiş ve 15 Kasım 1916’da pilotluk diplomasını alarak buradan mezun olmuştur. Tayyare eğitimini aldığı sırada da 21 Mayıs 1916 tarihinde pilot olarak ilk uçuşunu gerçekleştirmiştir.
1. Dünya Savaşı devam ederken 1917 sonbaharında Kafkas Cephesi’ne, 7. Tayyare Bölüğü’ne atanmış ve orada bir Rus uçağını düşürerek Kafkas Cephesi’nde uçak düşüren ilk tayyareci olmuştur. 8 Ekim 1917 günü bir hava savaşında yaralanmış Ruslara esir olmadan önce uçağını yakmıştır. Esir olduğunda Ruslar tarafından Hazar Denizi’ndeki Nargin Adası’na gönderilmiş ancak burada Azeri Türkleri’nin yardımı ile adadan yüzerek kaçmayı başarmıştır. Birlikte kaçtığı istihkâm Teğmeni Salih Bey ile birlikte yaya olarak 2,5 ayda Süleymaniye üzerinden Musul’a gelmiştir.
1918 yılının yaz başında Yeşilköy’de konuşlanmış bulunan 9. Harp Tayyare Bölüğü’nde görev almış bu bölükte görevli iken bir av uçağı tasarımı yapmış ancak tamamlayamamıştır. Gönüllü olarak katıldığı Kurtuluş Savaşı esnasında Sivil Pilot olarak görev yapan Vecihi Hürkuş, başarılı keşif uçuşlarının yanı sıra bir Yunan uçağını da düşürmeyi başarmıştır. Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiği başarılardan dolayı da TBMM tarafından İstiklal Madalyası ve de üç ayrı Tasdikname ile ödüllendirmiştir.
Vecihi Hürkuş, ilk Türk yapımı uçağını Vecihi K VI adı ile imal ederek ilk uçuşunu 28 Ocak 1925’te yapmıştır. Ancak izinsiz uçak uçurduğu için cezalandırılmış bunun üzerine hava kuvvetlerinden ayrılıp Ankara'ya gitmiş ve burada kurulmakta olan Türk Tayyare Cemiyeti'ne katılmıştır. Bu arada Avrupa havacılığının incelemek için bir heyetle Avrupa'ya gider. Almanya'da Junkers ve Rohrbach uçak fabrikalarını ziyaret eder. Fransa'da da Breguet, Potez, Hanriot gibi birçok fabrikaları da ziyaret eden Vecihi Hürkuş da bu fabrikaların uçakları ile de tecrübe uçuşları yapmıştır.
19 Ekim 1925’te Türkiye’ye döndüğünde Tayyare Cemiyeti Yönetim Kurulu’nun istifa ettirilmiş olduğunu öğrenir ve bunun üzerine kendisine yeni bir rota çizer. Bu arada Millî Savunma Bakanlığı, Kayseri'de Tayyare Onarım ve Motor Anonim Şirketi (TOMTAŞ) adında bir fabrika kurmak için anlaşır. Vecihi Hürkuş’da artık TOMTAŞ ile çalışmaya başlar. Milli havacılığımız için güzel bir başlangıç olan TOMTAŞ ne yazık ki 1928 yılına kadar çalışmalarına devam edebilmiş, kötü yönetimi yüzünden 1928'de iflas etmiştir.
Bundan sonra tayyareler ile ilgilenmeye devam eden Vecihi Hürkuş yeni uçak modelleri tasarlamaya başlar. 16 Eylül 1930'da Kadıköy Fikirtepe'de büyük bir kalabalık ve basın topluluğu karşısında yapmış olduğu ikinci uçağı VECİHİ XIV ile başarılı bir uçuş gerçekleştirmiştir. Yaptığı bu uçak ile Ankara üzerinde bir gösteri yapmış, dönemin Başbakanı İsmet İnönü ve bazı komutanlar tarafından tebrik edilmiştir. Bu arada yaptığı uçağı ile ilgili uçabilirlik sertifikası alabilmek için İktisat Bakanlığı'na müracaat etmiş ancak 14 Ekim 1930'da Tayyarenin teknik vasıflarını tespit edecek kimse bulunmadığından gereken vesika kendisine verilememiştir. Bunun üzerine Prag’a gitmiş ve 23 Nisan 1931'de Çekoslovakyalı yetkililer tarafından civardaki bir gazinoda düzenlenen bir törenle, "Yaşasın Türk Tayyareciliği" yazılı bir pankartla onurlandırılarak uçuş müsaadesini almıştır. Çekoslovakya'dan uçarak 25 Nisan’da Türkiye'ye gelmek için yola çıkmış ve 5 Mayıs 1931'de Türkiye'ye gelmiştir.
21 Nisan 1932 tarihinde, Sivil Tayyare Mektebi’ni kuran Vecihi Hürkuş, bu mektebe Türkiye’nin ilk kadın pilotları olacak olan iki kız öğrenci dahil 12 adet öğrenciyi yetiştirmiştir. Kendi kurduğu Tayyare mektebinde Nuri Demirağ tarafından finanse edilen Vecihi K-XVI adlı uçağı tasarlamıştır. Yine aynı yıl tek satıhlı Vecihi XV uçağını da yapmıştır. 30 Ağustos 1933‘de yaptığı uçaklar ile öğrencilerini de yanına alarak, İstanbul göklerinde gösteri uçuşu yapmıştır. Bu okulda, ayrıca Vecihi SK-X adlı, uçak motoru ile çalışan bir deniz botu da yapılmıştır. Bu başarılara rağmen Vecihi Hürkuş tarafından açılan Sivil Tayyare Okulu parasal sorunlardan dolayı yetiştirdiği öğrencilerin diplomalarına denklik verdirememiş ve bundan dolayı da okul kapanmak zorunda kalmıştır.
1935 yılında Mustafa Kemal Atatürk'ün çağırması ile tekrar Türk Hava Kurumu’nda çalışmaya başlamış, 1937 sonbaharında mühendislik eğitimi için Almanya'ya gönderilmiş ve Weimar Mühendislik Mektebi’nde ihtisas sınıfından eğitime başlamış bir buçuk yıl sonra da mezun olmuştur. 27 Şubat 1939'da Tayyare Makine Mühendisliği diplomasını alarak Türkiye'ye dönmüştür. Ülkesine döndüğünde bir sürpriz ile karşılaşır. Bayındırlık Bakanlığına başvurarak, "Tayyare Mühendisliği Ruhsatnamesini" almak istemiş, ancak yetkililer, "iki yılda mühendis olunmaz" diyerek ruhsatını vermeyi kabul etmemişlerdir. Fakat yılmamış ve pes etmemiş Danıştay kararı ile mühendisliğini onaylattırmıştır.
1915-1925 yılları arasında Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin ilk döneminde yaşadıklarını, ilk uçağını nasıl yaptığını anlatan “Vecihi Havada” isimli kitabını 1942 yılında yayınlamıştır. 1947'de gençlerin büyük ilgi duydukları Kanatlılar Birliği'ni kuran Vecihi Hürkuş, 1951 yılında beş arkadaşıyla birlikte havadan zirai ilaçlama yapmak üzere "Türk Kanadı" adı ile bir şirketin kurucusu olmuştur. 29 Kasım 1954’te Türkiye’nin ilk sivil hava yolu şirketi olan Hürkuş Hava Yolları’nı kuran Vecihi Hürkuş, THY’nin elden çıkarttığı sekiz tayyareyi alıp onararak filosunu kurmuştur. Ancak bundan sonra talihsizlikler peşini hiç bırakmamış bir dizi sabotajlar ve türlü oyunlar ile uçakların uçuşları engellenmiştir. Büyük bir mücadele vermesine rağmen bu projesi de Türk Kanadı şirketinin akıbetiyle aynı akıbete uğramış ve başarısız olmuştur. Daha doğrusu başarısızlığa uğratılmıştır.
Hayatının sonlarında çok büyük sıkıntılar çeken başarılı pilot Vecihi Hürkuş, 16 Temmuz 1969’da geçirdiği beyin kanaması sonucu vefat etmiştir.
İlk Türk uçak tasarımcısı ve yapımcısı olan, Türkiye’deki ilk uçuş okulunu kuran, ilk kadın pilotu eğiten ve ilk Türk sivil havacılık okulunun kurucusu olan, oldukça zorlu bir hayata sahip olmasına rağmen inanılmaz başarılara imza atan, donanımlı pilot Vecihi Hürkuş’u iyi tanımalıyız. O günlerde bu başarılar görülüp takdir edilse ve gereken destekler verilse idi belki bugün dünya semalarında Türk yapımı uçaklar boy gösterecekti. Tıpkı Nuri Demirağ gibi Vecihi Hürkuş’un da başarılarına ket vurulmuştur. Kısaca Türklerin göklerde başarı hikâyeleri yazmasının önü kesilmiştir. Günümüzde hâlâ bu konu da elle tutulur bir gayretten söz etmemiz mümkün değil. Zira başarı hikâyesi yazacak olanların önü günümüzde de kesilmeye devam ediyor.