Her insan için doğduğu topraklar özel bir anlam içerir. Kişinin yaşı ne olursa olsun, nerede yaşıyor olursa olsun doğduğu topraklar hep bambaşka duygular yaşatır insan. Benim de hayatımın en anlamlı yıllarını geçirdiğim, çocukluğumu doyasıya yaşadığım topraklar Ege’nin en gelişmiş ve tarihi geçmişi ile de oldukça zengin bir kültürü bünyesinde barındıran şehzadeler şehri Manisa ilimizin şirin ilçesi maden ve enerji şehri Soma. Soma’ya her gidişim de ayrı bir heyecan duyardım. Ancak bu gidişim bende büyük bir hüzün oluşturdu. Annemin vefatı ve onu son yolculuğuna uğurlamak bana çok ağır geldi. İçimdeki bir ses sanki bu gidişim son gidişim olacak diyor gibiydi. Son kez sanki Soma’ya uzanıyormuşum gibi geldi bana. Bir nevi vedaydı sanki. Büyük bir hüzünle geçirdiğim günler içinde çocukluğumdan bu yana birçok kez ziyaret ettiğim, Çarşı Cami (Emir Hızır Bey Camii) bile bana başka güzel geldi. Sanki bu güzelliğini ilk defa görüyor ve anlıyormuşum zannettim bir an. Bu hüzün dolu ziyaretimde doğup büyüdüğüm toprakları sizlere tanıtmak Ege’nin bu şirin ilçesini ve tarihi güzelliği ile görünce insanları büyüleyen Emir Hızır Bey Camii’ni sizlere tanıtmak istedim. Bu vesile ile kaleme aldığım yazımı sizlerin takdirlerine sunuyorum.
Egenin önemli akarsularından biri olan Bakırçay havzasının üzerinde, Yunt dağı silsilesinin eteklerinde kurulmuş olan enerjinin başkenti niteliğindeki Soma, bereketli topraklara sahip olması nedeniyle tarih boyunca bütün medeniyetlerin yaşam için tercih ettiği bir yöre olmuştur.
Soma ve çevresi M.Ö. Anadolu topraklarında iz bırakan Hititler, Akalar ve Lidyalıların hakimiyet kurdukları yerler olmuş. M.Ö. 655-546 yılları arasında Ege Bölgesi’nde egemenlik kuran Lidyalıların elinde olan Soma’da, bu döneme ait herhangi bir bulgu olmasa da Manisa merkezli yerleşimde önem arz eden bir yerleşim yeri olmuştur. Ege bölgesinin parlayan yıldızı konumunda olan maden ocakları ve termik santralleri yanı sıra özellikle zeytin ve pamuk ekimi ile tarımda da ön plana çıkan Soma, Milattan Sonra da önemli medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Bölgede sırasıyla Persler yani İranlılar, Makedonyalılar, Bergama Krallığı, Romalılar, Bizanslılar hüküm sürmüştür. Anadolu toprakları 1071 Malazgirt Savaşı ile Türklere açılmasıyla ve Selçukluların Anadolu’nun en batısına kadar ulaşması sonucunda M.S. 1194 yıllarında artık Soma ve çevresi bir Türk yurdu olarak Selçukluların egemenliğine girmiştir. Bu tarihten sonra bir süre yine Bizans’ın eline geçse de Soma ve çevresi Söğüt-Domaniç bölgesinde kurulan Osmanlı Devleti’nin hakimiyeti altına girmiş ve 1336 yılında sancak merkezi olarak kabul edilmiştir. Bu arada Ankara Savaşı ile tekrar Anadolu’da beyliklerin egemenlik kurulmaya başlaması sonucunda Soma ve çevresi Manisa’da Hızır Şah tarafından kurulan Saruhan beyliğinin hakimiyetine girmiştir. Sultan I. Murat döneminde Manisa ve çevresi yeniden Osmanlı toprağı olması üzerine Soma’da bir Osmanlı toprağı olmuştur. Soma, bugün Manisa’nın bir ilçesi olarak Türkiye’nin elektrik ihtiyacının bir bölümünü karşılayan, enerji, maden ve tarım şehridir.
Tarihin derinliklerinde eski bir yaşam şehri olan Soma’da önemli tarihi değerlerde yer almaktadır. Bunların en başında Darkale Köyü gelmektedir. Bununla birlikte bugün Çarşı cami olarak bilinen ilçenin eski bir yerleşim yeri olan Cuma Mahallesinde yer alan ve cami içindeki kitabeye göre 1791-92 yılları arasında Çapanoğlu Süleyman Bey tarafından yaptırılan Emir Hızır Bey Camii gelmektedir.
Dışarıdan oldukça sade görünen Emir Hızır Bey Camii içerisinde adeta bir hazine saklıdır. Caminin içine girildiğine ilk göze çarpan duvar resimleri olmaktadır. Duvar resimleri ile dikkat çeken caminin duvar süslemesi; sivil mimari, havuz, cami, natürmort, bitki ve gemi olmak üzere sanat galerisine benzer biçimde yapılmıştır. Figürsüz olarak düzenlenen resimler büyük oranda manzara niteliği taşımaktadır. Kareye yakın bir plana sahip olan caminin dış duvarları kâgir olmakla beraber iç aksamı ahşaptandır. Ana mekân sekiz köşenin yükselttiği kırma çatı altında bağdadi kubbeyle örtülüdür. Doğu batı ve kuzey cephelerde camiyi saran son cemaat yeri görülmekte ve son cemaat yerinin ahşapla örtülerek dışa taşkın sundurmalı gölgeliği bulunmaktadır. Son cemaat yerinde ahşap ayakların taşıdığı barok profilli dalgalı kemerler kullanılmış ve Osmanlı sanatının son döneminde çok yaygın olan şemselere yer verilmiştir. Caminin içine giriş yapılan ana kapı fazla bezemeli değildir. Ancak bunun hemen üstünde aynı dönemin konak, yalı ve evlerindekilere benzer bir çıkma halinde mükebbireler yer almaktadır. Çıkıntılı balkona benzer biçimde yer alan mükebbireyi görenler daha camiye adım attığında güzelliğinin ve ihtişamının büyüsüne kapılmaktadır. Mükebbire, caminin müezzini tarafından son cemaat yeri veya avluda namaz kılan cemaate imamın tekbirlerini ilettiği balkona benzer dışa çıkıntılı bölüme denilmektedir. Mükebbirelere özellikle batılılaşma dönemi Osmanlısında büyük boyutlu camilerinde çokça rastlanılmaktadır. Soma Hızır Bey Camii’ndeki mükebbire de yer yer barok etkili kıvrımlı bitkisel süslemelere yer verilmekle birlikte alt dolgusunda armut, nar, elma gibi meyveler ve kıvrımlı bitkisel motiflerin sandıktan çıkar biçimde işlendiği görülmektedir.
Cami harimi, mekânı üç taraftan saran ahşap sütunlara dayalı barok profilli kemerlere sahip üstünde bir galeri bulunan mahfillerle çevrilidir. Caminin giriş açıklığının doğusunda ve batısında sıva yaş iken uygulanan fresko tekniği ile duvarlara resimler yapıldığı görülmektedir. Doğu kısmında Medine tasviri, batı kısmında ise Mekke tasviri yer almaktadır. Resimlerin çevresinde de kalem işi süslemeli dalgalı kemerlerle çerçevelendiği görülmektedir. Caminin içinde, içini üç yönden saran iki katlı ahşap ayakların desteklediği revak bölümü yer almaktadır. Revak duvarlarının tamamında da işlemeler görülmektedir. Bu işlemelerden en dikkat çekeni ise barok kartuşlar ve vazodan çıkan çiçek resimleridir. Caminin mihrap duvarında da zengin süslemeler dikkat çekmektedir. Özellikle meyve natürmortları görenleri hayran bırakmaktadır. Caminin bir diğer dikkat çeken kısmı ise üzerinde Edirnekâri süslemeler yer alan minberidir. Ahşap üzerine yapılan kalem işçiliği demek olan Edirnekâri süslemeler minbere ayrı bir güzellikte görsellik katmıştır.
Adeta bir resim tablosunu andıran Soma Hızır Bey Camii, Rumeli’de birçok örneği olan Osmanlı dönemi eserlerinin Anadolu’da pek rastlanılmayan bir benzeridir. Vakti zamanında 120 ciltlik kütüphanesi ile yüzlerce yıl öncesi Soma’nın ilim, kültür ve yaşam merkezi olan, Osmanlı son dönemi Batı akımıyla gelişen barok sanatı ile süslenen bu eşsiz güzellikteki cami görülmeyi hak ediyor. Bugüne kadar ziyaret etmediyseniz çok şey kaybetmişsiniz diyebilirim.
Antik Kent Pergoman’ın (Bergama) çok yakınında yer alan Soma’ya yolunuzu düşürmeniz için pek çok sebep var. Soma ziyaretinizde yazımda tanıtımını yapmaya çalıştığım Emir Hızır Bey Camii dışında gezilecek ve görülecek çok yer var. Bunların başında Darkale Köyü, köy içindeki tarihi ahşap evler, Kırkoluk Camii ve çeşmesi, Darkale Hamamı, 150 yıllık tarihi ile Damgacı Camii, Soma Belediyesi Kültür Evi Müzesi, Yağcılı Köyü, Soma Seyir Tepesi, Hızır Bey Camisinin avlu kapısının hemen önünde bulunan ve Romalılardan kalma bedesten, han, hamam ve termal severler için Menteşe Termal suları gelmektedir.
Manisa’nın şirin ilçesi Soma’dan ayrılmadan buraya özgü hediyeliklerden almayı unutmayınız. Özellikle yerli susamdan yapılan meşhur tahin helvası, sızma zeytinyağı, zeytin çeşitleri, sucuklu lokum ve hatıra için süs eşyası madenci heykeli alabilirsiniz.
Yazımı Soma Hızır Bey Camii’nin dış cephesindeki bir kitabe de kayıtlı, ciddi bir estetiğe ve manaya sahip olan şu satırlar ile tamamlayayım:
“Bu fani darı dünyada bunun gibi makam olmaz,
Girip farzı eda eden kişi Haktan beıd olmaz.
Bu dar-ı dünya hoştur amma akıbet mevt olmasa
Cenneti ala hoştur amma.’’