Müslümanın en önde gelen vasıflarından birisi de doğruluktur. Sadece Müslümanın değil insanlık açısından doğruluk önemli bir ahlaki değerdir. Doğru ve dürüst davranış sergilemek hayatın akışının düzgün ve emin şekilde devamını sağlayacaktır.
İnsanı değerli kılan özünde, sözünde ve davranışlarında doğru ve dürüst olması, emin ve güvenilir kişi olmasında yatar. Dünyevi bazı çıkar ve menfaatler için insan doğruluğunu asla zedelememelidir. Tevfik Fikret:
“Güzel düşün, iyi hisset, yanılma, aldanma
Ne varsa doğrudadır, doğruluk şaşar sanma”
Diyerek doğruluğun önemini anlatmaya çalışmıştır. İslam alimleri de en güzel amelin doğruluk olduğunu belirtmişlerdir. Doğruluk için niyette ihlas şarttır. Şayet davranışlarda nefsin arzuları karışırsa, bu niyetten ihlas kalkar ve bu kimse yalancı durumuna düşer. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de “Kalbi doğru olmayanın imanı doğru olmaz. Dili doğru olmayanın da kalbi doğru olmaz” diye buyurmuştur. Onun için Müslüman bir kimse hiçbir şart ve zeminde asla doğruluktan taviz vermemelidir. Müslümanın en temel vazifelerinden birisidir doğruluk. Zira başkaları her yaptığımız işi bilmese ve görmese de her anımızı Rabbimiz bilmekte ve melekler her söylediğimizi her hareketimizi kaydetmektedir.
Doğruluk ve doğru söz dinimizin en temel esaslarından birisidir. Hayatımızın her anında doğruluktan ayrılmamalıyız. Ticaretimiz bu düstur üzerine olmalıdır. Ticari kaybımız olsa da dünyaya dair bir zarar görsekte hiçbir şekilde doğru davranmaktan kendimizi alıkoymamalıyız. Her şeyin başı doğruluktur. Her işin nizam ve intizamı doğruluk ile mümkündür.
Yazımızın bu noktasında doğruluk ve dürüstlüğü çok güzel anlatan şu hikâyeye yer vermek istiyorum. Gencin biri Kâbe’de hep, Ey doğruların yardımcısı olan Allah’ım, ey haramdan sakınanların yardımcısı olan Allah’ım, sana hamdü sena ederim diye dua edermiş. Bu durum herkesin dikkatini çekmiş. Biri, (Neden hep aynı duayı yapıyorsun, başka bir şey bilmiyor musun?) dediğinde. O genç şunu anlatmış:
7-8 sene önce yine Kâbe’de iken içi altın dolu bir torba buldum. Tam 1000 altın vardı. İçimden bir ses (Bu altınlarla, şunları şunları yaparsın) diyordu. Hayır dedim kendi kendime, bu benim değil, başkasının malı, kullanmam haram olur dedim. Bu sırada biri, (şöyle bir torba bulan var mı?) diye bağırıyordu. Çağırdım onu, nasıl bir torbaydı, içinde ne vardı diye sordum. Torbayı tarif etti ve içinde 1000 altın vardı dedi. Al öyleyse torbanı diyerek verdim. Adam torbayı açıp içinden bana 30 altın verdi.
Pazara gittim. Temiz yüzlü genç bir esiri (köleyi) överek satıyorlardı. Gencin temizliği dikkatimi çekti. Yanlarına gittim, bu köle için ne istiyorsunuz dedim. 30 altın dediler. Adamdan aldığım 30 altını verip genci satın aldım. Bir iki yıl geçti. Genç çok çalışkan, çok edepli idi. Onu aldığıma çok memnun olmuştum. Bir gün onunla giderken karşıdan iki üç kişi geliyordu. Genç bana dedi ki, (Efendim, ben Fas emirinin oğluyum. Bu gelenler babamın adamları. Beni buldular. Senden beni satın almak isterler. Sen iyi bir insansın, onlara 30 bin altından aşağıya beni satma) dedi.
O kişiler yanıma geldi, bu esiri bize satar mısın dediler. Satarım dedim. 60 altın verelim dediler. Olmaz dedim. İyi ama sen bunu 30 altına almadın mı? Biz sana iki mislini veriyoruz dediler. Öyleyse gidin pazardan alın dedim. Artıra artıra 20 bin altına kadar çıktılar. 30 binden aşağı olmaz dedim. Çaresiz kabul ettiler. Altınları verip, genci alıp gittiler. Ben o 30 bin altınla, işyerleri açtım, ticaret yaptım, daha çok zengin oldum. Bir gün bana arkadaşlar, çok zengin bir ailenin iyi bir kızı var. Babası yeni vefat etti. Onunla seni evlendirelim dediler. Ben de olur dedim. Nikah kıyıldı. Deve yükleri çeyizini getirdiler. Çeyiz arasında bir torba dikkatimi çekti, kıza, bu nedir dedim. İçinde 970 altın var, babam Kâbe’de bunu kaybetmiş, bulan gence 30 unu vermiş. Kalanını da bana hediye etti, çeyizine koyarsın dedi. Demek ki bulduğum altınlar benim rızkım imiş, eğer o gün o altınları sahibine vermeyip alsa idim bana haram yolla gelecekti şimdi ise o kısmet bana helal yoldan geldi.
Şunu asla unutmamalıyız. Doğru söyleyenler dünya hayatında geçici zarar görseler de nihai olarak ahirette doğruluğunun mükafatını görecektir. Müslümanın olmazsa olmaz özelliği olan doğruluğu mısraları ile Ziya Paşa ne güzel anlatmış:
“İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah
Yardımcısıdır doğruların Hazreti Allah.”
Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretleri:
“Her işte daimî doğruluk kerametten üstündür” diye ifade etmiştir. Yazımızı Hazret-i Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in bir Hadis-i Şerif’i ile noktalayalım:
“Hiç şüphe yok ki, doğruluk iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında Sıddık (doğru sözlü) diye yazılır.”