Rabbimiz bizleri ancak kendisine kulluk vazifesi yapalım diye yaratmıştır. Ancak yaşadığımız çağda baş döndüren bir dünya sevgisi ve dünya meşgalesi bizlere Rabbimizi unutturur hale geldi. Sanki bu dünyadan hiç gitmeyecekmişiz gibi dünya hırsı ile yanıp tutuşuyoruz. Bu dünya hırsı bizi asli vazifemizden uzaklaştırarak mal biriktirme hasletine sokmuş vaziyette. Yeniden kendimize gelip Rabbimize öyle iitica etmeliyiz ki ilk yaratılış gayemize dönebilelim. Bunun içinde yapmamız gereken samimi bir kalple inâbe, yani günahlardan yüz çevirerek Hakk’a teslim bir gönülle Rabbimize dönmek.
İnâbe, halk arasında “el almak-tövbe almak” tabiriyle ifade edilen tövbe edip günahlardan dönmek, yönelmek fiilidir. İşlenen küçük ya da büyük günahlardan pişmanlık duyup bu günahları işlememeye tövbe edip Allah’ın yoluna dönmek, halktan Hakk’a yönelmek anlamında kullanılan bir kavramdır. Ayrıca bir mürşid-i kâmilden el alma ve bir mürşid-i kâmile bağlanma anlamında da kullanılmaktadır. Mürşid-i kâmilden el alma işleminde önce tövbe yapıldığından mürşid-i kâmile intisab için inâbe kavramı da kullanılır olmuştur.
Rabbimiz Zümer süresinin 54. ayetinde bizlere şöyle buyurmaktadır.
“Başınıza azap gelmeden önce rabbinize dönün, Günahlardan tövbe etmek suretiyle Rabbinize dönün ve O’na teslim olun, sonra size yardım olunmaz.”
Bu ayette de işaret edildiği gibi Rabbimiz bizleri uyarıyor. Gaflet içinde olmayın diyor. Rabbimiz bize şunu hatırlatıyor. Sizleri yarattık dünya da bir süre misafir olarak kalacaksınız sonra yeniden bize döndürüleceksiniz. İşte o dönüş öncesi işlediğiniz hata ve kusurları, günahları bilip samimi bir kalple, Hakk’a samimi bir teslimiyetle dönüş yapın. Kendi kendinizi sorgulayın.
İnâbe, bütünüyle dönüş yapmak demektir. İnâbetten sonra teslim olma hâli; kişinin kurtuluşunu kendi inâbetinden değil, Allah’ın lütfundan olduğunu bilmesidir. Tövbe kapısı her daim açık. Bu açık kapıdan ne zaman girmek istersek Rabbimiz bize lütfunu sunacaktır. Bizim affedilişimiz kendi yaptığımız samimi teslimiyet ve dönüşten değil ancak Rabbimizin lütfundandır. Zira biz bir hiçiz. Bizi Yaratan Rabbimiz bizim her halimizi bizden daha iyi bilmektedir.
Günahlardan tevbe edip Hakk’a dönmek olan inâbe aynı zamanda peygamberlerin ve salih kimselerin yoludur. Bizlerde bu salih kimselerin yolundan giderek tövbe kapısından içeri girip Rabbimize öyle yakarmalıyız ki bir daha asla Allah’ın yolundan dönmeyeceğimizi ilk ahdimize uyacağımızı göstermeliyiz. Aslında bir yönüyle inâbe ahitleşmektir. Tövbe de bu ahidin mührüdür. Nefsimizin azgınlığına gem vurarak Allah’a tam bir teslimiyet ile teslim olmalıyız ki yaptığımız inâbe kabul edilsin. Bizler aciz bir kuluz. Rabbimiz ise bizi her zaman bağışlamaya hazırdır. Yeter ki biz samimi olalım. İşlediğimiz günahlara nadim olalım. Pişmanlıkla rabbimize iltica edelim ve dua edelim. O bizim bütün dualarımıza mutlaka iştirak edecektir.
Ayrıca tasavvuf yolunda ilerlemek ve manevî eğitim almak isteyen bir kimse de Allah’ın yasaklarından zahiren ve batınen kaçınmak için, bir mürşid-i kâmil eliyle tövbe etmesi olayı da inâbe olarak değerlendirilmektedir. Bu manada inâbe, bir şeyh tarafından tarikata kabul edilmektir. Yani mürid adayının şeyhe ve onun vereceği emirlere tam anlamıyla bağlı kalacağına dair verdiği söz manasına da gelmektedir.
Günahlardan tövbe edip Hakk’a dönebilenlerden olmak ümidiyle.
Yazımızı Eşrefoğlu Rumî’nin mısraları ile noktalayalım.
Ey hevâsına tapan!
Tövbeye gel tövbeye
Hakk’a tap Hakk’tan utan
Tövbeye gel tövbeye.
Sen dünya-perest oldun
Nefsin ile dost oldun
Sanma dirisin öldün
Tövbeye gel tövbeye.