Arapça kökenli olan medeniyet kelimesi “Medine” kökünden gelmektedir. Medine aslında şehir demektir. Uygarlık veya medeniyet diye bir ifade kullandığımızda bir ülke veya toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, düşünce, sanat, bilim, teknoloji ürünlerinin tamamını ifade etmiş oluyoruz. Kısaca medeniyet ülkeleri imar ederek, insanları sosyal, ekonomik, kültürel, ahlakî yönden refah ve huzura kavuşturmaktır.
Medeniyet ve uygarlık kavramları genel olarak aynı anlamda kullanılmakla birlikte, uygarlık kelimesinin daha geniş bir anlam taşıdığını söyleyebiliriz. Uygar kelimesi, yerleşik hayata ilk geçen Türk kavmi olan Uygurlardan geldiği de ifade edilmektedir.
Medeniyet kavramı belirli bir insan topluluğunun belirli bir coğrafya üzerinde ve belirli bir zaman içerisinde ortaya koydukları değerlerle sınırlı olmasına karşı; uygarlık kavramı ise, binlerce yıl devam eden gelişmeler sonunda, insan aklının, bilim ve teknolojisinin katkısı ile ortaya çıkan ve bütün insanlığın eseri ve malı olan evrenselliği kapsamaktadır. Bu yönüyle uygarlık daha büyük bir alanı içine almaktadır.
Dünya tarihini incelediğimizde birçok medeniyetle karşılaşırız. Her bir medeniyet döneminde belirli izler bırakmış ve kendisinden sonra gelenlere ışık olmuştur. Özellikle Yunan medeniyeti, Mısır medeniyeti, Asurlular, Babil medeniyeti, Mezopotamya ve Sümerler yaşadıkları döneme damga vurmuşlar ve o kendi dönemlerinin önemli medeniyetleri arasına girmişlerdir. İslamiyet ile birlikte Arabistan Yarımadası’nda Müslümanlar bir medeniyet kurma girişiminde bulunmuşlardır. Tarihin belki de en karanlık döneminin yaşandığı bir dönem de İslam dinini yaymak için gönderilen Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) çağlar ötesine uzanacak bir medeniyete kapı aralamıştır. İslam dininin mensubu olan İslam bilim adamları da yaşadıkları çağda dünya insanlığına yaptıkları çalışmalar ve araştırmalar ile çok büyük hizmet etmişlerdir. İnsanlığa ışık olup ilim ve bilim alanında çığır açmışlardır. Sadece ilim ve bilim değil sanat alanında da bir çığır açmışlardır. Özellikle Endülüs Emevî Devleti yaptığı eserlerle tarihin bir dönemine altın harflerle isimlerini kazınmışlardır. Endülüs’te yapılan cami, medrese gibi eserler parmakla gösterilir bir hal almıştır. Dünyanın batı ucunda bugünkü İspanya’da kurulan devlet ilim ve bilim alanında önemli hizmetler yapmıştır. Bugünkü batı gelişmişliğini, Reform ve Rönesans’ı Endülüs Emevî Devleti’ne borçludur. Oradaki kütüphanelerden aldıkları eserler ile bilim alanında yeni buluşlara imza atmışlardır. Ancak Batı dünyası hiçbir zaman Müslümanlar kadar ses getiren bir medeniyet kuramamışlardır. Dünyanın doğusunda kurulan Türk Devletleri Çin sınırından batıya doğru hareket ettikçe ve 700’lü yıllarda Araplar ile temas kurdukça İslam dinini tercih etmişler ve özellikle Selçuklular akabinde Osmanlı Devleti İslam ile birlikte kendi gelenek ve göreneklerini de koruyarak yep yeni bir medeniyeti dünyaya hediye etmişlerdir. Dünya tarihinde bilime en büyük hizmetleri Türk-İslam bilim adamları yapmışlardır. Bugün hala tarihin o dönemlerinde insanlığa kazandırdıkları sanat ve bilim alanındaki yenilikler ile dünya insanlığı aydınlanmaya devam etmektedir. Osmanlı Devleti ilim yönünde her geçen gün inkişaf etmekte, sanat alanında da bugün hala gıpta ile baktığımız eserleri ortaya koymaktaydı. Osmanlı döneminde yapılan bir cami, medrese, köprü, han, hamam vb. gibi eserlerin bir benzeri bugün yapılamamaktadır. O eserlerdeki estetik ve ruh bugün yok maalesef. İşte bu yönüyle insanlık ve dünya tarihine bir medeniyet armağan eden Selçuklu ve Osmanlı aynı zamanda yönettikleri tebaaya uyguladıkları yönetim anlayışı, hoş görü, adalet anlayışı hala günümüzde dillerden düşmemektedir. Batı dünyasında baktığımızda tarihin her döneminde insanlığa zulmü yaşatmışlar. Gerek kendi halkına gerekse de başka halklara huzur hakkı vermemişlerdir. 20. yüzyılın başında ortaya çıkan iki Dünya Savaşı ile bütün dünyayı kasıp kavurmuşlardır. Yetmedi 2000’li yıllara doğru geldiğimizde Avrupa’nın göbeğinde Bosna da ciddi bir soykırım yaptılar. Hala daha bu barbar tutumlarını sürdürmektedirler. Ancak bugün bazı yönlerden bizden üstün gözükseler de fırsat buldukça barbar yönlerini ortaya koymaya devam ediyorlar.
Gelelim bize, 20. yüzyılın başından bu yana ve koskoca bir imparatorluk bakiyesi toprakları kaybettiğimiz günden bu güne kendi içimizde debelenip duruyoruz. İlim ve bilimden uzak, sanattan uzak, teknolojiden uzak kendimizle cedelleşerek bir hayat sürmeye çalışıyoruz. Bu sebepten dolayı da yeni bir medeniyet inşa edemiyoruz. Batı’nın ve egemen dünyanın ulaştığı seviyeden fersah fersah uzakta bir yerde konumlanmış vaziyetteyiz. Yaptığımız tek bir şey hamasi nutuklar atmak, ecdadımız ile övünmek. Ecdadımızla elbette övüneceğiz. Ancak sadece övünmek yetmiyor. Kendimize gelip, silkinip dünyaya damgamızı vurmak için kolları sıvamalıyız. Bunun yolu da öncelikle eğitimden geçmektedir.
Eğitim sistemimizin oynanan ayarlarını yeniden tamir edip medeniyet inşa edecek, fikir geliştirecek, kitleleri peşinden sürükleyecek insanlar yetiştirmeliyiz. Edebiyat ve sanat alanında öncü insanlar yetişmesi için kafa patlatmamız gerekiyor. Bütün bunlarla birlikte bu yüzyılın en önemli işi olan teknolojiye hakim olabilmek içinde beyin takımı yetiştirmemiz gerekmektedir. Artık kaybedecek vaktimiz yok, özgürlük ve adalet yolunda da adımlar atıp kendimizle kucaklaşmak ve birbirimizi dışlamaktan, ötekileştirmekten de artık vazgeçmeliyiz. Bir ve beraber olursak yeniden dünya sahnesinde yer alabiliriz.