Yaşadığım bir anımı sizlerle paylaşmazdan önce âlemlere rahmet olarak gönderilen kâinatın efendisi sevgililer sevgilisi Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) efendimizin dünyaya gelişinin yıl dönümü nedeniyle bu gece idrak edeceğimiz Mevlid Kandili'nizi tebrik ediyor, başta Manisa'mız ve Ülkemiz olmak üzere tüm İslam âlemine hayırlar getirmesini Cenab-ı Mevla'dan niyaz ediyorum.
Hani deriz ya her şeyde bir hayır ardır diye. Her şeyde bir hayır vardır derken, şer olarak bildiğimiz ve bunları bile bile yaptıktan sonra bunda da bir hayır vardır diyerek bu şer olanda hayır aramak elbette olmaz. Bu olsa olsa kendimizi kandırmaktan başka bir şey değildir. İyi ve güzel olanda hayır aramak gerekir diye düşünüyorum.
Bu kısa girişten sonra şimdi gelelim yaşadığım bir anımı sizlerle paylaşmaya…
8 Aralık 2011 tarihinde eşimi ve kızımı yolcu yapmak üzere eski oto gara gitmiştim. Ertuğrul Kurşun’un sahipliğini yaptığı Kurşun büfeden bir ekmek aldım. O anda üzerimde bozuk para olarak sadece 2 liram vardı. 2 lirayı verdikten sonra 50 kuruş borucumun olduğunu söyleyerek ekmeği aldım, eşim ve kızımı yolcu yaparak tekrar işimin başına geldim.
Günlerden Perşembe idi. Malumunuzdur ki, o gün milyonlarca kişi kurtlar vadisi dizisine kilitleniyordu. Bende o milyonlarca kişiden birisiydim. Birisiydim ama ben o günün perşembe olduğunu unutmuştum. Eve gitmek yerine oto gar civarında bulunan ve kurulmasında karınca kaderince manevi olarak destek verdiğim Saruhan-Der’e gitmeye karar verdim.
Oto gara vardığımda öncelikle ekmek borcum olan 50 kuruşu ödemek üzere Kurşun büfeye gittim. Borcumu ödedikten sonra dernek merkezine doğru hareket ettiğimde yerde gördüğüm bir cüzdanı alıp içinde ne var ne yok diye bakmaksızın doğruca dernek merkezine vardım.
Cüzdanın içini açtığımda içinde bir miktar para, kredi kartları, nüfus cüzdanı ve öğrenci kimlik kartının olduğunu gördüm.
Bulduğum cüzdan Celal Bayar Üniversitesinde okuyan Edirneli Ecem isminde bir öğrenciye aitti. Kendisine ulaşmak için bilinmeyen numaralardan adına kayıtlı telefonun olup olmadığını sordum. Bana verilen bilgide adına kayıtlı herhangi bir telefon kaydına ulaşılmadığı yönündeydi. Tek çarem kalmıştı sabah olduğunda öğrenim gördüğü üniversitenin ilgili bölümünü aramak ve Ecem’e ulaşmaktı.
Dernek başkanı Yunus Emre Şahin ‘Bu gün Perşembe olduğunu unuttun galiba abi.’ deyince kurtlar vadisi dizisi olduğunu hatırladım ve hemen dernekten eve geldim. Dizi bittikten sonra cüzdanı tekrar kontrol edeyim dedim. Cüzdanın içinde bir sim kart vardı. Kendi kendime inşallah pin kodu sormadan açılırsa bu sayede yakınlarına ulaşır ve cüzdanı bulduğumun müjdesini veririm dedim.
Sim kartı telefonuma taktığımda aynen düşündüğüm gibi oldu ve babasının telefonun numarasına ulaştım.
Ecem’in babası Recai Bey ile yaptığım telefon görüşmesinde, Edirne’de bir özel dershanede müdürlük yaptığını, kızı Ecem’in, kendisini telefonla arayarak, cüzdanının kaybolduğunu ve bundan dolayı da çok üzgün olduğunu söyledi.
Cüzdanın bende olduğunu öğrenen Recai beyin o anki duygu ve düşüncelerini paylaşmama gerek yok diye düşünüyorum. Aynı durum sizinde başınıza gelse, hiç ummadığınız bir zamanda tanımadığınız birisi sizi telefonla arasa ve böyle bir müjdeyi verse sanırım sizde çok memnun kalırsınız.
Recai Bey, kızı Ecem’in telefonunu vererek benim aramamı ve müjdeyi vermemi istedi.
Hiç vakit kaybetmeden Ecem’i aradım. Cüzdanı bulduğumu söyleyince sevincinin ve mutluluğunun ne nedenli büyük olduğunu kelimeler anlatmaya kalksam kelimeler kifayet etmez.
Ecem telefonda ne yapacağını ne söyleyeceğini bilemiyordu. Çalıştığım yeri tarif ettim ve sabah gelmesini istedim.
Telefon görüşmesinden bir müddet sonra Ecem beni aradı ve ‘Nazmi abi eğer size zahmet olmazsa yarın sınavlarım var cüzdanımı hemen almam mümkün olur mu? Dedi.
Bende neden mümkün olmasın deyip buluşma noktasını söyledim.
Ecem o gün çok üzüntülü olduğu için babasının meslektaşı emekli öğretmen Zafer beyin evinde kalıyormuş. Zafer bey ile beraber buluşma noktasına geldiler.
Cüzdanı Ecem’e teslim ettim ve cüzdanın içindeki hem parasının hem de diğer evraklarının eksik olup olmadığını sordum.
Ecem, cüzdanına baktı ve herhangi bir eksiğin bulunmadığını ayrıca cüzdanın içerisindeki paranın bir miktarının da kendisine ait olmadığını, Edirne'den Manisa'ya gelirken, askerlik yapan yakınına verilmek üzere emanet aldığını söyledi.
Ecem, ‘‘Nazmi abi ver elini öpeyim’’ deyince,
Bende, ‘‘Ne zaman torun sahibi oldum ancak o zaman elimi öpebilirsin. Senden bol bol dua etmeni istiyorum.”dedikten sonra onlar evine bende evime gittim.
Evime vardığımda yaşadığım bu olayın muhasebesini yaptıktan sonra kendi kendime ‘HAYIR’ aramaya başladım.
Evet, bu olayda bir ‘HAYIR’ vardı ama nerede?
Düşündüm ve ‘HAYIR’ olan konu başlıklarının ise şunlardan ibaret olduğuna karar verdim.
50 kuruş ekmek borcumun olmasında ''HAYIR'' var.
O günün Perşembe olduğunu unutuşumda ''HAYIR'' var
Derneğe gitmezden önce 50 kuruşu ödemek üzere büfeye gidişimde ''HAYIR'' var.
Eğer o gün Perşembe olduğunu unutmasaydım doğruca evime gidecektim.
Eğer o gün 50 kuruş borcum olmasaydı büfeye uğramadan doğruca dernek merkezine gidecek, ne cüzdan beni görecekti ne de ben cüzdanı bulacaktım.
Eğer o gün ekmek borcumu ödemeye gitmeseydim cüzdan bir başkasının eline geçecek, beklide benim gibi duyarlı davranmayacak, cuma günü sınava girecek olan Ecem moralsiz ve canı sıkkın olduğun için sınavı başarısız geçecekti.
Eğer tüm bu yaşananları yaşamamış olsaydım, hem Ecem’in hem babası Recai beyin hem Zafer beyin hem de Manisa'da askerlik yapan Mehmetçiğimizin ve yakınlarının duasını alamamış olacaktım.
Ecem hanım, Recai bey, Zafer bey ve asker ailesi memnun ve razı oldular.
Allah (C.C.) da onlardan razı ve memnun olur inşallah.
Selam ve dua ile...