Yüzyılın başından beri bu ülke de kanayan bir yaradır eğitim. Her gelen ben eğitimi düzelteceğim diye girişir işe, başlar düzenleme yapmaya bir süre sonra bakarız eskisinden daha kötü bir durum ile karşı karşıyayız. İlgili ilgisiz herkes eğitim işine karışırız. Konunun uzmanı diye lanse edilenlerin ayakları yere basmaz. Sonunda olan bir nesle, çocuklarımıza olur. Yetişmekte olan insan kaynağını bizim kadar heder eden, boşa kullanan bir başka millette yeryüzünde herhalde yoktur.
1980 öncesinde sağ sol kavgası içinde büyüyen bir nesil, kısır çekişmelere kurban edildi. 1980’ler den sonra vizyonumuzu, ufkumuzu genişlettik dedik yine bir kısır çekişme sonucunda İmam hatip okullarının önünü kesme adına 28 Şubat soğuk rüzgarları estiği 1997 yılında yine bir darbe ile 8 yıllık kesintisiz eğitim getirilerek bir nesil yine siyasilerin entrikalarına kurban gitti. Dedik ya her gelen eğitimi bir deşeliyor. Zira bu ülkede doğru eğitilmiş insan istenmiyor. Siyasiler kendilerinden akıllı insanı pek sevmezler. Bürokraside de genel olarak itaat edecek, denileni yapacak, yeni icat çıkarmayacak insanlar sevilir. Hal böyle olunca vur abalıya dercesine her gelen eğitimi düzeltiyorum diye bir neşter vurup çekip gidiyor. 28 Şubat sonrası eğitim süreci çok sancılı sürdü. Özgür eğitim almak isteyenlerin önüne setler, bariyerler konuldu. 1000 yıl süreceği söylendi ancak çok sürmedi. Aslında bugün hala rüzgarı esmiyor diyemeyiz.
2002 Ak Parti iktidarıyla birlikte eğitimde yeni hamleler gündeme geldi. Ancak en çok bakan değişikliği Milli Eğitim de olmasına rağmen 20 yıllık süreçte baktık ki eğitim iyice arapsaçına dönmüş, işin içinden çıkılmaz noktaya gelmiş. Bugün ise eğitimli işsizler ordusu, eğitimli, diplomalı hiçbir şey bilmeyenler topluluğu oluşturuldu.
Gelelim buradaki sorunun en temeline. Bir defa çok parlak gibi gösterilen ve eğitimde çığır açacağı düşünülen 4 + 4 + 4 zorunlu eğitim sistemi bekleneni veremedi. Zaten ana sorunda burada başlıyor. Bir defa zorunlu eğitim özellikle lise çağından itibaren uygulanması doğru değil. Zorunlu eğitim yapılacaksa daha ana okulu seviyesinde 4 yaşlarında başlamalı ve 10 yaşında bitirilmelidir. Çocuklara temel okuma yazma ve temel davranış bilimleri öğretildikten sonra kabiliyetleri ölçülerek her biri kabiliyetleri ve arzuladıkları doğrultuda lise ve üniversite eğitimi almaları yada sanayide çalışmaları sağlanmalıdır. Her çocuk lise ve üniversite okuyacak diye bir kaide yok. Okumak istemeyen, kapasitesi düşük, beceri ve kabiliyeti farklı yönlerde olan çocukları yaklaşık 16-18 sene gibi bir zaman diliminde eğitim sistemi içinde tutmak onlara iyilik değil kötülük yapmış oluyoruz. Çocukları kendi yetenek ve potansiyeli doğrultusunda değerlendirdiğimiz zaman başarı gelir. Okuma sevdası ve okuma kabiliyeti olmayan çocukları zorunlu eğitimle okutmaya çalışmak eğitimdeki başarıyı düşürdüğü gibi başarılı ve zeki çocukları daha rantabl değerlendirilmesinin önünü tıkanmış oluyor. En başarılı çocuk bile vasat konuma geriliyor. Zira sistem çocuğun kabiliyet ve becerisi doğrultusunda hareket etmelerine müsaade etmiyor. Her çocuk zeka bakımından eşit olmadığından, her birinin kabiliyetleri farklı farklı olduğundan dolayı hepsine eşit muamele yaparak aynı dersi, aynı müfredatı okutmak zulümdür. Bunun dışında eğitim alanı dışında da değerlendirilecek, istifade edilecek insanlara ihtiyacımız var. Toplumun ihtiyaç duyduğu meslekleri de icra edecek, sanayicilerin çırak diye tanımladığı, ara eleman anlamında da insanlara ihtiyaç olduğundan çocuklar zorunlu eğitimle eğitim çarkı içinde ezileceklerine kabiliyetleri doğrultusunda hem meslek öğrenmelerinin hem de sanayicimizin ara eleman olarak tanımladığı ve ihtiyaç duyduğu insanların da yetişmesine imkan sunulmalıdır.
Batı toplumlarına baktığımızda veya Osmanlı dönemini incelediğimizde eğitim almak isteyenler kabiliyetleri doğrultusunda eğitim alarak ve yetiştirilerek o yönde istihdam edilmesi sağlanmış, meslek öğrenecekler çok küçük yaşlarda o mesleği icra edenin yanında çalışarak bir meslek, bir sanat ve zanaat öğrenmiş oluyor. Dolayısıyla küçük yaşlarda mesleğe adım attığında belli yaşa geldiğinde artık her şeyi kavramış oluyor. Bugün zorunlu eğitimle 16-18 yaşlarına gelen bir çocuk eğer üniversite eğitimine devam etmeyecekse o yaştan sonra bir meslek öğrenebilmesi oldukça güçtür. Bu da diploma sahibi işsizler ordusunu oluşturuyor. Özellikle gereksiz üniversite eğitimi sonucunda bakıyorsunuz aldığı eğitimle hiç alakalı olmayan alanlarda insanlar iş arayışına giriyor. Kendi okuduğu bölümle alakalı bir iş bulamayınca hem aldığı eğitim boşa gitmiş oluyor, hem de eğer iş bulabilirse hiç istemediği bir işte çalışmış oluyor. Bütün bu problemlerin önüne geçmek için eğitimi en başında ele alıp, zorunlu eğitimde ne kadar başarılı olduk, uyguladığımız bu sistemde neler eksik onu tartışıp ortaya koymalıyız. Ülkelerin milli serveti olan insan kaynağını heba etmek yerine en doğru ve en rantabl insan kaynağından istifade edilmesinin yolunu bulmalıyız.
Bugün 4 + 4 + 4 + üniversite dahil 20 milyon civarında gencimiz okul çağında. 20 milyon gencin eğitim çarkı içinde olması demek devletin gelişimini, ilerlemesini, 20 yıl ertelemesi demektir. Bu da boş yere bir sürü kaynağı yıllarca heba etmek, etkin ve yerinde kullanamamak demektir. İstatistiki bilgilere baktığımızda üniversite mezunu olup da işsiz olan gençlerin sayısı neredeyse 680.000 civarında. Bu korkunç bir rakam. Eğer çocuklarımızın kabiliyetleri doğrultusunda yetişmelerine imkan tanımaz isek, onları hayata, sanayiye, ticarete erkenden yönlendirmezsek kaybetmeye devam edeceğiz. Sadece onları kaybetmiş olmayacağız, ülkenin insan kaynağını da boşa harcayarak ülke olarak kaybedeceğiz.
Dolayısıyla yapılması gereken en temel iş, çocukların önce kabiliyet ve becerileri keşfedilmeli, daha sonra da bu doğrultuda bir eğitim uygulanmalı, okumaya yatkın olmayan ancak bir meslek edinerek hayatını devam ettirmek isteyenlerinde önü açılmalı, böylece her çocuk sevdiği işi ve sevdiği mesleği yaparak hem mutlu olacak hem de ülke kaynakları boş yere israf edilmemiş olacaktır. Bu şekilde zorunlu eğitimle okulda tutularak zorla okumaya çalıştırılan çocuklar yerine daha küçük yaşlarda para kazanmaya başlayan sevdiği işi yapan çocuklar ortaya çıkacaktır. Yine böyle bir uygulama da akıllı, çok zeki çocuklar da üniversite eğitimi dahil sonuna kadar okuyarak, iyi bir eğitim alma imkanı elde edecektir. Böylelikle özellikle üniversite kaynakları daha etkin kullanılmış olacağı için, eğitim kalitesi de artmış olacaktır. Bunun sonucunda da dünya çapında başarılı üniversitelerimiz olmaya başlayacaktır. Bu sistemi başardığımızda, dünya çapında her alanda başarılı çocuklarımız yetişmiş olacak ve çocuklarımız kendi mesleklerinde bir numara olacaklardır. Kaynaklarımız beyhude harcanmayıp doğru değerlendirildiğinde, başta otomotivde ve sanayide çırak kıtlığı bitecek, esnaflık canlanacak, ziraat, hayvancılık, ormancılık, doğa v.b. ihmal ettiğimiz alanlar can bulacak, yeni buluşlar keşifler olmaya başlayacak ve topyekûn olarak bölgesel kalkınma gerçekleştirmiş olacağız.
Bütün bunların sonucunda da her alanda ehil ve ihtisas sahibi, dünya çapında yetkin insanlar yetiştirmiş olacağız.