Antik çağlardan günümüze kadar insanlığın medeniyet serüvenine baktığımızda, göreceğimiz en mühim noktalardan biri, şehir ve devletlerin varlıkları suyun olduğu yerlerde kurulmuş olmalarıdır. Yani medeniyetler nehirlerle başlayıp yine nehirlerle son bulmuştur. İnsanlığın hayat hikayesinde suyun önemi hep ön planda olmuştur. Bir çok türküye, şiire ilham kaynağı olan Fırat Nehri de bunlardan birisidir. Fırat Nehri üzerinde bütün insanlığın ve semavi dinlerin varlığını onların izlerini görebilmemiz mümkündür.
Fırat Nehri varlığından bu yana hayat olmuş, bir çok medeniyet ve kültüre katkı sunmuş, güzergahındaki bütün toprakları beslemiş, hayat vermiş ve o topraklar üzerinde yaşayan insanlara can olmuştur.
Güneybatı Asya’nın en uzun nehri olan Fırat, ülkemizin en verimli ve su potansiyeli yüksek olan nehirlerindendir. Ülkemiz sınırları içinde akıp giden Fırat’ın uğradığı bütün diyarları gezip görmek nasip oldu. Fırat’ın azgın sularını seyretmek ve beslediği topraklarda yürümek, tabiatı ve medeniyeti tanımak benim için en büyük zevklerden biri oldu. Fırat coşkunun sembolüdür. O nedenle Fırat önüne çıkan her engeli aşarak kendisini besleyen kollarıyla bütün bir insanlığa bereket olmuş ve ferahlık vermiştir.
Fırat Nehri’nin, başlangıç noktası Ağrı Diyadin'den kaynayan Murat Nehri ile Erzurum Dumlu Dağ'dan kaynayan Karasu Nehri'dir. Bu nehirler Elazığ İl sınırlarında birleserek Fırat Nehrini oluşturmaktadır. Fırat Nehri Erzincan, Tunceli, Elazığ, Malatya, Diyarbakır, Adıyaman, Gaziantep, Şanlıurfa il sınırlarını belirledikten sonra Suriye, daha sonra da Irak topraklarına girer. Irak'ta denize uzak olmayan bir noktada Dicle Nehri ile birleşerek Şatt’ül Arab’ı oluşturur ve bu birleşmeden sonra da Basra Körfezi'ne dökülür. Fırat Nehri’ni besleyen ve büyüten önemli kolları, Murat Nehri, Karasu Nehri, Darende Tohma Çayı, Peri Çayı, Çaltı çayı ve Tunceli’nin sembolü Munzur Irmağı’dır. Topraklarımızdaki uzunluğu Erzurum’un Dumlu Dağı’ndan Suriye sınırına kadar, 971 km. ve Murat ırmağı kaynağından Suriye sınırına kadar 1263 km. dir. Toplam uzunluğu ise 2300 km. civarındadır.
Bütün kolları ile Fırat nehri, Doğu Anadolu’nun büyük ovalarından (Erzurum, Erzincan, Muş ovaları) ve yüksek dağlar arasındaki derin birçok boğazlardan geçer, yer yer ağır akar, birçok kesimlerinde ise hızla akarak çağlayanlar oluşturur. Nehrin genişliği kimi yerlerde 100 m. yi bulur, kimi yerlerde yüzlerce metrelik genişliğe kadar çıkar. Bazen de, boğazlarda yer yer daralma gösterir. Derinliği, akıp gittiği güzergaha göre değişmekle birlikte, bazı yerlerde ve genellikle 2-3 m., bazı yerlerde ise 5-8 m. civarını bulmaktadır. Fırat Nehri’nin yukarı kesimi olan Karasu, Erzurum ovasının kuzeydoğusunda 3000 m. yüksekliğindeki Dumlu Dağı’ndan doğar, gür kaynaklarla beslenir, Erzurum ovasından ve Aşkale Boğazından geçer, Tercan ovasının Tuzla Suyu’nu alır oradan ünlü Sansa Boğazına doğru yönelir. Erzincan ovasından geçer, Kemah Boğazına uzanır. Buralarda Çaltı Suyu’nu da kendinse katar. Dar ve derin boğazlar içinde akarak ve güneye doğru bir dirsek çevirerek yoluna devam eden Fırat Nehri, Keban yakınında Murat ırmağı ile birleşir. Kaynak yerinden bu birleşme yerine kadar olan uzunluğu yaklaşık 460 km. yi bulmaktadır.
Ülkemiz sınırlarının dışına çıktığı zaman Fırat Nehri, önce yarı kurak, daha sonra iyice kurak bölgelere girer, zaman zaman suyu iyice azalır, yatağı daralır ve derinliği 1 metreye kadar iner.
Tarih boyunca Fırat’ı aşmak hep zor olmuş, azgın suları bir çok insanın eceli olmuştur. Fırat’ın bu yönü bir çok sinema filmine, dizilere konu olmuştur. Fırat Nehri ve çevresinde bir medeniyet yatmaktadır. Uzun yıllar boyunca Fırat Nehri’ni aşmak için gemiler kullanılmıştır. Hala daha bazı noktalarında karşıdan karşıya geçebilmek için gemiler ile kullanılmakla beraber günümüzde artık modern köprüler ile bu geçişler yapılmaktadır. Fırat Nehri üzerinde 1970’li yıllara gelindiğine GAP yapılmış geniş bir havzayı alan bu proje sayesinde, bölgenin sulama ihtiyacını karşılamak ve elektrik üretebilmek içine birçok barajlar kurulmuştur. Ve böylece Fırat Nehri barajların etkisiyle daha geniş bir alana yayılmıştır. 2000’li yıllarda hem bölgedeki iller ile bağlantıyı kolaylaştırmak hem de ulaşım akslarını kolaylaştırmak için köprüler yapılmıştır. Bu köprülerin başında 2015 yılında hizmete giren, Adıyaman-Kahta-Siverek-Diyarbakır arasında ki bağlantıyı sağlayan Atatürk barajı üzerine inşa edilen Nissibi Köprüsü’dür. Birçok kez üzerinden geçtiğim bu köprü asma köprü olarak planlanmış ve uzunluk anlamında ülkemizin dördüncü büyük asma köprüsü olma özelliğindedir. Köprünün uzunluğu 610 m. Genişliği ise 50 metre civarındadır.
Fırat Nehri’ni aşan bir diğer köprü ise geçtiğimiz günlerde hizmete alınan, her Elazığ istikametine gidişimde yapımını bizzat ibretle izlediğim ve takdir ettiğim Malatya ile Elazığ’ı birbirine bağlayan Malatya’nın Kale ilçesi yakınlarında nehrin iki yakasını birbirine bağlayan Kömürhan Köprüsü’dür. Bu köprü Doğu-batı aksında 16 il için geçiş noktası olacak şekilde düşünülerek inşa edilmiştir. Yeni hizmete alınan Kömürhan Köprüsü ve bağlantı tüneli, turizm ve ticaret merkezlerine ulaşımı kolaylaştırarak bölgenin ve ülkemizin gelişimine ciddi katkı sağlayacaktır. Kömürhan Köprüsü, 660 metre uzunluğunda ve 23 metre genişliğindedir. Yapımında 7 bin ton çeliğin kullanıldığı köprü, ters-y tipi kule olarak tek pilon ve orta açıklığı 380 metre olması özelliğiyle dünyada kendi alanında 4. sırada yer almaktadır.
Mezopotamya’da sulama işleri bentler yardımıyla yürütülmeye çalışılmıştır. Tarihin çok eski dönemlerinden bu yana, yani Antik çağlardan beri, Mezopotamya ‘ya taşıdığı su ve özlü topraklarla hayat veren başlıca varlık, kaynaklarını Doğu Anadolu’dan almış bulunan Fırat Nehri günümüzde de bu topraklara aynı ölçüde hayat vermeye devam ediyor. Hırçın sularını aşmak artık o kadar zor değil. Nissibi ve Kömürhan Köpüleri iki kardeş gibi Fırat’ın ve kollarının üzerinde çelik bir yay gibi duruyorlar. Üzerinden geçenleri medeniyetin beşiği Mezopotamya topraklarına taşımak için.