Fıkıh ilmine göre dua iki türlüdür. Bunlardan biri fiili dua diğeri ise sözlü duadır. Sözlü dua, dilimizle ve kalbimizle yaptığımız dualardır. Fiili dua ise yaptığı sözlü duaların gerçekleşmesi için fiilen onlara zemin hazırlamaktır. Konuyu bir örnek ile açıklamaya çalışalım. Sınavdan başarılı olabilmek için Allah'a edilen dua sözlü dua iken, o sınavdan başarıyı sağlamak için ders çalışmak, sınava hazırlanmak, sınava vaktinde gitmek için fiilen yapılanlar fiili duadır.
Bir isteğimizin gerçekleşmesini arzuluyorsak mutlaka bizlerin de fiilen hazırlanmamız gerekmektedir. Oluşabilecek bütün olaylar sonuçta bir sebebe bağlanmaktadır. Bu dünyada her şey Allah’ın koyduğu sebep sonuç ilişkilerine göre şekillenmektedir. İnsan istediği bir şeyin, arzuladığı bir amelin olmasını istiyorsa, onun sebeplerini hazırlamak ve yerine getirmek zorundadır. Örneğin bir çiftçi ektiği tarlasından veya bahçesinden ürün almak istiyorsa, tarlasına, bahçesine iyi bakması, doğru zamanda tohumlarını ekmesi, gerektiğinde gübrelemesi, yeteri kadar sulaması gibi fiili işleri yapması gerekir. İşte bunları yapmak fiili duadır. Fiili dua yapıldıktan sonra Allah'ım ben üzerime düşeni yaptım senden bol rızk, bereket istiyorum demesi de sözlü duadır. Nitekim Cenabı Hak Kur’an-ı Kerim’inde Necm süresinin 39. ayetinde şöyle buyurmaktadır:
"Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur."
Rabbimiz, bu ayetiyle insanın çalışmalarının fiili dua manasına geldiğini bizlere işaret etmektedir. İnsan, bir işinin, bir isteğinin veya bir arzusunun gerçekleşmesini istiyorsa o iş için gerekli çabayı göstermesi, elinden geldiği kadarıyla gerekli çalışmaları yapması gerekir. Yani ne kadar fili dua varsa o kadar çalışmasının karştığı var demektir. İnsan ne kadar gayret gösterirse o kadar karşılığını görür. Hiçbir çalışma yapmadan yani fiili duaya tevessül etmeden sadece sözlü dua etmesi, Allah'tan istemesi yanlıştır ve beyhudedir. Kavli duanın sonuç vermesi biraz da fiili duaya bağlıdır. Bu noktada bir hikayeyi sizlerle paylaşarak fiili duanın ne kadar öenmli olduğunu izah etmeye çalışacağım.
Bir hikayede şöyle anlatılır:
Kurak geçen bir yaz gününde cemaat cuma namazı sonrası camii imamı ile beraber kuruyan hasatlarını kurtarmak ümidiyle bozkıra yağmur duasına giderler. Hacet namazları kılınır, dualar edilir, kurbanlar kesilir ama gökyüzünden tek bir damla yağmur düşmez yine de. Cemaat boynu bükük tekrar kasabaya geri döner, aradan birkaç gün geçer ve bir Allah dostunun yolu bu kasabaya düşer. Kasaba halkı Allah dostunun yanına gelerek kendileri için yağmur duasına çıkmasını isterler. Ancak Allah dostu kasaba halkına yağmur duası yerine kasabayı birlikte gezmeyi teklif eder.
Halk biraz şaşkınlık ve biraz da merakla birlikte Allah dostunun ardına düşerek, evleri tek tek dolaşmaya başlarlar. 3-5 evi dolaştıktan sonra damı çökmüş, kapısı kırık bir eve rastlarlar ve Allah dostu kapıdan içeri doğru seslenerek ev halkını evin dışına çağırır. İçeriden orta yaşlarda üzeri yamalı bir kadın ve iki yetim kız çıkar.
Allah dostu hal hatır sorduktan sonra evin beyinin kalp krizi geçirip erken yaşta öldüğünü ve kadınında iki yetim kızıyla geride kaldığını öğrenir. Allah dostu kadın ile hasbihal ettikten sonra küçük kızlara kendisinden istekleri olup olmadığını sorunca kızlardan birisi açık olan çatıları için kiremit diğeri ise kendisi için yeni bir ayakkabı ister. Allah dostu hemen yanındaki cemaate dönerek evin damı için kiremit ve diğer kız çocuğu için ayakkabı alınmasını buyurur.
Kiremitler ve ayakkabılar geldikten sonra Allah dostu küçük kızlara dönerek;
"En çok ne için dua edersiniz, söyleyin bakalım dedenize" diye sorar!
Kızlardan birisi, "Yağmur yağdığında evimizin damı eski olduğu için, evimiz ıslanmasın diye Allah'tan yağmur yağdırmamasını isterim hep" der!
Diğer kız ise, "Ben de ayakkabılarım delik ve yağmurlu havalarda ayaklarım ıslanıyor diye Allah'tan yağmur yağdırmamasını istiyorum hep" demiş!
Allah dostu bu sözlerden sonra yanındaki cemaate dönerek şunları söylemiş: "Sadece Allah'ın kudretinde olan bir duayı etmeden önce kendi kudretinizle birinin duasını yerine getirmediğiniz sürece duanız asla kabul olmaz ey cemaat."
İbretlik bu hikâye bize şunu söylüyor. Kavli duadan önce fiili duayı, yani üzerimize düşeni yapmalıyız.
Bugünlerde yaşadığımız kuraklık için yağmur duası yapmadan önce, hikâyedeki gibi Allah dostunun yaptığını yapmalıyız. Yazımızı Rabbimizin A’raf Süresi 56. ayetiyle bitirelim. Rabbimiz şöyle buyuruyor:
"Allah'a (azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Şüphesiz, Allah'ın rahmeti iyilik edenlere çok yakındır."