Türkiye’nin son 14 yılına damgasını vuran AK Parti, herhangi bir sıradan parti olmanın çok ötesinde, daha derin anlamlar ifade ediyor.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın kurduğu ve ruhunu verdiği bu parti, kadim devlet geleneklerimizi oluşturan zincirde en önemli iki büyük devlet olan Selçuklu ve Osmanlı geleneği çerçevesinde, kadim medeniyet değerlerimizin yeniden ihya ve inşası ile geleceğimizi nasıl kuracağımızı belirleyen ve temellerini atan bir kurum.
Mazlum coğrafyalar, adalet arayan masumlar, dünya halkları, AK Parti’nin liderlik ettiği Türkiye’ye bir “kurtuluş ümidi” olarak bakıyor.
AK Parti 7 Haziran’da tek başına iktidarı kaybettiğinde, zalimlerin hepsinin sevinçten gözleri dönmüştü . Ama 1 Kasım’da mazlumlar sevindi.
Şimdi hep birlikte üzerimize düşeni yapma, fedakarlık gösterme, çalışma, ter akıtma, 'Merhamet Medeniyeti'mizi yeniden kurma vakti.
“AK Parti Ruhu”nun siyasî olarak bunu bi'l-fiil yerine getirerek, milletin ve ümmetin beklentilerini karşılayacağına inanıyoruz. Bu ruh, milletin ve ümmetin menfaatlerini, kendi menfaatlerinin üzerinde gören bir ruh olduğunu biliyoruz. Bu ruhun, nefislerini, ideallerinin emrine vererek, tüm nefsani tuzakları, Allah'ın rızası yolunda eritip, dosdoğru yürüyen ve vicdanların sesi olan bir ruh olduğunu biliyoruz.
Kutlu geleceği kuşananlara selam olsun!
* * *
Bu CHP, tabanına ve kamuoyuna kendi milletvekilinin, İran ve Rusya sevgisini nasıl açıklayacak meraktayım?
CHP'li vekilin, "İran Türkiye ile savaşırsa İran'ın yanında yer alırım" sözünü kaç CHP'li vekil paylaşıyorki acaba?
Bir de çok merak ettiğim bir husus da;
CHPli milletvekilleri, mecliste Yavuz Sultan Selim Hân'ın ismi anılınca neden çok rahatsız oldularki acaba?
* * *
"17 Aralık Hükümeti devirme amaçlı kirli operasyon”un üzerinden 2 yıl geçti...
7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı gözaltına alıp, Hakan Fidan üzerinden dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan“bileklerine kelepçe takmak” isteyen Paralel İhanet Çetesi, bu “kumpas”ta başarılı olamayınca “Taksim’deki Gezi Parkı” üzerinden “Gezi Zekâlı”“yeni bir darbe girişimi”nde bulunmuştu.
Güya Erdoğan Malezya'ya kaçacaktı. Ama bugün, ülkede firar etmeyen haşhaşi kalmadı..
Tam bir siyonist üst akul oyunuydu. Allah fırsat vermedi hamdolsun. Eğer “17-25 Aralık darbe girişimleri” başarıya ulaşmış olsaydı, bugün Devlet, “FETÖ”nün elindeydi!..
Ümmete, bir "amerikan halife" yutturulacak, bu aynı zamanda "mesih" olacak, tüm islam âlemi de kuzu kuzu siyonistlerin emrine âmâde edilecekti.
Uzun uzun çok şey söylenip yazılabilir. Allah'a hamdolsun atlattık.
Söylemeden geçemeyeceğim;
Paralel örgüt mücadelesinde en zayıf kalan kurum, Diyanet İşleri Başkanlığı oldu.
Örgütçüler cirit atıyor, öyle üste çıkmışlar ki; örgüt karşıtlarını eften püften sebeplerle maniplasyonlarla bunaltmışlar. Hasbî din görevlilerini ve memurları/amirleri hedefe koymuşlar, boyuna bel altı vurmaya, böylelikle kendilerini gizlemeye devam ediyorlar. Alenen meydan okuyanlara bile hâlâ bir şeyler yapılmış değil. Oradan buradan şefaatçiler de buluyorlar.
Herkes dikkat etsin!
* * *
"Bir zaman inkâr edenler seni tutup bağlamak veya seni öldürmek veya seni (yurdundan) çıkarmak için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyorlardı(ama) Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır." [Enfal, 30]
"Tuzak kurdular, Allah da (onlara) tuzak kurdu (karşılık verdi). Allah ise, tuzak kuranların en hayırlısıdır." [Âl-i İmrân, 54]