Türkiye, birçok dünya ülkesine baktığımızda adeta bir turizm cenneti. Kuzeyden güneye, doğudan batıya hangi köşesine gitseniz insanı büyüleyecek atmosferler ile karşılaşıyorsunuz. Üç tarafı denizlerle çevrili bir yarım ada olan Türkiye iç denizi, gölleri, nehir ve akarsuları son yıllarda yapılan barajları ile bir anlamda su cenneti. Yer altı ve yer üstü su kaynakları, termal kaynakları bolca olan bir ülke. Bunun yanı sıra Anadolu coğrafyasının birçok medeniyetlere ev sahipliği yapması nedeniyle birçok kültürü ve dini sembolleri bünyesinde barındırmış, bundan dolayı inanç turizmi noktasında zengin materyallere sahip bir ülkedir.
Özellikle Mezopotamya’nın bir parçası olan Güneydoğu Anadolu toprakları Peygamberler diyarı olarak bilinmektedir. Şanlıurfa ve Diyarbakır çevresi Peygamberlere ev sahipliği yapmış yörelerimiz. Mardin birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, Hıristiyanlığın ve İslam dininin sembolü birçok eser bulunan şehirlerimizden biridir. Hatay yine birçok medeniyet için önem arz eden bir ilimiz. Tarih boyunca Peygamberlerin yaşadığı bölgeler bu yöreler. Güneydoğu Anadolu bu anlamda ortaya konulan birçok esere sahiptir. Camilere, kliselere, havralara rastlamak mümkündür. Türkler İslam’ı kabul etmeleri ve Anadolu coğrafyasını yurt edinmeleri sonrasında Anadolu’da İslam dinini sembolize eden camilerle donatmışlardır. Bu camilerin her biri birer şaheser ve sanat eseridir. Sivas Divriği Ulu Cami, dünyada eşi ve benzeri olmayan bir eser, Türkiye’nin El-Hamrası. Selçuklu eserlerinden Konya Alaaddin Cami, Beyşehir Ulu Cami, Sivrihisar Ulu Cami, Afyon Ulu Cami ahşap mimarinin özelliklerini yansıtmaktadır. Osmanlı döneminde yapılan Bursa Ulu Cami, İstanbul Şehzadebaşı Cami, Süleymaniye Cami, Edirne Selimiye Cami bunların dışında birçok ilde yapılan kervansaraylar, medreseler ayrı birer değer.
Anadolu İslam ile tanışmadan önce de pek çok kültürel ve dini eser ve miraslara ev sahipliği yapmıştır. İstanbul’da Ayasofya, İzmir’de Efes Meryem Ana, hem Kahramanmaraş Afşin’de olduğu iddia edilen hem de Tarsus’da olduğu ifade edilen Ashab-ı Kehf ya da Yedi Uyuyanlar Mağarası, yine Tarsus’taki Hz. Dalyan (a.s.)’ın izleri, Kars Ebu Hasan El Harakani Hazretleri, Bursa’da Emir Sultan, mezarının Türkiye’nin dört bir köşesinde olduğu iddia edilen Yunus Emre, Konya Hz. Mevlana, İstanbul Beykoz’da Yuşa (a.s.), Bitlis Ahlat Selçuklu mezarları daha belki sayamayacağımız kadar turizm değeri olan dini ve kültürel miras ve eserlere sahibiz. Ancak ne hazindir ki, bütün bu değerlerimizi tam anlamı ile tanıtıp, ortaya koyarak turizme kazandıramıyoruz. Başka ülkelere baktığımızda bizdeki, eserlerin ve değerlerin belki yarsına bile sahip değiller ancak ellerinde bulunan değerleri çok iyi kullanarak ciddi bir turizm geliri elde etmektedirler.
Türkiye inanç turizmi noktasında bir konsept hazırlayıp bunun da lansmanını çok iyi yaparak özellikle yabancı turistleri buralara çekmelidir. Bizim turizm değerlerimiz sadece denizlerimizden ibaret değildir. Ayrıca inanç turizminin mevsimi de yok. Yılın dört mevsimi 365 gün değerlendirilebilinir. Yapılması gereken bu anlamda çok iyi bir sunum ve bu yönde teşvik edici çalışmalar yürütülmesidir. Elimizdeki turizm değerlerinden yeterince istifade edememekteyiz. Yabancı turistleri bir kenara koyalım kendi vatandaşlarımızın birçoğu ülkemizdeki bu güzelliklerden ve bu değerlerden habersizler. Türkiye’nin dört bir yanını gezip dolaşınca ülkemizin ne çok zengin kaynaklara sahip olduğuna şahit oldum. Türkiye’nin önemli bir avantajı bütün dinlere ev sahipliği yapmış olması. Anadolu coğrafyası aslında bütün dinler için kutsal sayılacak mekanlara sahip. Bizzat bazı Peygamberlerin Anadolu coğrafyasında yaşamış olmaları onların kabirlerinin ülkemizde olması, sabır timsali Hz. Eyüp Peygamberin hem kabri, hem çilehanesi ülkemizde bulunması, bizim için önemli bir avantaj. Bu gibi değerlerimizi özellikle başta İslam coğrafyasına ve sonrasında Batı dünyasına hakkı ile tanıtmamız gerekir. Eğer bizim elimizdeki bu kadar değer, bir başka ülkenin elinde olsa sadece turizm geliri ile geçinirlerdi. Bütün bu eserleri bir kenara bırakıp sadece Ashab-ı Kehf’i bile iyi bir tanıtım yapabilsek başta bütün Hıristiyan Âlemi olmak üzere İslam Âleminin tamamını buraya çekebiliriz. Bu konuda ne yazık ki çok yetersisiz.
Birçok ülke, ülkelerindeki sanal bir varlığı bile turizm değeri olarak dünyaya sunmaya çalışırken, yaşadıkları dönemlerde dünyada iz bırakmış bu kadar çok değeri ve varlığı sunamamış olmamız bizim bu konuda ne kadar eksik olduğumuzun apaçık bir kanıtıdır.