Çocukluğum şehzadeler şehri Manisa’nın enerji diyarı Soma’da geçti. Soma bir anlamda Türkiye’nin enerji ihtiyacını karşılayan önemli yerlerden biri. Soma’da enerji denilince akla ilk gelen şey kömür oluyor.
Soma hayatını bir anlamda madene bağlamış. Maden, şehirde hayatın tam ortasında yerini almıştır. İnsanlar ekmeğini taştan çıkartırcasına yerin metrelerce altına girerek, gece gündüz demeden gün yüzü görmeden bir avuç kömür çıkartabilmek için var güçleriyle çalışıyorlar. Kömürü kış aylarında evlerimizde ısınmak için yaktığımız sobalarımızda kullandığımız gibi, enerji alanında da kullanmaktayız. Kömür evi ısıttığı gibi yüreklerimizi de ısıtmaktadır. Sabahleyin tertemiz bir yüzle girilen maden ocağından akşam simsiyah olarak çıkıyor, insanlar. Bedenleri olabildiğince yorgun olan bu insanların, yüzleri simsiyah olsa da, yürekleri bembeyaz, kalpleri sımsıcak ve tertemizdir. Çünkü biliyorlardı ki alınteri ile evlerine ekmek götürüyorlardı. Akşam iş çıkışında her bir madenci evine kavuşmanın huzurunu yaşıyor. Zira sabah evden çıkarken ev halkını buruk bir selam ile selamlarr ve derin düşüncelerde bugün acaba yine yerin altından sağ salim evime, aileme, ocağıma kavuşabilecek miyim, diye engin ufuklara dalıp iç dünyalarına seslenirler.
Ben de bir madenci çocuğuyum. Her sabah babamı işe uğurlarken hep aynı heyecanı yaşardık. Acaba akşam yine babamıza kavuşabilecek miyiz, diye düşünürdük. Hiç unutmuyorum bazen babamla birlikte madene gitmişliğim oluyordu. Acaba kömür nasıl bir şeydi, yerin metrelerce altından yeryüzüne nasıl çıkartılıyordu. Emekçi diye ifade edilen madenciler kömürü yeryüzüne çıkarttıklarında nasıl bir ruh hali yaşıyorlardı. Bütün bunlara yakinen şahit oldum. Akşam mesai bitiminde madenciler yorgun argın bir vaziyette olurlardı. Ancak buna rağmen hiçbirisinde en ufak bir şikayet olmaz, en ufak bir sitem olmazdı. Aksine simsiyah yüzlerinden mutlulukları okunabiliyordu. Madenci akşam evine, emeğinin hakkı olan tertemiz rızık ile dönmenin huzurunu yaşardı. Madenci denilince akla “Bir avuç kömür için bir ömür verenler” gelirdi. Dile kolay koskoca bir ömür.
Soma, siyahı kendine bayrak edinmiş insanların yaşadığı böyle bir şehir. Ekmeğini yerin altından çıkartanların şehri. Çocukluk yıllarından beri hatırlıyorum, ufak tefek olaylar dışında ciddi bir kaza, bela ve sıkıntı yaşanmamıştı. Taa ki, o acı haberi alıncaya kadar. Aradan tam 6 koca yıl geçmiş. Takvim yaprakları 2014 yılının mayıs ayının 13’ünü gösteriyordu. Türkiye aldığı haber ile sarsılmıştı. Bütün Türkiye adeta bir katliama şahit oldu. 301 madenci can vermişti. Buna yürek mi dayanırdı. Türkiye 13 Mayıs 2014’de tek yürek oldu. Bütün kalpler Soma diye atmaya başladı. Kaybedilen canların yakınlarının ağıtları 6 yıl geçmiş olmasına rağmen hala tap taze kulaklarımızı inletmekte. Allah’ım ne büyük bir imtihan idi. Feryatlar bugün gibi kulaklarımızda çınlıyor. Ateş düştüğü yeri yakıyordu. Her ne kadar bütün Türkiye’nin kalbi Soma diye atsa da yürekleri dağlanan insanların acısını dindiremiyordu.
Dünyada son 50 yıl içinde yaşanan maden kazalarına bakıldığında, aldığı 301 can ile Soma maden kazası en büyük ikinci ölümcül maden kazası olarak kayıtlara geçti. Dünya genelinde yaşanan bütün maden kazalarına göre de Soma maden kazası 13. sırada yer aldı. Soma acıya gark olmuştu. Belki de “Soma nerededir, Hangi ile bağlıdır” diye haberi bile olmayan birçok insan “301 vakıası” diye tanımladığımız ve bir avuç kömür için verilen canlara şahitlik edince öğrenmiş oldu. Türkiye’nin gündemine oturdu. Halbuki bizim kömürümüz bütün Türkiye’de bir yandan evleri ısıtırken, yürekleri üşütmemeye çalışırken, bir yandan da termik santralimiz ile elektrik üreterek, evlerimizi ve gönüllerimizi aydınlatıyordu. Bir enerji kaynağı olan kömür, gönülleri hem ısıtıp hem aydınlatırken maden kazası ile bir anda gönülleri karartmış, yürekleri dağlamış ve ocaklara, evlere kor ateşi gibi düşmüştü. O günü Türkiye hiç unutmadı ve unutmayacak. Maden kazasının sorumluları milletin gönlünde hak ettiği cezayı alıncaya kadar umutlar sürecek. Soma’nın üzerine bir kabus gibi çöken maden kazası hala daha yüreklerde tazeliğini korumaktadır.
İlk olarak milattan önce Çinliler tarafından kullanılan kömür, 18. yüzyılda sanayi devrimi ile sanayi ve endüstride kullanımı artmıştır. Dünya kömürünün neredeyse yarıya yakını Çin’de bulunmaktadır. Sanayi ve endüstri alanlarında yaygın kullanılan kömür, yüzyılın başından bizim çocukluk dönemlerine kadar kara tren diye tanımladığımız trenlerde kömür kullanılır, kara trenlerin kömür yakılarak hareket etmesi sağlanırdı. Kara trenin lokomotif olduğu trenlere çok binmiştim. Hatta kara tren ile ilgili birçok türküler de söylenmiştir.
Kömür yerin altından çıkarıldığı sürece yürekleri ısıtmaya, gönülleri aydınlatmaya ve ocaklara bereket olmaya devam edecektir. Rızkını kömürden çıkartan emekçi madencilere çok şey borçluyuz. Onların yaşam şartlarını iyileştirmeliyiz. Onlara saygı da kusur etmemeliyiz. Çünkü birçok insan yerin üstünde güle oynaya çalışırken onlar metrelerce yerin altında her an ölümü enselerinde hissetmektedirler. Koca bir ömre sığdırılan bir avuç kömürün hatrı ve hakkı hiçbir zaman ödenemez.