Dünya adaletsizliklerin, zulmün ve zorbalığın mekânı olmaya doğru hızla yol almaktadır. Emperyalizmin kıskacında insanlar evlerinden yurtlarından olmakta, savaşlar, entrikalar rutin hale gelmektedir. Yersiz yurtsuz 10 milyon mültecinin; organ mafyalarının, fuhuş sektörünün, dilenci şebekelerinin, savaş baronlarının, misyonerlerin kıskacında 400 milyona yaklaşan yetimin bulunduğu dünya, adaletin hüküm sürmediği dünyadır. Kadın, yaşlı ve çocukların birinci derecede mağduru olduğu savaşların eksilmediği günümüzde sadece insan hakkı değil, insan hayatı bile risk altındadır.
Ait olduğumuz medeniyet, ilk insanla birlikte insanı merkeze alan, diğer varlıkları insana göre konumlandıran bir medeniyettir. Medeniyetimizde insan, âlemin özüdür, yaratılmışların gözbebeğidir. İnsan merkezli medeniyetimiz, kan, gözyaşı medeniyeti değil, sevgi ve barış medeniyetidir. Böylesine güçlü referansları olan bir medeniyetin mensupları olarak medeniyet değerlerimizle barışık olduğumuz zamanlarda insanın mutlu ve müreffeh yaşadığı, maddi ihtiyaçlarının temini yanında manevi dünyasının da imar edildiği büyük devletlerimiz olmuştur. Medeniyet birikimimizin pejoratif adlandırmaya tabi tutulduğu ve insanımızın kendi öz değerlerinden uzaklaşarak, dayatılan Batılı değerlere sahip olmaya başladığı zamanlarla birlikte bizim için de buhranlı dönemler başlamıştır.
Kendi özümüze dönmek, medeniyet değerlerimizi yeniden kucaklamak, mazlumların gözyaşının dindirileceği, insan hayatının layık olduğu değerle değerleneceği ve “Bir insanı öldüren, bütün insanlığı öldürmüş gibidir” anlayışının hâkim olacağı bir nizamı inşa etmek zorundayız. Eski dünya düzeni iflas etmiştir. Yeni dünya düzeninin kuruluşuna öncülük etme görevi bu milletin üzerindedir.
Biz, bu bilinçle hareket ediyor, tarihi sorumluluğumuzu yerine getirirken, önce milletimizin kendine gelmesi için ve medeniyetimizin önce ülkemizde ayağa kalkması için çaba gösteriyoruz.
Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla yetim, yoksul, mağdur ve mazlumun hakkının gözetildiği adil bir dünya diliyorum.