Herhangi bir kurum ya da kuruluşa gittiğinizde bu ister resmi isterse özel olsun
Yöneticiye nasılsınız işleriniz nasıl gidiyor diye sorduğunuzda alacağınız cevap çok nettir.
Vallahi efendim, işleri toparlamaya çalışıyorum. Her şey o kadar dağınık ve düzensiz ki anlatamam. Maalesef çevremde bu işleri iyi bilen kimse de göremiyorum. Kısacası işimiz çok zor ama bunu yapacağım.
Zaten bunun için geldim
Birbirlerine çok benzeyen böyle cevapları yöneticilerden duydukça aklıma hemen şu hikâye gelir. Şöyle ki;
Geçmiş zamanda ülkenin birinde bir vezir azledilir. Yerine gelen yeni vezir, eski vezirden kendisine tecrübelerini aktarmasını, nasıl başarılı olabileceğini anlatmasını ister.
Eski vezir: “Bunun yolunu bilseydim ben yapacaktım” diye içinden geçirir fakat gelen yeni veziri de boş göndermek istemez. Biraz izin ister ve içeri girer. Bir süre sonra üç tane mektupla çıkar. Mektupların üzerinde 1–2–3 rakamları yazılıdır.
Eski Vezir Yeni vezire der ki:
Her başın sıkıştığında bunları sırayla aç ve içindeki tavsiyeleri bir bir uygulamaya
Çalışırsan görevinde başarılı olursun. Başka da bir tavsiyem yok.
Yeni vezir sevinerek oradan ayrılır. Hemen göreve başlar. Birkaç ay geçtiği halde işlerin düzelmediğini görür. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın bir türlü çare bulamamaktadır. Bir gün, aklına eski vezirin verdiği mektuplar gelir. Hemen gider 1. mektubu açar. İçinde şunlar yazılıdır:
“Geçmişi kötüle“
Bunun üzerine vezir: “Enkaz devraldım, toparlamaya çalışıyorum” diyerek bildik enkaz edebiyatına başlar. Ancak altı ay daha geçtiği halde, bir arpa boyu başarı sağlayamamıştır. Üstelik enkaz edebiyatı sermayesi de bitmiştir. Artık kimse onu dinlememekte ve inanmamaktadır.
Bu kez yine çaresizlik içinde gider 2. mektubu açar. Onda da şunlar yazılıdır
“Çevreni kötüle”
Bunun üzerine, mesai arkadaşlarının beceriksizliğinden şikâyet etmeye başlar: “ Kimse işi bilmiyor. Onları yetiştirmeye çalışıyorum. Ben tek başıma ne yapabilirim ki...?” diye…
Kısa zamanda yeni ve başarılı bir ekip kuracağını anlatır. Buna rağmen aylar geçtikçe işler daha da sarpa sarar. Bakar olacak gibi değil, son çare olaraktan 3. yani son mektubu açar. Mektupta kısa bir cümle vardır:
“İşin bitti. Sen de 3 mektup hazırla”
Hikâye kısaca böyledir. Fakat yine de hangi makam ve mevkide olursa olsun göreve atanan yöneticilerin neden böyle hatalara düştüklerini toplum olarak anlamakta zorlanıyoruz.
Dünya, insanların eliyle şekillenmekte ve idare edilmektedir. Yaşadığımız çevrenin güzelleşmesi, insanın gelişip mükemmelleşmesiyle mümkündür. Çoğu defa yeterli önemi vermediğimiz ruhsal ve sosyal sağlık; adalet, ehliyet ve liyakat gibi değerlerin toplumun bütün kademelerinde, özellikle de yönetim kademelerinde işlemesiyle yakından ilgilidir. Ehliyet; bir iş ve konuda ehil olma, yeterlilik ve onu yapabilecek kapasiteye sahiplik manalarına gelmektedir. İster dünya siyasetine, ister devlet yönetimine, isterseniz herhangi bir kurumun idaresine bakınız; liyakat ve ehliyete riayet edilmeyen kurumlar ancak ve ancak kendilerini küçültürler.
Kriterlerin adamına göre uygulandığı, çifte standartların hüküm sürdüğü, özlük haklarıyla oynanılan kurumların yöneticileri bilmelidirler ki zülüm payidar olmaz. Bunun en acı veya güzel örnekleri tarihte mevcuttur. Üzerinde yaşadığımız topraklardan ve koltuklardan kimlerin gelip geçtiğinin şahidi müzelerdir.
Etki ve yetki ellerinde olanlar pişman olmadan önce küçük hesapların ancak kendilerine ve kurumlarına zarar verdiğinin farkında olmalıdır. Kendini aşamayanlar, her zaman basitlik içinde yok olmaya mahkûmdur. Lafa gelince mangalda kül bırakmayanlar, icraata gelince aksiyon ve adaletten uzaklaşırlarsa kendilerine zarar verdikleri gibi kurumlarını da iflas ettirirler.
Mevlana’ya göre toplumda barışın, adaletin, huzurun sağlanması ancak bu kavramlara önem verilmesi, ehliyet ve liyakat sahibi insanların iş başına getirilmesiyle mümkün olabilecektir. Ehliyet ve liyakate bakılmaksızın işlerin yürütülmeye çalışılması halinde ise toplumsal düzenin işleyişinde aksaklıklar ortaya çıkacaktır.
Büyük hadis âlimi İmamı Malik “dört ayrı görev için, dört farklı insan gerektiğini” ifade eder ve bunları şöyle sıralar:
Bazı görevler LİYAKAT, Bazı görevler SADAKAT, Bazı görevler CESARET, Bazı görevler ise HAMAKAT ister.
Liyakat-Sadakat ve Cesareti nasıl vasıflar olduğunu kuşkusuz her kesçe malum Hamakat ise yaptığı işin iç yüzüne vakıf olmayacak, sırlı-saklı ilişkileri anlamayacak ve rakipler tarafından kullanılsa da işe yaramayacak, dar kafalı insanlar da bazı görevler için gereklidir. Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada her türlü görevlendirmenin yukarıda sıralanan dört nedenden biri ışığında yapıldığında kuşku yok.
İmamı Malik’in oldukça kısa, öz ve net ifadelerle ortaya koyduğu tespitler ortada. Toplumda ehliyetli insanların önü kesildikçe hamakatlıların sayısı artması kaçınılmaz, Önemli olan biz kendimizi hangi kategoride görüyoruz, hangi kategoriye talibiz