Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in Hucurat süresinin 10. ayetinde yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz.”
Burada altı çizilerek mü’minlerin kardeş olduğu vurgulanmaktadır. Ayetin devamında da kardeşler arasını düzeltin diyor. Yani kardeşlik duygusunu pekiştirmemizi istiyor. Sadece kardeş olduğunu ifade etmekle yetinmiyor. Aramızda bir sorun olduğunda onu düzeltin diye emir veriyor, bizleri yoktan yaratan Rabbimiz.
Ancak ne hazindir ki, günümüzde kardeşlik duygumuz gittikçe körelmekte. Kardeşler birbirlerini sevmemek, birbirleriyle barışık olmamak için her türlü yol deneniyor. Bir kısmımız din sadece bizim tekelimizde, bizim gibi düşünmez ve bizim gibi olaylara bakmaz iseniz sizinle aynı dini paylaşamayız, havasını estiriyor. Bir kısmı ise böyle düşünenlere karşı diş biliyor. Fırsat ve imkan bizim elimize geçtiğinde biz size kim Müslüman, kim değil gösteririz, düşüncesini sergiliyor.
Halbuki Allah Rasulü, Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şerifinde bu mevzuyu çok güzel özetlemiştir:
“Sizden biriniz, kendi için sevdiğini (istediğini) kardeşi için de sevmedikçe (istemedikçe) gerçek imana ermez.”
Kardeşlik, birbirini düşünmek, birbirini korumak kollamak, elindekini imkanı olmayan kardeşi ile paylaşmak demektir. Yine kardeşlik deyince sadece maddi paylaşımdan bahsedilmemelidir. Kardeşimiz ile aynı hisleri paylaşmak, sevindiğinde sevinmek, üzüldüğünde üzülmek, manevi yaralarını sarmak da görevimizdir. Kardeşlik, dünya ve ahiret hayatına dair kendisi için arzu ettiği ne varsa, kardeşi içinde arzulamaktır. İşte gerçek kardeşliğin göstergesi budur.
Burada Hz. Peygamber Efendimizin bir başka Hadis-i Şerifi’ni hatırlayalım.
“Mü’minler, birbirlerini sevmeleri ve birbirine karşı merhametleri bakımından bir vücut gibidir. Vücudun bir uzvu hastalandığında bütün uzuvlar o hastalığın acısını duyar.”
Hz. Peygamberimiz’in ifade ettiği gibi yekvücut olmamız gerekiyor. Birbirimizin acısını da, sevincini de aynı kabul etmeliyiz.
Bugünlerde bu hadislerin ışığına çok muhtacız. Aslında her zaman kardeşliğimizi pekiştirici vaziyette olmamız gerekiyor. Ama bütün dünyanın adeta kıyamet provası gibi birbirinden kaçıştığı, “virüs aman bana bulaşmasın” diyerek birbirimiz arasına mesafe koyduğumuz şu günlerde aslında manen birbirimize daha çok yakın olmamız gereken durumdayız. Elimizdeki ekmeğe varıncaya kadar, sevgimizi her şeyimizi kardeşlerimiz ile paylaşmalıyız. Gerçekten samimi olarak din kardeşi olduğumuzu göstermeliyiz. Ayrılıkları ve birbirimiz hakkında tahkir edici söylemleri geride bırakmalıyız. Zaman husumet zamanı değil. Zaman kin besleme ve insanları cennete veya cehenneme gönderme zamanı değil. Aslında sevgi her şeyin ilacı iken, neden ısrarla nefreti tercih ederiz, bunu da anlamak gerçekten çok zor. Nefret dili bizlere hiçbir şey kazandırmaz.
Hz. Ebu Hüreyre (r.a.)’dan rivayet edilen Hz. Peygamber Efendimiz(s.a.v.) o ibretlik Hadis-i Şerifi’ne kulak verelim:
“Sakın zanna yer vermeyin. Zira zan, sözlerin en yalanıdır. Tecessüs etmeyin, haber koklamayın, rekabet etmeyin, hasetleşmeyin, birbirinize buğzetmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, ey Allah’ın kulları, Allah’ın emrettiği şekilde kardeş olun. Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu mahrum bırakmaz, onu tahkir etmez. ‘Kişiye şer olarak, Müslüman kardeşini tahkir etmesi yeterlidir.’ Allah sizin suretlerinize ve kalıplarınıza bakmaz fakat kalplerinize ve amellerinize bakar. Eliyle göğsünü işaret ederek takva buradadır.” buyurmuştur.
Bugün bölük pörçük olmuş Müslümanlar olarak; en iyi biziz, en doğru bizimkiler yarışını bir kenara bırakarak, tek vücut olma zamanıdır. Tek vücut olabilmenin ilk şartı da kimsenin kimseyi tahkir etmemesidir. Birbirimize çeşitli ithamlarda bulunarak bir yere varamayız. Allah’ın dini, kitabı ve Peygamberi’nin hayatı, ayan beyan, sarih bir şekilde gözümüzün önünde iken birbirimizle uğraşmak niye. Birbirimize üstünlük sağlamak çabası nedir.
Hz. Peygamber Efendimizin işaret buyurduğu gibi bir binanın tuğlaları gibi olabilmeliyiz. Eğer bunu başarabilirsek hem bu dünyada bizi kimse yok edemez, hem de Allah’ın huzurunda alnımız açık olur.