Tarihin akışı içerisinde birçok veli zat gelip geçmiştir. Bunlardan birisi de halife Hârûn Reşîd döneminde yaşamış asıl ismi Ebû Vüheyb bin Ömer Sayrafî olan Behlül Dane hazretleridir.
Yaşadığı dönemde halife Hârûn Reşîd ile aralarında geçen birçok ibretlik kıssalar mevcuttur. Bunlardan birisi de şöyle vuku bulmuştur:
Behlül Dane hazretleri bir gün Hârûn Reşîd’in evinin önüne geçmiş yerde bir şeyler yapıyor. O esnada halife oradan geçerken onu görür. Burada ne yapıyorsun, diye Behlül Dane’ye sorar. O da ev yaptığını söyler. Halife kendisi ile dalga geçerek bu adamın da her işi garip der. Behül Dane ise öyle deme, bakarsın eve bir müşteri çıkar hele ben inşaatı bitireyim der. Bu arada aralarındaki bu konuşmayı halife Hârûn Reşîd’in hanımı pencereden takip edip, onları izliyormuş. Bir yandan da Behlül Dane bir şey yapıyorsa boşa yapmıyordur. Bu dolu bir insan, bu işin altında başka bir şey olabilir, diyerek aralarına girerek, Behlül Dane’ye seslenir.
Ey Behlül o ev satılık mı? Kaç para diye sorar.
Behlül Dane bir kuruş diye cevap verir.
Hanımı bir kuruşu atar önüne ve evi alıyorum, der.
Parayı cebine koyan Behlül Dane yerdeki resmi siler. Döner gider. Olan bitene anlam veremeyen halife Hârûn Reşîd arkasından baka kalır.
Halife Hârûn Reşîd gece bir rüya görür. Rüyasında bir rehber ona cenneti gezdirir. Bir ara bir köşkün önüne gelirler, köşkü görünce hayretler içinde kalır ve bu köşkü kim, nasıl kazandı, diye sorar.
Rehber bu köşk senin hanımının Behlül Dane’ye gösterdiği teveccühden ötürü kendisine verildi, diye söyler. Halife Hârûn Reşîd büyük bir üzüntü ile hicâb duyar. Rüyasını kimseye anlatmaz. Ertesi gün yine Behlül Dane’ye rastlar. Behlül Dane yine ev yapıyordur. Bu kez eğer evi satıyorsan bana sat, der. Fiyatı kaç lira diye sorar.
Behlül Dane 50.000 altın ister.
Bunun üzerine halife, yahu dün 1 kuruşa sattığın evi bugün 50.000 altın istiyorsun. Hazineleri versek çıkartamayız bu miktarı. Bunun sırrı nedir diye sorar.
Behlül Dane bu soru üzerine ibretlik şu cevabı verir.
“Dünkü müşteri malı görmeden aldı. Sen ise gördükten sonra alıyorsun. Görmeden alan ile görerek alan bir değildir. Sen, sırrını sakladın ancak senin sırrın bize bildirildi.” Bütün mesele gaybı anlayabilmektir.
Bu olaydan çıkartılacak mühim iki ders var.
Birinci ders; iman ile ilgilidir. Mü’min söze inanır, münafık göze inanır. Yani İman, gayba imandır. Göz ile görülen her şeye herkes inanır. Onun için imanın sırrı gayba iman etmektedir. Gaibe iman edebilmek içinde feraset sahibi olmak gerekir.
İkinci ders ise; “sırrını saklarsın, kimse bilmesin” diye.
Ancak bu sır, Allah’ın onlara bildirmesiyle Allah dostları tarafından bilinebilir. Hayatımızın tamamındaki tüm sırları bilen Allah’dır. Ne kadar saklasak da eninde sonunda her sır önümüze gelir. Unutmamalıyız ki, bu sırların hepsinden hesaba çekileceğiz. O nedenle öyle bir hayat yaşamamız gerekiyor ki, kolay hesap verebilelim. Adaletten asla şaşmayalım. Hak hukuka azami derecede önem göstermeliyiz. Kimseyi incitmemeliyiz. Kimseye kem gözle bakmamalıyız. Allah’ın bize çizmiş olduğu doğru yoldan asla sapmamalıyız.
Öyle bir iman ile Allah’a bağlanmalıyız ki, her şeyin sahibinin Allah olduğu bilincinde olup, sabır, şükür, tevekkül ve fütüvvet içinde olmalıyız. İman ve sabır nimetini öyle kuşanmalıyız ki, hayatımızın her anında rehberimiz olsun.