İnsanlar gibi şehirlerinde bir ruhu vardır. Şehirler sadece binalardan ibaret değildir. Şehirleri şehir yapan da orada yaşayan insanlardır.
Geçtiğimiz haftalarda önce Manisa’da, sonrasında da Elazığ’da bir deprem oldu. Manisa’da meydana gelen depremde çok şükür insan kaybı olmadı. Maddi hasarlı bir deprem oldu. Köylerde eski yapılardan yıkılanlar oldu. Elazığ’da yaşanan ve çevre iller başta Malatya olmak üzere bir çok yerde hissedilen deprem sonucunda ise ciddi bir maddi hasarın yanı sıra can kaybı da yaşandı. Ölenlere Allah’tan rahmet, yaralı olarak depremden kurtarılanlara da acil şifalar diliyorum.
Deprem bu ülkenin bir gerçeği. Türkiye’nin Karadeniz ve Orta Anadolu hariç diğer bütün bölgeleri deprem kuşağında yer alıyor. Dolayısıyla buralarda yapılaşma yapılırken bu göz önünde bulundurulmalıdır. Binalar deprem karşısında mukavemet gösterecek dayanıklılıkta yapılmalıdır. Allah bundan sonra olabilecek deprem vb. afetlere karşı tedbirli olabilmeyi nasip etsin.
Deprem ile birlikte her zaman olduğu gibi yeniden imar planları ve şehirlerde inşa edilen binalar gündeme geldi. Özellikle de İstanbul’da yaşanabilecek olası bir deprem ile şehir ne hale gelir diye tartışmalar gündemden eksik olmamaya başladı.
Tarihin sayfalarını geriye doğru çevirdiğimizde, şehirler inşa edilirken, insanların şehirlere doğru yönelmesi ile öncelikle barınma ihtiyacı olan konutlar yapılmaya başlandı. Konutlar ile birlikte şehri sembolize eden, camiler, han, hamamlar, kervansaraylar, çarşılar ve okullar inşa edildi. Her yapılan yapı o şehre bir değer katıyordu. Şehrin dokusuna uygun bir yapılaşma öngörülüyordu. Ayrıca o şehirlerde yaşayan insanlar da şehre, kültür ve sanat yönüyle ayrı bir ruh katıyorlardı.
Bugün geldiğimiz noktada özellikle büyükşehirlerde dikilen ucube, çok katlı binalar ile şehirlerin dokusu bozulmaya başladı. Göz kirliliğinin yanı sıra olası bir tabiat olayı sonucunda büyükşehirlerin ne hale geleceği tahayyül bile edilemez oldu. O nedenle artık özellikle büyükşehirlere ihanet etmenin bir anlamı yok.
Şehirleşme ile birlikte günümüzde köyler de hızla boşalmaya başladı. Ekilip, biçilecek alanlar bomboş yatıyor. Kimse toprak ile uğraşmak istemiyor. Zira herkes işin kolayında. Kıt kanaat bile geçinecek olsa köydeki toprak yerine şehirler tercih edilir oldu. Ancak burada önemli bir noktada sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Şehir kültürü farklı. Şehirler de hayat köylerdeki gibi devam etmiyor. Şehrin kendine has kuralları var. Şehre gelen insanlar köydeki alışkanlıklarını terk etmekte zorlandılar. Şehre uyum kolay olmadı. Bu da tabii olarak beraberinde bazı sorunları getirdi.
Şehirler sadece cadde ve sokaklardan ibaret değildir. Şehirlerin kendine has bir dili ve ruhu vardır. Dünyadaki bütün şehirlere baktığımızda o şehirde yaşayan insan topluluğunun hayat felsefesi, yaşam biçimi, düşünce tarzı o şehri yansımaktadır. Bu dünde böyle idi, bugün de böyle. Onun için şehirleri inşa ederken insanların tabii ihtiyaçları da göz önüne alınmalıdır. Kültür, sanat ve sinema anlamında da şehirler ilmek ilmek dokunmalıdır. Şehirlerdeki ibadethaneler, çarşı ve kültürel mekanlar bu anlamdaki ihtiyaçlara cevap verecek doğrultuda olmalıdır. Ayrıca bu yapılar öyle estetik yapılmalı ki, şehirde farkındalık oluşturabilsin. İnsanların ruhunu karartan ve şehirleri boğan en önemlisi de ihtimal dahilindeki tabii afetlere karşı da korunaklı olabilmesi için çok katlı binalar tercih edilmemelidir. Bugün birçok şehrimizi bu mana da neredeyse kaybettik. Çok katlı binalar hem hava akustiğini etkilediği gibi hem de şehrin silüetini bozmaktadır. Şehrin ruhuna da aykırı olan bu tarz yapılaşmaya artık bir son verilmelidir. Yapılarımızı deprem vb. afetlerin yıkıcı etkisinden ne kadar koruyabilirsek o derece huzurlu olmuş olur. Ve her deprem sonucunda gündeme taşınan aynı konuları tartışmaktan da kurtulmuş oluruz.
O nedenle şehirler inşa edilirken o şehirlerde yaşayan topluluğun da talepleri dikkate alınmalıdır.
Bugün birçok ilde oluşturulmuş olan Kent Konseyleri birilerinin menfaati veya belirli düşüncedeki insanların direktifleri doğrultusunda değil, çoğunluğun uyum sağlayabileceği projeler üretmelidir. Şehri yaşanabilir kılmak için asgari birliktelikler sağlanarak hareket edilmelidir.