Geçtiğimiz hafta içinde İstanbul’un Başakşehir ilçesinde bulunan Ahmet Kabaklı İlkokulunda “Benim Kitap Kumbaram” adı altında bir mini kitap fuarı organize ettik. Bir iki gün boyunca okulda bulundum. Okula Şirin kitaplarının yazarı Birsen Ekin Özen hanımefendi söyleşi ve imzaya geldi. Program okulun kütüphanesinde icra edildi. Minik yavrularla çok güzel iletişim oldu. Doğrusu çok imrendim ve takdir ettim. Yazar Birsen Hanım özellikle çocuklarımızın doğru beslenmeleri noktasında ön plana çıkan çalışmaları var. Bu doğrultu da çocukların işlenmiş gıdalardan uzak durmaları gerektiğini vurguladı. Doğru beslenme alışkanlığı kazanmaları noktasında kulaklarına küpe olacak sözlerle onları bilinçlendirmeye gayret etti. Yaptığı söyleşiyi de çocuklar pür dikkat dinlediler. Maşallah çocukların çoğu da kitapları okuyup gelmişler. Hepsi de ellerindeki kitapları imzalatabilmek için birbiriyle yarıştı. Güzel ve anlamlı mini bir söyleşi atmosferi yaşamış olduk.
Seminer programı okulun gayet güzel dizayn edilmiş olan kütüphanesinde gerçekleştirildi. Kütüphanede bol miktarda kitap var. Bir de belli yerlere asılmış güzel sözler. Yazımızın başlığı olarak seçtiğim “gönlüne giremediğiniz kişinin kafasına giremezsiniz” sözünü de orada okudum. Beni ciddi düşünmeye sevk eden bu söz ne kadar yerinde ve mana yüklü idi.
Alman eğitimci Ernst Wiechert (1887–1950) bir tespitinde kalpleri harekete geçiren bir insanın, dünyayı da hareket ettirebileceğini ifade etmiştir. Buradan hareketle eğitim sistemi içindeki eğitimciler başta olmak üzere ülkeyi yöneten idareciler öncelikle gönüllere girmeye çalışmalıdır.
Eğitimin önemli ayaklarından biri de gönüllere girebilmek. Eğitimciler eğittikleri çocukların her birini işlenmeye hazır cevher olarak görmelidirler. Cevheri işlerken önce tanımak gerekir. Bir öğrenciyi eğitebilmek için de önce onu iyi tanımalıyız. Ailesini, kendisini, becerilerini ve kabiliyetlerini birer birer tanımak gerekir. Kendisini iyi tanıyamadığımız, kabiliyetlerini ortaya çıkartamadığımız bir bireyi de doğru bir şekilde eğitemeyiz. Bireyi iyi bir şekilde tanıyabilmek içinde öncelikle onun gönlüne hitap etmeliyiz. Gönlünü ne kadar fethedebilirsek bize olan itimadı ve sevgisi o derece artacaktır. İşte bu noktadan sonra cevheri işlemeye başlamak eğitimci içinde çok kolay olacaktır.
Bir an için geçmişe gittim. Kendi öğrencilik yıllarım hatırıma geldi. Bizim öğrenci olduğumuz yıllarda öğretmenlerimiz, bizlerin bu vatan ve millete iyi birer fert olmamız için, ellerindeki kısıtlı imkanlara rağmen müthiş bir gayret gösterirlerdi. Bugün ise maalesef imkanlar bir hayli fazla olmasına rağmen eğitimciler aynı performansı gösteremiyorlar. Bireysel menfaatlerini daha öncelikli olarak görüyorlar. Böyle olunca da bugün neden çocuklarımız doğru yetişmiyor sözü her yerde dillenir oldu. Tabi burada bütün suç eğitici veya öğretmenler de değil elbette. Birinci derecede aileler, yani ebeveynler bu konuda sorumlu. Aileler belirli alışkanlıkları aile ocağında çocuklarına vermek zorundadırlar. Bunu yapmadıkları takdirde okula başlayan çocuk eksik davranış bilgisi ile başlayacağından öğretmen çocuğu eğitmede bir hayli zorlanacaktır. Halbuki aile vazifesini tam ve doğru olarak yapmış olsa, öğretmene düşecek vazife ise sadece bilgi nakşetmek ve eksik olan davranış biçimlerini yüklemek olacaktır.
Dolayısıyla eğitimdeki birinci ve öncelikli iş gönüllere ulaşabilmektir. Eğitilecek bireyler kalbini size açabilmesi için sizin de onun kalbine giden yolu keşfetmeniz gerekecektir. Eskiler hep derlerdi; kalpten kalbe giden yol vardır. İşte bu yolu bulup, gönlünü fethetmeyi başardığımız öğrenciyi de doğru bilgi ile donattığımızda geleceğe umutla bakacak bir ışık yakmış olacağız. Yaktığımız bu ışık da, göstereceği başarılar ile dünyayı daha yaşanabilir hale getirecektir. İnsanlık alemi için faydalı işler yaparak insanlığın hayatı kolaylaştırmalarını sağlayacaktır.