Bazen çok yorgun olduğum zamanlarda yürümek benim için vazgeçilmez bir dinleniş, bir inzivaya çekiliş, kendimi bulmak için belki de herkesten her şeyden vazgeçiş halini alıyor... Gittikçe kendime doğru yol alıyorum sanki... Kendime o kadar çok rastlıyorum ki çıktığım yolda...
Ihlamur kokulu sokaklardan geçerken nasıl kaybediyorsam kendimi bizim DEREBOYU, ÇAYBAŞI olarak adlandırdığımız yerde yürürken kaybettiğim kadar da buluyorum kendimi... Siz gayet iyi bilirsiniz Spil Dağının zirvelerden çağıldayarak inen coşkun sularının, Gediz Ovasını beslemek için nasıl yol aldığını ve bu yolda yürümenin keyfini...
Sonbaharın yaza veda türküsünü duyarsınız rüzgarın ıslığında... Hele birde yağmur yağdıysa, vakit ayaza çaldıysa ve iliklerinize işliyorsa soğuk, salep içmenin zamanı gelmiştir saran yaprakların arasından geçtikten sonra rastladığınız Kır Kahvesinde... Vadiden çıkıp biraz yokuşu, çok değil 100 metre kadar, göze alabilirseniz güzelim şehzadeler şehrimi seyrederek içersiniz çayınızı, kahvenizi veya şehrimin güzelliğini...
Ben şehrimi seyretmeyi uzaklardan, sokaklarında kendimi aramayı çok severim... Kendimi aramak mı dedim... Okuduğum okulları, yaşadığım evleri, yürüdüğüm sokakları... İnsanın kendine rastlaması, kendini bulması güzeldir yeter ki arasın...
Ben ki yaşadığım yer ne kadar uzak olursa olsun mutlaka gitmeye çalışırım...
Ne kadar kendini arıyorsan bir şehrin sokaklarında, o kadar yaşanmışlığın vardır... Kendini çocukluğunu aramak, birazda sahip çıkmaktır yaşanılanlara... Hep böyle kal Manisa, bulabileyim kendimi her aradığımda...
Kalın sağlıcakla.