Son günlerde aile meselesi çok fazla gündeme gelmeye başladı. Hepimizin de bildiği gibi aile toplumun en temel mihenk taşıdır. Bu mihenk taşını yerinden oynatabilmek için her türlü oyuna başvurulmakta ve bu uğurda her yol mübah sayılmaktadır.
Bu nedenle bizler de binlerce yıllık köklü kültürümüzden, aile birlikteliğimizden gelen bilinçle sarsılmaz aile yapımızı daha güçlü bir şekilde daha nice binlerce yıla taşıma gayreti ile her zamankinden daha duyarlı bir şekilde ailelerimize sahip çıkmalıyız. Üzerimizde oynanmak istenen oyuna gelmemeliyiz. Bu büyük oyunun farkına vararak daha şuurlu bir şekilde hareket etmeli ve aile değerlerimize sımsıkı sarılmalıyız.
Dört koldan birden bir takım odaklar tarafından bilinçli bir şekilde aile yapımız tahrip edilmeye çalışılmaktadır. Yazılı, görsel ve sosyal medya bu konuda başı çekmektedir. Özellikle tv dizilerindeki ahlaksız dizi filmler ve bu dizi filmlerde konu edilen aile yapısı ise sürekli çarpık ilişkileri işleyerek ailenin dağılmasına katkı sağlamaktadır. Tv dizilerinin bu derece tahripkar yapısına RTÜK bile seyirci kalmaktadır. Basın özgürlüğü olabilir ancak bu basın özgürlüğü bizim binlerce yıllık aile yapımızın kodları ile oynamaya başladığında orada özgürlükten bahsetmek çok safça olur.
Aynı şekilde Aile Bakanlığımız da sanki ailede sadece kadın varmış gibi sürekli kadınlara yönelik kanun ve kurallar ortaya koymaya çalışarak ailede bir başka faciaya davetiye çıkarmaktadır. Özellikle çalışan kadına yapılan teşvikler ile de kadını asli vazifesi olan annelikten uzaklaştırarak çalışmaya teşvik etmektedir. Bu ise köklü aile geleneklerimizin bozulmasına zemin hazırlamaktadır. Ayrıca aile kavramı içinde kadının üstün otoritesini ortaya koymaya çalışarak, babanın rolünün bitmesi noktasında bir gayret varmış gibi algılanmakta.
Ailenin temel üç unsuru vardır. Baba, anne ve çocuklar. Bunların her birinin kendi içinde görev ve sorumlulukları bulunmaktadır. Birini diğerine üstünlük sağlatıcı çalışmaların sonu hep hüsran olmuştur. Ve olmaya devam edecektir. Özelikle ailede annenin paha biçilemez ve hiçbir şekilde değerinin ölçülemeyeceği bir görevi vardır. Oda Annelik vazifesidir. Annelik her zaman kutsal sayılmıştır. Hatta bu konuda Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Cennet Annelerin ayağı altındadır.” Bu sözü ile annelere çok fazla değer verilmesi gerektiğini vurgulamaya çalışmıştır. Bizim özlü tarihimizde de anneler hep değerli olmuş, onlara saygıda en ufak kusur bile edilmesi hiçbir şekilde hoş karşılanmamıştır. Şimdi burada bakanlığımıza bir gönderme yaparak kadının kutsal annelik vazifesini doğru ve tam olarak yerine getirebilmesi için annenin yeri evi, ocağı olmalıdır. Eğer bir destek ve bir katkı verilecek ise evde evladını vatana, millete, ülkeye, dinine ve topluma faydalı bir fert yetiştirmek için gecesini gündüzüne katan anneye verilmelidir. Annelerimize kutsal annelik vazifeleri dolayısıyla teşvikler verilmelidir. Zira anne sevgisinden, aile ortamından uzak yetişen bireyler genellikle aile ortamı sıcaklığını alamadıklarından toplumda bazı istenmeyen davranışları ve suçları işleyebilmektedirler. Öte yandan ailede alması gereken eğitimi almayanlar için o açığı kapatmak amacıyla devletin ekstra bir efor sarfetmesi gerekmektedir. İşte bu nedenle devletine ve milletine ekstra yük yüklenmesine razı olmayan aile birlikteliklerinin sağlanması için devlette teşvik edici uygulamalar geliştirmelidir. En azından ailenin tahrip edilmesine dönük her türlü faaliyetin karşısında yer almalıdır. Aileyi tahripkar faaliyetler gösteren medya ve tv dizilerine de gerekli uyarıları yapmalı ve hatta gerektiğinde cezalandırmalıdır.
Öte yandan günlerdir Kamuoyunu meşgul eden İstanbul Sözleşmesi ve LBGT’lilerin yürüyüşleri asla tasvip edilmez ve asla hoş görülemez bir durumdur. İstanbul Sözleşmesi tekrar gözden geçirilerek, milletin haklı itirazlarına kulak verilerek ivedi şekilde gerekli düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Zira bu düzenlemeler yapılmaz ise gelecekte parçalarını bile bulamayacağımız bir aile yapısı ortaya çıkacaktır.
Aile konusundaki bir diğer kanayan yara da küçük yaştaki evlilikler. Bu konuda mağdur durumda olan binlerce aile var. Ailelerin ve gençlerin razı olduğu bir şekilde evlilik nikah akdi ile gerçekleşmiş ise devlette bu konuda suistimallere çok yer vermeyecek tarzda bir esnekliğe gitmelidir. Aksi takdirde bu noktada olan birçok aile bulunmakta ve aileler perişan vaziyettedirler. Diğer yandan eğer evlilik teşvik edilmezse ve evlilik cezalandırılmaya devam edilirse maalesef nikahsız bir şekilde hayat süren bir sürü genç ile karşı karşıya kalma durumumuz ortaya çıkmaktadır. Devletin ilgili birimleri ve özellikle Aile Bakanlığı bu konuda da kapsamlı bir çalışma yaparak hukuk çerçevesinde hakların korunacağı ve aile yapısının deforme olmayacağı bir kanuni düzenleme yaparak, yarınlara temeli sağlam aile yapılarının kurulmasına katkı sağlaması gerekir.
Ailenin korunması ve aile değerlerinin yıpratılmaması konusunda devlet ciddi manada üzerine düşeni yapmak zorundadır. Aksi takdirde darmadağın olmuş aile yapıları bugün de, gelecekte de devlete sorun olmaya devam edecektir.