30.06.2019 / 07:55
31 Mart yerel seçimlerinin ardından bir takım şaibeler gerekçe gösterilerek iktidar partisi olan Ak Parti’nin talebi üzerine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi YSK tarafından iptal edilmişti. İptal edilen seçimin ardından 23 Haziran Pazar günü İBB seçimi yenilendi. Yenilenen seçim sonucunda 31 Mart’ta iptal edilen oyların sayımı ile 13.000’e kadar inen oy farkı maalesef 800.000 civarına çıkmış oldu. Belki de hiç kimsenin tahmin edemeyeceği bir fark yaşandı.
Öncelikle bu kadar fark neden oluştu. Onu irdelemeye çalışalım. 31 Mart sürecinde seçime katılan partiler ittifak kurarak seçimlere katılmayı yeğlemişti. Bir tarafta MHP-Ak Parti ittifakı “Cumhur ittifakı” olarak yer aldı. Diğer tarafta ise İYİ Parti ile CHP ittifakı onları destekleyen bir de HDP ile birlikte oluşan “Millet ittifakı”. Doğal olarak yeni sistem ile birlikte tek başına güçlü bir yapı oluşmayınca partiler mecburen ittifak yapmak durumunda kaldılar. Daha önceki parlamenter sistemdeki koalisyonların bir başka şekli ittifaklar olarak zuhur etmiş oldu. Cumhur ittifakı kanadındaki iktidar partisinin seçim süreci boyunca millet ittifakına zillet, illet vb. gibi kavramlar ile sürekli ithamda bulunması ve yine seçimin Beka Sorunu ile genel seçim havasına sokulmak istenmesi toplum tarafından ve seçmen tarafından olumlu karşılanmadı.
23 Haziran’da seçim yenileme sürecinde ne hikmet ise Beka konusu hiç ama hiç gündeme taşınmadı. Sanki Beka sorunu sihirli bir değnek tarafından çözülmüş gibiydi. Sanki biraz taktik değişimine gidildi. Ancak bu seferde başka yanlışlara imza atıldı. Bir önceki seçimlerde Beka Sorunu sürekli gündeme getirilerek HDP ile işbirliği içinde olan bir ittifak ülkenin geleceği için tehdit olarak algılatılmaya çalışılmıştı. Sonrasında HDP’nin direktif aldığı veya yönlendirildiği İmralı’ya gözler çevrildi. İmralı’daki Abdullah Öcalan’dan bir umut ışığı beklenir oldu. Bu da tabii ki hem Ak Parti’nin kendi seçmeni hem de MHP tarafında ciddi rahatsızlıklara sebep oldu. Beka sorunu ile gündem oluşturmaya çalışılırken birden Beka Sorunun kaynağından umut beklenmesi seçmen tarafından olumsuz tepki ile karşılandı.
Bir diğer konuda Ak Parti kurulduğu günlerden bu yana hep mazlum, fakir, garip ve kimsesizler güruhu diye tanımlayacağımız insan kitlelerinin yanında yer aldı. Bunlara yönelik politikalar geliştirmeye çalıştı. Ancak son 2014 Belediye seçimlerinden bu yana gerek belediyelerde gerekse merkezi hükümette kendisini iktidara taşıyan bu kitlelere tabiri caiz ise sırtını dönmeye başladı. Bu da seçmenin büyük çoğunluğunu teşkil ediyordu. Millete hizmet yapılmıştı. Milletin hayatı kolaylaştırılmaya çalışılmıştı. Ancak millete tepeden bakmalar, küçümser tavırlar. “Siz nasıl olsa bize oy vermeye mahkumsunuz” der gibi davranmalar millette olumsuz tepkilere sebep oldu.
Yine bir diğer önemli mevzu da Ak Parti seçme ve seçilebilme yaşını 18’e kadar indirdi. Bu gençlerin dünyası bizim ile aynı değildi. Gençlerin dünyasına girebilme yönünde de politikalar geliştirilemedi. Özellikle Partide Gençlik Kolları’nda görev yapan gençler yeni bir burjuva temsilcisi gibi olmuş idiler. Partide görev alan bu gençlerin bu şekildeki tavır ve davranışları, halkın büyük çoğunluğunun aristokrat yapıya karşı olduğu, zor şartlarda geçinerek çocuklarını bu zor şartlara rağmen büyütmeye çalıştıkları bir durumda hem büyüklerden hem de gençlerden büyük tepki topladı. İşte kendilerini iyi anlayamadığımız ve seslerine kulak veremediğimiz bu gençlik, (bu gençliğin büyük bir kısmı sağ seçmenin, muhafazakar yada bir başka deyişle inanan insanların evlatları) gidip CHP’ye oy verme gibi bir durum ile karşı karşıya kaldı. İşin bu boyutu da özellikle ele alınıp incelenmesi gerekiyor. Halbuki Cumhur İttifakı adayı Sayın Binali Yıldırım gençlere dönük bir çok proje açıklamasına rağmen gençleri “onlar benim kankam” diye tanımlayarak kendilerine yakınlığını vurgulamaya çalışmasına rağmen bu tavır bile gençler tarafından kabul görmedi.
Bir başka önemli sorun da 25 yıldır İstanbul’daki yönetim şehircilik anlamında iyi bir sınav veremedi. Bu konu zaman zaman kendileri tarafından da dile getirildi. Biz bu şehre ihanet ettik tarzında açıklamalar yapıldı. Şehirdeki çok katlı binalar ve bu çok katlı binalar ile oluşan site hayat tarzı ile millet birbirinden koptu. Komşuluk, yarenlik gibi durumlar ortadan kalktı. Böylece toplum da birbirinden habersiz hale getirilmiş oldu.
“Perşembenin gelişi Çarşambadan belli olur” diye bir tabir var. 23 Haziran sonuçlarının bu şekilde sonuçlanacağı 31 Mart seçiminin iptal edilmesiyle belli olmuştu. Önemli olan şimdi, bu sonuçlardan ders çıkartarak gelecekte aynı hataları yapmamaya çalışmak. Zira bu millet hizmete önem verdiği gibi kendisine değer verilip verilmediğine de bakıyor. Rahmetli Demirel’in bir sözü vardı; “Ben bu ülkede 6 kere gittim 7 kere geldim” derdi. Millet istediği zaman seni iktidara taşır istediği zaman iktidardan alır. Biz bu millete 100 yıldır yapılmayanları yaptık, diye övünmek ile bu işler olmaz. Bu övünç iyidir. Ancak bu millette yapılan hizmetleri başa kakmak da doğru değildir. Yapılan bu hizmetler bu milletin kaynaklarıdır. Bu milletten alınan kaynaklar bu millete tekrar hizmet olarak geri tevdi edilmiştir. Yani bir lütuf olarak lanse edilmemelidir.
Hatalardan ders alarak önümüze bakmalıyız.