Sevgili Okuyucularım;
Geçtiğimiz hafta bu köşemizde 31 Mart’ta yapılacak olan mahalli seçimler üzerine bir değerlendirme yapmıştık. Kaldığımız noktadan değerlendirme yapmaya devam edeceğim.
YSK’nın belirlediği seçim takvimine göre 19 Şubat itibariyle mahalli seçimlerde aday olan Belediye Başkanları ile birlikte yerel parlamento olarak kabul ettiğimiz Belediye Meclis Üyeleri adayları da YSK’ya teslim edilmiş oldu. Bütün Türkiye sathında heyecanlı bekleyiş de sona ermiş oldu.
İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa gibi Büyükşehirleri gibi Türkiye’nin dört bir bucağından insanlar yaşamakta. Haliyle meclis üyelikleri adaylıklarında bu büyükşehir kapsamındaki büyük illerde herkes kendi hemşerisini aday olarak görmek istiyor. Türkiye siyasetinin bir kısır döngüsü olan bu mikro milliyetçilik, maalesef seçimler üzerinde etkili oluyor. Zira seçimden sonra belediyelerde herhangi bir işi olan kişiler öncelikle belediyelerde bir hemşerileri var mı, ona bakıyorlar. Kendi işlerini hemşerileri üzerinden yürütmek istiyorlar. Aslında buna hiç gerek kalmayacak bir sistemin oturtulması lazım. Ancak ne hikmetse bizim gibi ülkelerde bu hemşericilikten bir türlü vazgeçilemiyor. Ayrıca kamu kurumunda herhangi bir işin var ise araya bir tanıdık koydurtmadan işini yaptırabilme imkanı zor olmasa da kolay da olmuyor. Bu nedenle toplumda yerleşen kanı da araya mutlaka birilerinin koydurtma yönünde. Artık yeni Cumhurbaşkanlığı sistemi ile birlikte belediyelerde ve belediyecilikte ciddi bir çığır açılması lazım. Bürokratik yapı azaltılmalı ve toplumun haklı meşru talepleri hızlı bir şekilde karşılanmalıdır.
Seçim gününe kadar sahada kıyasıya bir yarış yaşanacak. Bunu hep birlikte takip edip gözlemleyeceğiz. Adaylar bulundukları bölgelerde projelerini ve yapacağı hizmetleri seçmenler ile paylaşacak. Türkiye’de belediyecilik alanı artık klasik belediyecilik hizmetlerini aştı. Belediyecilikte daha çok kültürel ve sosyal belediyecilik ön plana çıkmaya başladı. Bundan dolayı daha donanımlı ve uygulanabilir projeleri olan adaylar bir adım önde olacaklar. Bir çok bölgede parti tabanı yerine Parti Genel Merkezleri tarafından belirlenen adaylar ve tepe noktasının dayatması ile aday gösterilen kişilerin kendilerini kabul ettirebilmeleri biraz zor olacak. Zira seçmenler daha çok içlerinden ve ulaşılabilir kişileri görmek istiyorlar. Büyükşehirlerde Belediye Başkanlarına ulaşabilmek hayli zor. Çoğu zaman başkanı bir kenara koyalım, bir birim müdürü ile bile görüşmek hayli zor. Devreye bir sürü insan koymadığın takdirde derdini anlatacak ve derdine çözüm getirecek kimseyi bulamıyorsun. Bundan dolayı Belediye Başkanının ve ekibinin ulaşılabilir olması bugün arzu edilen en büyük özellik. Seçmenler sadece seçim atmosferinde sırtı sıvazlanan, kendisine değer verilen bir anlayış istemiyor. Sosyal Belediyeciliğin öne çıktığı bu dönemde artık Başkan şehrin ve seçildikleri bölgenin “patronu” ve yakın ekibi “emir eri” gibi olmak yerine hizmetkarı şeklinde olmalıdırlar. Burada önemli olan bir diğer mevzu da yapılan hizmetlerin yerinde denetlenebilir olması. Bunun içinde Refah Partili belediyelerde 94’lü yıllarda yapılan “SeçDe” yani seçtiğini denetle projesi de büyük önem arz ediyor. Belediye başkanı ve ekibi her yaptığı icraatların sonucunda hesap verebilir olmalıdır. Burada hesap vermekten kasıt kendisini ifadeye çekmek değil, icratlarının daha iyi, daha yaygın ve daha şeffaf olmasını sağlamak. Hizmetlerin daha doğru bir şekilde yapılmasını, kaynakların şeffaf ve rantabl kullanılması adına denetlenmesi, kendisine oy vermiş veya vermemiş olsun başkanlığını yürüttüğü il veya ilçede herkese karşı eşit ve tarafsız olaması sağlanmaya çalışılmalıdır.
2019 Mart Mahalli seçimleri Türkiye için adeta bir dönüm noktası niteliğinde, bu nedenle çok büyük önem arz etmektedir. Ümit ediyoruz ki, Türkiye’yi yerel anlamda da bir sıçrama yaptıracak sonuçlar elde ederiz.