Sevgili Okuyucularım;
Aile hepimizin de bildiği gibi anne, baba ve çocuklardan oluşmaktadır. Günümüzde “çekirdek aile” diye tanımladığımız bu aile yapısının nasıl bir oyun içinde yok olmaya doğru sürüklendiğini irdelemeye gayret edeceğim. Bizim gibi doğu toplumları ve özellikle de Müslüman devletlerin aile yapısı belki daha 100 yıl öncesine kadar ataerkil bir yapıda idi. Yani aile ocağında bir dede bir de nine bulunmakta idi. Bu büyükler torunlarına hatıratlarını, hayat hikayelerini anlatarak onları hayata hazırlar, hayat tecrübesi kazandırmaya gayret ederlerdi. Toplumun büyük çoğunluğu da tarım ve hayvancılık ile uğraştığından dolayı ailenin bütün bireyleri üretim sürecinde tarlada beraber çalışırlardı. Sanayi Toplumu ile birlikte tarımdan ve topraktan uzaklaştıkça önce aile bireyleri ataerkil olmaktan çekirdek aile olmaya doğru bir yol ayrımına girdi. Artık günümüzde tamamen aile, çekirdek aile konumuna geldi. Batı dünyasına ayak uydurmak adına hızla aileler küçüldü. Ancak yine de aile samimiyeti içinde baba ev dışında işe giderek ailenin maişetini temin etmeye çalışırken anne ise evde, ev hanımı rolüyle çocukların yetiştirilmesi ve sıcak bir aile yuvası içinde büyümeleri için çaba sarf ederdi.
Ancak son yüzyılda adı Aile olan Bakanlığın öncülüğünde aile bireyleri topyekûn ele alınması gerekirken kadının özgürlüğü diye bir şey tutturularak kadının çalışarak kendi özgür hayatına kavuşması gerektiği vurgusu yapıldı. Bu doğrultuda birçok yasalar çıkartıldı. Kadın istihdamını arttırabilmek için hummalı bir gayret içine girildi. Halbuki İslam dininin mantığı içinde kadın sokağın ve çarşının değil evin hanımı olması yönünde idi. Elbette kadınların çalışma hayatında belli noktalarda yer alması gerekebilir. Bunda çok bir mahsur da yok. Lakin her yerde kadın istihdam edeceğiz diye kadını evin dışına çıkartarak asli vazifesi olan çocuklarını yetiştirmek olmaktan çıkardık. Kadının çalışma hayatına dahil olması ile çocukların büyütülmesi ve bakılması için ailelerin imdadına kreşler yetişti. Anne sıcaklığından uzak ortamda yetişen çocuklarda ailenin sevgi ve muhabbetinden annenin kendilerine vereceği değerlerden uzak kalmış oldu. Gelinen bu noktada ailede her birey kendi özgürlüğünü sağlamak için bir gayret içine girer oldu. Yeterli aile sevgisi alamayan çocuklar da biraz büyüdüklerinde kendi başlarına hayat sağlayabileceklerini zannetmeye başladılar.
Ailede anneyi sokağa çıkarmak yine Batı’nın bize kurduğu tuzaklardan biri. Ne hazindir ki, Aile Bakanlığı da ailenin bütünlüğünü ele alacağına ailede yalnız kadın varmış gibi kadına dönük faaliyetler içine girmesiyle çekirdek ailenin içine de bir dinamit koyulmuş oldu. Son zamanlarda birçok şahıs, yazar ve konunun uzmanı kişiler bu konuya dikkat çekmeye çalışıyorlar. Lakin kendi bildikleri daha değerli olan yöneticiler bu konuda duyarsız ve kendi bildiklerini yapmaya da devam ediyorlar. Aile kurumu dağılır yada aile kurumu vazifesini çok iyi yapamaz ise, devlet de ailelerden oluşan bir topluluk olduğuna göre, aile dağılma sürecine girdiğinde devletin dağılma süreci de başlamış olacaktır. Doğu toplumlarında çok hassas bir şekilde korunmaya çalışılan ve İslam ile de müşerref olunduktan sonra daha fazla değer bulan aile kurumuna 500 yıl önce Hz. Peygamber Efendimiz de vurgu yaparak şu meşhur Hadis-i şerifi ile dikkat çekmeye çalışmıştır. “Evleniniz, ben Ümmetimin çokluğu ile övüneceğim.” Fakat günümüzde maalesef Aile Bakanlığı’nın “kadını özgürleştirme projesi ve şiddete karşı kadını koruyacağım” diye neredeyse kadının toplumda değerini gereğinden fazla abartarak ön plana çıkartması sonucunda, özgürlüğünü elde eden çalışan kadınlarını bir kısmı evlenme taraftarı olmuyor. Yada geç evliliğe adım atıyor. Baştan şartlanmışlık ile başlayan birçok evlilikler de çok kısa sürede boşanma ile nihayete eriyor.
Aile kurumunun kuruluşunda, kadının ve erkeğin hakları eşit bir şekilde ortaya koyulması gerekirken maalesef bir taraf ağır basınca sıkıntılar baş gösteriyor. Bu erkeğin baskın olması içinde geçerlidir. İlla bir tarafı üstün yapacağız diye bir gayret içinde olmamalıyız. Ancak şu da bir gerçek ki, ailede annenin görevi erkekten daha kutsaldır. Bunu Hz. Peygamber Efendimiz bir hadis-i Şerifinde şöyle dile getirmektedir; “Cennet Annelerin ayağı altındadır.”
Anne topluma sağlam karakterli, şuurlu, vatanperver nesiller yetiştirebilmek için gayret göstermelidir. Bu da annenin dışarıda değil evde olması ile mümkündür. Ailenin güçlenmesi için ve topluma daha yararlı bireylerin yetişmesi için bu elzemdir. Buradan yola çıkarak Aile Bakanlığı ev hanımlarına daha bir özen göstermeli onların hak ve hukuklarını korumalıdır. Hatta ev hanımları, devletin çatısı altında çok cüzi bir katkı ile Sigorta kapsamında olmaları sağlanmalı yine yaşlı, özürlü, engelli vb. kategorideki kişilere nasıl yardımda bulunuyorsa evinin hanımı olup çocuk yetiştirme konusunda hassas olan ev hanımlarına az da olsa bir ücret ödenmelidir. Sadece çalışan kadını teşvik amacıyla ödemeler yapılmamalıdır. Aile kutsiyetimizin korunmasına Aile Bakanlığı da öncülük etmelidir. “Aile fonu” diye bir fon oluşturulup buradan bu destekler sağlanabilir. İstenildiğinde birçok şey için fonlar temin edilebiliyorsa bu da yapılabilinmelidir. Ailenin kutsiyetine helal gelmemesi ve sağlam dirayetli nesiller yetişmesi için herkes üzerine düşeni hakkıyla yerine getirmelidir. “AB’ye uyum sağlayacağız” diye getirilen yasalar ile Aile kurumu gittikçe bitirilmeye çalışılıyor.
Diğer bir sıkıntıda yeni nesiller açısından çok duyarsız, hazırcı, tüketici ve üretmek istemeyen bir nesil yetişiyor. Bu nesillerin böyle yetişmesinde birinci sorumlu aile, sonra eğitim sistemi ve en nihayetinde toplum. Toplumu da medya yönlendiriyor. Dolayısıyla yasa çıkartırken çok boyutlu düşünülmeli ve bizim örf anane, gelenek ve inançlarımıza uyumlu olup olmadığına bakılmalıdır.