Sevgili Okuyucularım;
Geçen haftalarda bize ayrılan bu köşede “Yeni Dönemden Beklentiler” başlığı altında özellikle önem arz eden Milli Eğitim ve Ekonomi üzerine bazı konulara değinmiştim. Yine başlığımız altında bu yazımızda da adalet, sağlık ve tarım konularında beklentilerimiz nelerdir onları anlatmaya çalışacağım.
“Adalet” konusu da önemli konuların başında gelmektedir. Ecdadımız Osmanlı ve İslam’ın 3. halifesi Hz. Ömer adalet konusuna ayrı bir titizlik göstermişlerdir. Zira adaletin olmadığı yerde başka şeyler aramak zordur. “Adalet Mülkün Temelidir” ifadesi de bunu açık bir şekilde özetlemektedir. Tabi burada adalet mevzusunu işlerken sadece mahkemelerin adil bir şekilde yargılama yapmalarını ifade etmiyoruz. Özellikle kamuda istihdam konusunda adil davranabilmek başlı başına bir iştir. İşin uzmanı ehliyet ve liyakati olan kişiler adalet üzere atanmalıdırlar. Kayırmacılık müessesine artık ciddi darbe vurulmalıdır. Adil olunduğu sürece ve hak yenilmediği müddetçe hem Allah’ın rızası kazanılmış olur, hem de göreve getirilen kişiler işlerini bihakkın ifa etmek için bütün gayretlerini ortaya koyarlar. Adil olabilmek gerçekten zordur. Bir hükümdardan, bir yöneticiden beklenen ilk davranış da adalet üzere hareket etmesidir. Kamudaki görevlendirilmelerin ve yapılan görevlendirmeler sonucunda göreve gelen yöneticiler işleri adalet üzere yaparlarsa Allah’ın izniyle bizi hiçbir güç yıkamaz. Ama adil davranmadığımız müddetçe de hem Rabbimizin gadabını üzerimize çekmiş olur, hem de halkın tepkisini almış oluruz. Halkta bir güvensizlik hakim olur. Yeni dönemde idarecilerimizden ve yöneticilerimizden adalet üzere olmalarını bekliyor ve bu konuda adil davranışlar sergilemeleri için kendilerine dualar ediyor olacağız.
Diğer önemli bir mevzuda hiç şüphesiz “tarım”. İlkokul çağlarından beri okullarda ders kitaplarında bize öğretildi. Türkiye tarım ve hayvancılıkta ön plana çıkan bir ülke. Geniş araziler, münbit toprakların bulunduğu ovalar ve bu ovaları besleyen nehir, ırmak, çay dere ve bir çok su kaynağı ile son zamanlarda yapılan göletler ve barajlarda bunlara ilaveten yeni su kaynaklarımız olarak mevcuttur. Yani kısacası sulama noktasında da elimizde yeterince kaynak bulunmaktadır. Bütün bu imkanlar var, ancak ne yazık ki, ekilebilir arazilerimizin birçoğu ekilmiyor, yada yanlış ürünler ekiliyor rantabl sonuçlar alınamıyor. Bir kere ekilebilir arazilerin analizi çok iyi yapılmalıdır. Hangi bölge de hangi ürünler ekilirse daha çok verim elde edilir, bunlar tek tek tespit edilmelidir. Yine tarım faaliyetini insan gücünden ziyade teknoloji ile bütünleşik sanayi tarımı yapar hale getirmeliyiz. Ancak ne acıdır ki, ekilebilir arazilerin olduğu bölgelerdeki nüfus hızla büyükşehirlere kayınca bu araziler ekilmekten vazgeçildi. Sadece bu da değil. Tarım faaliyeti içinde olan çiftçiler girdi maliyetlerinin yüksekliği neticesinde hızla tarımdan uzaklaşır hale geldi. Bunun yanı sıra tarım faaliyetleri ile uğraşan kesimin birçoğu da emekli maaşı alır konumda olunca “nasıl olsa bir gelirim var artık, ne diye çalışayım” düşüncesini sergiler oldular.
Burada tarım bakanlığı Anadoluda hala yaşayan örnekleri olan Tarımsal Kooperatifleşmeyi ön plana çıkartmalı ve de teşvik etmelidir. Bütün Türkiye sathına bunu yayarak üretilen bütün ürünleri kooperatif mantığı çerçevesinde ürettirip pazara sunulması hatta ihracatının yapılması noktasında profesyonel yapılar teşekkül ettirilmelidir. Bugün maalesef arazilerin bir çoğu miras yoluyla da bölününce üretici konumundaki çiftçiler girdi maliyetleri yekunda yüksek kalınca bu ekilebilir arazileri ekip ekmeme noktasında tercih kullanır hale geldi. Bu konuda bakanlık bünyesinde çalışan ziraat mühendisleri ile önce ekilebilir arazilerde nelerin üretilmesi daha rantabl bunun fotoğrafını çıkartmalıdır. Sonrasında da “bir elin nesi var, iki elin sesi var” paralosu ile hareket ederek birlikler, kooperatifler ve şirketler kurulması noktasında öncülük edilmelidir. Bütün bu yapıları teşekkül ettirdikten sonrada tarafsız ciddi bir denetime tabi tutmakta gerekir. Ülkemiz gerçekten 7 bölgesindeki ayrı güzellikler ile adeta bir cenneti andırmaktadır. Dört mevsimin yaşandığı ülkemizde her türlü meyve, sebze, bitki üretimi ve tarım faaliyeti yapılabilmektedir. Bu avantajlı yönlerimizi kullanarak dünyanın önde gelen tarım ürünleri üreticisi ve ihracatçısı konumuna gelebiliriz.
Son olarak bu yazımızda sağlıktan beklentilerimize değineceğim. Sağlık alanında çok güzel şeyler yapıldı. Hemen hemen her ilimizde o ilin ihtiyaçlarına cevap verebilecek sağlık kuruluşları yapıldı. Ancak bakanlığın birinci önceliği toplumun hastaneye işinin düşmemesini sağlamak olmalıdır. Bunun yolu da gıda tüketimi ve doğru beslenmeden geçmektedir. Öncelikle toplum doğru beslenmeye yönlendirilmeli, bu konuda çalıştaylar, toplantılar yapılarak halk bilinçlendirilmelidir. Yine okul çağındaki çocuklarımız da bu konuda daha bir bilinçli hale getirilmelidir. Doğru beslenmeden sonra da olur olmaz ilaç tüketimini durdurmak gerekir. Mümkün mertebe en az ilaç kullanılan bir hayat felsefi geliştirilmelidir. Hekimlere ilaç yazma noktasında belirli kıstaslar getirilmelidir. Hastalar bilinçlendirilmeli, sağlık açısından en doğru karar verildiği sürece en az ilaç kullandıran hekimin daha iyi ve doğru iş yaptığı vurgulanmalıdır. Bugün evlerimizi biri dolaşsa ve kullandığımız ilaçları toplasa lüzumsuz ve birçoğu kullanılmadan son tüketim tarihi gelmiş binlerce ilaç ile karşılaşılacaktır. Mümkün olan en az ilaç kullanımı konusunda gündemler oluşturulmalı ve ilaç sektörüne insanlar kurban edilmemelidir. Yine sağlık sektöründe ülkemizde bolca kaynağı olan termal sulardan doğru bir şekilde istifade edilmesi sağlanmalıdır. Ayrıca Fitoterapi yöntemi yaygınlaştırılmalı ve toplum mümkün olduğunca kimyevi ilaç kullanımından uzak tutulmalıdır. Sağlıkta geleneksel tıp ile modern tıp bütünleştirilmeli, tedavi yöntemleri her ikisinde de doğru bir şekilde uzmanlarca yapılması sağlanmalıdır.
Sağlıklı nesiller yetiştirmeli ülkenin enerjisi boşa harcanmalıdır.
Kalın sağlıcakla.