Başkalarını eleştirirken çok acımasız olabiliyoruz, ama kendimize gelince maalesef…
Söz konusu başkalarıysa, hele hele hoşlanmadığımız ya da bir çıkar elde edemediğimiz biriyse, ağzımızdan çıkanı kulağımız duymadan, mangalda kül bırakmadan, dilimizi ısırmadan, acımadan vur babam vur! Bel altı, bel üstü hiç farketmez..
Siyasetçiler şöyle, vekil adayları böyle.. Onun ‘o’su var, bunun ‘bu’su var..
Siyasetçiler çok kötü de, toplum çok mu iyi?! Biz, çok mu iyiyiz?
Kendi menfaatlerine hizmet etmediği için hedeflerine koyduklarıyla ilgili hep haksızca aleyhte konuşanlar, işini düzgün yapmayanlar, yalan söyleyenler, akşama kadar gıybet edenler, menfaatleri gereği dalkavuklukta sınır tanımayanlar, verdikleri sözü tutmayanlar, amacına ulaşana kadar her çirkinliği mübah görenler, Allah’tan hiç korkmadan iftira edenler, Hakk’ı hakim kılmak için getirildikleri makamlarda hiç bir irade ortaya koymayanlar, bir eser bırakmayanlar, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyerek haksızlıklara ses çıkarmayanlar, komşusunu hukukunu gözetmeyenler, insanlara, sözleriyle, davranışlarıyla eziyet verenler, rakiplerine ya da hased ettiklerine entrikalarla operasyon çekenler çok mu iyi, söyleyin Allah aşkına?!
Üç aşağı, beş yukarı, biz bize benzeriz. Bunu gözden kaçırmayalım.
Hep siyasilere yükleniyoruz. Tek başına siyasetçi ne yapabilir? Siyasetçi bu toplumun bir parçası değil mi? Unutmayın, siyasetçiyi toplum o hale getiriyor, bizim aynamız onlar.
Siyasetçiyi beğenmiyorsak, öyledir-böyledir diyorsak, kendimize bakacağız!..
Bürokratın, devlete-millete hizmet yerine, ikbalinden ve daha üst makamlara zıplamaktan başka hayali yoksa, iş adamları, yatırımcılar, teşviğin hepsini sadece ben götüreyim, vergiden bana ne, istihdamdan bana ne, ülkenin kalkınmasından bana ne, ben daha zengin olayım hesabı yapıyorsa, STK ların yöneticileri ve hizmet edenleri, bu yapıları, milletin aziz evlatlarına, istikbalimize ve Din-i Mübin’e hizmet etmek yerine, ikbal ve menfaatleri için birer basamak ya da FETÖ’den arınma sığınakları olarak görüyorlarsa, toplumda yaşayan insanlar, sadece ekonomik konfor ve lüks hedefine, yorulmadan, emek vermeden, haram-helal gözetmeden ulaşma peşindeyse, siyasetçinin ne suçu var?!
Tencere yuvarlanır, kapağını bulur!
Siyasileri eleştirdiğimiz kadar kendimizi de eleştireceğiz. Sadece kendimizi değil, bürokratları, işadamalarını, medyayı, stk ları.. Öyle övünerek ya da sadece siyasetçileri eleştirerek görevimizi yapmış sayılmayız.
Başımızdakiler değişince, biz de değişmiş olmayız! Biz değiştiğimiz zaman, başımızdakiler değişir.
Asıl değişmesi gereken biziz, biz! Asıl eleştirmemiz gereken kendimiziz!
Hem kişisel nefsimizi hem de kendimizi ait gördüğümüz bütün “tüzel nefislerimizi” de eleştirel bir bakış açısıyla objektif olarak sorgulamamız gerek! İşlerimiz ve sözlerimiz, inançlarımıza, evrensel ahlaka, fıtratımıza, yapmamız gereken asıl vazifemize ve varoluş sebeplerimize, bakalım ne kadar uygun?!
Siyaseti, bürokrasisi, STKsı, medyası, sermayesi, vatandaşı hiç kimseyi ayırmadan söylüyorum; bunların çoğu (istisnaları hesaba katmazsak) diğerine hiç “güzel örnek” olmuyor! Herkes birbirini, amacına giden yolda kullanacağı bir argüman olarak görüyor.
Genel anlamda, hayırda yarışmıyoruz O yaptı, ben de yapayım, onun var, benim niye olmasın diyoruz! Ne kadar çok şikâyet ediyoruz, ne çok şey istiyoruz.
Kimse halinden memnun değil. Hani, sabredenlerden, şükredenlerden olacaktık. Hani, başımıza bir musibet geldiğinde, Allah’a sığınarak kendi nefsimizi hesaba çekecektik. Hani rızkımızı kazanırken, haramı helali hassas teraziyle tartacak, verdiğimiz sözde duracak, “hep bana hep bana” demiyecek, yakınlara bakacak, fakirin hakkını ve yetimleri gözetecektik, hani?!
Farkına bile varmadan hızla dünyevileşiyoruz!
İnsani ahlakımız, ticaretimiz, görevlerimiz, aile yaşantımız, çocuklarımızla ilgili bazı şeyler, olması gibi gitmiyor. Maddi dünyadaki iyileşme, manevi alandaki tekamülümüzden daha önde gidiyor.
Toplumu oluşturan fertler olarak, bir işin ehline verilmesini değil hep kendimize verilmesini istiyoruz. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, menfaatlerimiz zarar görmesin diyerek susuyoruz, mazlumdan yana olup, zalime karşı çıkmıyoruz.
Hani zalim, babamız da olsa, mazlum, düşmanımız da olsa, adaletten sapmayacaktık!
Hani adaletten sapmayacaktık!
Başımızda gelen felaketler, kendi ellerimizle işlediklerimiz yüzünden, kendi hata, zaaf ve yanlışlarımızın sonucu. Kendi tutarsızlıklarımız, haksızlıklarımız yüzünden!..
“Biz, ‘Allah (cc)’ın ipi’ ni bıraktık, Allah (cc) da bizim ipimizi bıraktı!”
Ve biz, kendi hakkımızdaki hükmümüzü değiştirmeden Allah (cc), bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek!..”
Bağışlanmamıza, dosdoğru, güzel ahlak sahibi ve istikamet üzere olmamıza vesile olması temennisiyle, BERAT Kandilinizi tebrik ediyor, sizlere bu dünyada ve ahirette hayırlı ömür, iyilik, selamet ve afiyet diliyorum.
Dua eder, dua beklerim.
Allah'a emanet olunuz.