Türkiye’nin yakın tarihinde siyasal ve sosyo-ekonomik bakımdan en acımasız sonuçlar doğuran 28 Şubat postmodern darbesinin üzerinden 21 yıl geçti.
28 Şubat 1997 yılında 9.5 saat süren Milli Güvenlik Kurulu toplantısıyla başlayan post modern darbe süreci, Başbakan Prof Dr. Necmeddin Erbakan’ın istifasıyla sonuçlanmıştı.
28 Şubat darbesine ilişkin 103 sanık hakkında, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren düşürmeye ve devirmeye iştirak” suçlaması ile Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan ve yaklaşık 5 yıl süren davanın sonunda Çevik Bir, İsmail Hakkı Karadayı, Halil Kemal Gürüz, Çetin Doğan’ın da arasında bulunduğu 21 sanık hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Mahkeme, indirime giderek cezayı müebbet hapis cezasına çevirdi. Hükümlüler adli kontrol şartı ile tutuklanmadılar. Böylece 1000 yıl denecek olan süreç sonuçlandı.
Dünkü 28 Şubat davası kararı ile darbecilik, hem darbe heveslilerinin kursağına hem de bu ülkenin yakın tarihinin karanlık dehlizlerine gömülmüş oldu.
Her ne kadar bu ceza, beklentilerin çok altında da olsa da, darbecilere darbe indirilmiş olması, kamu vicdanını kısmen de olsa rahatlamıştır.
Yakın tarihimizde bilinen 31 Mart Vakası’nın yıldönümünde, 28 Şubat Davası’nın kararının verilmiş olması, ilginç bir rastlantı(!) oldu.
“Post modern darbe” demişlerdi. Bugün mübbet yiyen o kirli sürecin kibirli darbecileri tarafından bin yıl süreceği gururla ifade edilen 28 Şubat darbesinde alınan kararlar, on yıl içinde ortadan kalktı.
28 Şubat süreciyle, milletin özgür iradesinin iş başına getirdiği Prof Dr. Necmeddin Erbakan’ın (Allah rahmet etsin) başbakanlığındaki 54. Hükümet, “irtica” gibi kaba, sıradan, gülünç bir gerekçe ve militarist bir baskıyla görevden uzaklaştırılmıştı.
Denk bütçe, havuz sistemi, değişen pozisyonlara göre emekçi ve emeklilere yüzde 100’lerden yüzde 300’lere varan zam, yatırım programları gibi konularda hızlı atılımlar yapılıyorken önü kesilen Türkiye, hızla siyasi, ekonomik kriz ortamına sokulmuş, kısa zamanda bankaların içi boşaltılmış, çalışanların maaşını bile ödeyemeyecek duruma gelmesi gibi sebeplerle IMF’den borç ve kredi istemek durumunda bırakılmıştır.
Kimi yüksek rütbeli paşalar, batırılan ya da hortumlanan bankaların, holdinglerin yönetim kurullarında yüklü maaşlarla istihdam edilmiş, yerli sermaye hızla yurt dışına çıkmaya başlamış; ekonomi, para, faiz, döviz, enflasyon ve zam sarmalında savrulmuş, reel anlamda yüzde 100’leri aşan devalüasyonla ülke zenginliği bir gecede yarıya inmişti.
Gecelik yüzde 7.500’lere varan faiz oranları, hızla artan ve toplanan tüm vergi gelirleri ödense bile karşılanamayan borç stokları, bunaltan zamlar, üretimde ve piyasalarda durgunluk, iflaslar, esnaf yürüyüşleri, Türkiye’nin peş peşe ortalama yüzde 10 seviyelerinde küçülmesi, tamtakır bırakılan hazine...
Bütün bu olanlar ‘Çağdaş Türkiye’ göz boyamasıyla yapılan 28 Şubat askeri vesayet rejiminin sonuçlarından sadece birkaçı..
28 Şubat, asıl operasyon merkezi dışarıda olan odakların, hainlik ve alçaklıkta sınır tanımayan ahlaksız, acımasız, duygusuz yerli iş birlikçileri aracılığıyla millet iradesine yaptıkları iğrenç bir darbe idi.
Çünkü millete kurulan tuzak, yapılan komplo ve kuşatma doğrudan maddi-manevi varlığımızı, ilim ve irfanımızı, ahlâk ve maneviyatımızı, yaşama tarzımızı hedef almıştı.
Siyasi, sosyal, kültürel alanda yapılan tahribat daha derin ve yıkıcı olmuştu. Hükümet düşürülmüş, siyasi partiler kapatılmış, dönemin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan başta olmak üzere, birçok siyasetçinin siyaset yapması yasaklanmış, hakim ve savcılar hizaya sokulmuş, andıçlarla gazeteciler, yazarlar fişlenmiş, gazetelerin haber ve manşetleri darbe karargahında üretilmişti.
Batı Çalışma Grubu’ adıyla oluşturulan militer gayriresmi odak ile gerçek bir toplum mühendisliği yapılmış, oluşturulan algılarla toplum yönetilmek ve yönlendirilmek istenmişti. İnsanlar hedef gösterilmiş, faili meçhuller artmış, kılık ve kıyafete yönelik yasaklarla genç kızların eğitim umudu turnikelere sıkıştırılmış, namaz ve oruç gibi doğrudan İslami hayatın asıl ritüellerine izin verilmemiş, bu gerekçelerle insanlar işlerinden, okullarından sorgusuz sualsiz atılmış, kazanılmış hakları gasp edilmiş, Kur’an kursları kapatılmış, yaş sınırlamasıyla hafızlık çalışmaları fiilen imkânsız hale getirilmiş, daha da önemlisi, kesintisiz sekiz yıllık zorunlu eğitime ve korkunç haksızlıklara yol açacak katsayı uygulamasına geçilerek, imam hatipler ve meslek liseleri neredeyse bütünüyle kapanacak duruma getirilmişti.
Devleti ve milletiyle ülkemiz, tüm hatlardan uçuruma itilmişti. Halk iradesiyle iktidar olamayanlar, 1960, 1971 ve 1980 darbelerinde olduğu gibi, kirli planlarını uygulamak için yönetimi silah zoruyla gasp etme yolunu denemiş, emellerine ulaşmada bir ölçüde başarılı da olmuştu.
Aklımızı ve ruhumuzu donduran o 28 ŞUBAT soğuğunda, Anadolu'nun mütevazi, samimi ve dindar insanlarına eşsiz acılar ve zulümler yaşatan ve bağımsızlığımızı prangalamak isteyen postmodern kirli darbeyi, elbette
UNUTMAYACAĞIZ!
UNUTTURMAYACAĞIZ!