Doğruya doğru, yanlışa da yanlış diyebilmenin en faziletli davranış, hatta belki de nafile ibadetlerden bile daha üstün olduğu zamanlardayız!
Çevremde eskilerden beri tanıdığım, herkesçe hürmet edilen şehrin eşrafından samimi insanlar, bazı yetkili ve etkili kişilerin, kamu vicdanını inciten, gönüllerde kabul görmeyen haksız işlerine karşı eleştirilerimin çok yerinde olduğunu düşünüyor ve ekliyorlar: “Keşke yukarıdaki ilgililer de bu eleştirileri dikkate alıp, gereğini yapsalar!”
Hatta bu eleştirilere hak veren sessiz çoğunluk, “az bile yazdığım” konusunda hemfikirler..
Ben, kimseye karşı ya da taraf değilim. Her daim Hakikatin tarafındayım. Bir kişiye ya da topluluğa olan öfkemizin bile, bizi, onlar hakkında haksızlığa sevketmemesi gerektiğini, adaletli ve merhametli olmamız gerektiğini, hayatımda tecessüm ettirmeye çalışanlardanım.
Bir konuda bir kişiyi sert bir şekilde eleştirirken, haklı olduğunu düşündüğüm bir başka konuda onu savunabilirim de!
Eleştirirken; varsa haksızlığın veya yanlışın düzeltilmesi, doğrunun ve hakikatin hakim olması için yapıcı olmaya özen gösteriyorum.
Kendimizi eleştirmek, bazılarının hoşuna gitmiyor olabilir. Ama başkalarının gözünde çöp arayanlar, önce kendi gözlerindeki merteğe bakacaklar!
Unutmayın yapmadıklarımızdan hesaba çekileceğimiz kadar, söylemediklerimizden, gizlediklerimizden de hesaba çekileceğiz!..
Haksızlıklar, yolsuzluklar, torpil, rüşvet, dedikodu, gıybet, iftira dün vardı, bugün de var. Yarın da olacak. Bu iğrençliklere bulaşmayan, bunlarla mücadele eden insanlar da olacak. Haksızlıklar karşısında susanlar da olacak, haykıranlar da! Yoksa insanlar nasıl imtihan olunacaklar?
Biz, Hakikatin hakim olması için mücadele ederken, dünyalık olarak kazanacaklarımızı ya da kaybedeceklerimizi veya sonumuzu hiç düşünmedik, düşünmeyiz de!.
Biz, stratejik iman kuvveti ile hareket ederiz, stratejik entrikalarla değil!..
Kendini çok akıllı, çok zeki ve kurnaz zanneden sinsilerin gittikleri güzergaha ve yöntemlerine bakın; varacakları yer şimdiden belli!
İktidarın yereldeki, geneldeki ve bürokrasideki gücünü ele geçirme uğruna, makam mevki uğruna, ekonomik kazançlar uğruna, haysiyetlerini, şereflerini, dinlerini, imanlarını, davalarını, ideallerini, milli menfaatlerini satan darbeci FETÖ uşakları gibi, her devrin kazananı hokkabaz ganimetçiler de, makamların ve zenginleşmenin büyüsüne kapılarak davasına sırt dönüp zillete düşenler de, “Büyük Hesap Günü” geldiğinde ücretlerini elbette ona göre alacaklar.
SEÇİMLER ADIM ADIM YAKLAŞIRKEN UYARIYORUM:
Biz kovamıza su doldurmaya çalışırken, kovamızın dibini delmek isteyen hainlere karşı dikkatli olalım.
Seçime giderken, bu hainler, sureti haktan gözükerek yine listelerde yer almaya çalışacaklar. Bu konuda, “Münafıklara karşı” parti teşkilatlarına ve genel merkeze büyük görevler düşüyor.
Siyaset sadece siyasetçilere bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir.
Bu kahraman halk, 15 Temmuz’da ortaya koyduğu feraseti, cesareti ve gayreti, sandıkta da iradesini ortaya koyarak taçlandıracaktır.
Ancak, bu Aziz Millet, yerel ve genel seçimlerde, kendini gerçekten temsil eden, her bakımdan güveneceği, vizyon sahibi, dürüst, mütevazi, millete efendilik değil hizmetkarlık yapacak, kendisine ulaşılabilen, gönüllere dokunan samimi adayların, sandıkta önüne konulmasını bekliyor.
Halkın nezdinde kredisi bitmiş, profili düşük adaylar sandıkta miletin önüne konulursa ve vitrindeki kişiler konusunda sorun yaşanırsa, AK Parti’nin işi zor. Bu anlamda, seçimden önce Bakanlar Kurulunda ve teşkilatta yeni bir revizyon daha gerekli. Ayrıca üst ve alt bürokraside de ciddi bir değişime ihtiyaç var.
Hep siyasileri ve bürokratları eleştiriyoruz da, biraz da kendimize bakalım. Her topluluk layık olduğu gibi idare olunur. Tencere yuvarlanır kapağını bulur...