Nedensiz sevmek diye bir olgu var hayatımızın doğal akışı içinde.. Bazı insanlara, bazı yerlere karşı da böyle hissetmez miyiz? Onu ya da orayı severiz ve bunun için esaslı gerekçelere de lüzum duymayız. Aramayız da..
İşte Yuntdağı’da böyle nedensiz sevilen, anlamı bir türlü çözülemeyen bir sevdayla bağlanılan bir bölge. Her gidişinizde, gurbetten sılaya dönüşte yaşanılan o titrek duyguyu hissedersiniz. Çok eski bir dostunuzu ya da yarinizi görmeye gider gibi heyecanlanırsınız. Sizi oraya çeken ‘şey’in ne olduğunu açıklayabilmek için, günlerce sayfalar dolusu yazılar yazmak gerekir..
Anadolu’ya hicret ederek bu toprakların İslamlaşmasında rol oynayan ‘Horasan Erenleri’nden tutun da, Şam ve Bağdat evliyalarına kadar her birinin Yunus misali belli bir amaçla gelip yerleşerek, Yuntdağı’nı “bizim” yapmak için akıttıkları terin celbettiği rahmettir belki bizi bu denli bağlayan Yuntdağı’na.. Ya da bu toprakların yetiştirdiği Kur’an Hafızlarının ve büyük alimlerin manevi feyzi..
Atalarımız Türkmen obalarının gelerek kan verip, can verip yurt edindiği, ekip diktiği, emek verdiği berekettir belkide bizi çeken Yuntdağı’na.. Az ötemizde sincaplar kıpır kıpır oynaşırken, yanıbaşlarında közde çay demlediğimiz billur derelerden atalarımızın abdest alıp oracıkta kıldıkları namazların ardından ettikleri dualara amin deyiverecekmiş gibi kendimizi zaman tünelinde hissettiğimiz için mi acaba bu kadar bağlılığımız bu dağlara..
Önünüze çıkan herhangi bir köye girip kahvesine ya da camisine varın ve Allah’ın selamını verip oturun. Orada bulunan istisnasız herkes, size; “merhaba, hoşgeldin, nasılsın?, iyi misin?” diye tek tek soracaklardır. Karnınızı doyurmak isteyecekler, varsa başka isteğiniz, karşılıksız canla başla yerine getirmek için adeta çırpınacaklardır.
Güneşin alnında çalışırken yanan tenlerine bakmayın siz Yuntdağı’nın kara yağız insanlarının, yürekleri tertemizdir, apaydınlıktır. Doğaldır, sadedir, dümdüzdür onlar. Son söyleyeceklerini baştan söylerler. Onurludurlar, kimsenin önünde el ovuşturmaz, kimseye avuç açmaz, bir topan ekmeği buldu mu şükrederler. Hırslı değillerdir. Kanaatkar, gözü tok, gönlü toktur, cömerttir Yuntdağı insanı.
Bu topraklara yerleştikleri günlerden beridir devlete kutsal bir saygıyla bağlıdırlar. Vatan savunmasının unutulmaz kahramanları olan Kuvay-ı Milliye’nin en kallabi ‘Efe’leri, bu mübarek toprakların bağrından çıkmış, Yuntdağı’nın asil çocuklarıdır.
Arslan yürekli vatanperverdir her bir delikanlısı, yaşlısı, kadını, kızı. Bugüne kadar ülkenin hem ekonomik hem sosyo-kültürel hizmetler bakımından en az hizmet almış bölgesi olmasına rağmen, tarihinde bir kez bile isyana yeltenmemiş ve devlete başkaldırmamışlardır.
Haftanin en az iki gününü yörenin ayrı bir köyünde geçiren biri olarak şunu muhakkak belirtmeliyim: Hangi köye gitsem, hangi muhtarla, hangi çiftçiyle, hangi çobanla veya hangi önde gelen Yuntdağlıyla konuşsam, özellikle üzerine basa basa söyledikleri en mühim iki başlık var:
1- Gerek yerel gerek genel siyasette ve gerekse bürokrasideki temsil oranlarının, halihazırda yetersiz olduğunu ve bölgenin insanının beklentilerini karşılamadığını, sayıca tatmin edici olmadığını, yöre insanının üst düzey yetkili makamlarda temsilinin, oransal olarak adaletli bir şekilde sayıca arttırılmasını, ısrarla ve yüksek sesle dile getiriyorlar, talep ediyorlar.
2- Yuntdağı’na ivedilikle ekonomik yatırımların yapılmasını, yörenin ve çocuklarının istikbali için özellikle istiyorlar.
Tüm ilgililer, yetkililer; bölgenin bu yanık ve yürekten çığlığına kulak tıkayıp duymamazlıktan gelmeyin derim.. Önümüzdeki süreçlerin önemine binaen dikkatinizi çekiyorum! Gereğini tüm yöre halkı dört gözle bekliyor, bilin!..
Sanırım bu yazı devam edecek...