Her zaman olduğu gibi bugün de ülke ve Manisa gündemine dair haberlerden siz kıymet değer okuyucularımızı haberdar etmek üzere Manisa’da Son Nokta’nın çalışma ofisine geldim.
Bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Öncelikle, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nün, ülkemizdeki ve dünyadaki tüm engelli kardeşlerimiz için hayırlara vesile olmasını Allah’tan dua ve niyaz ediyor, engelli kardeşlerimizi ve sizleri sevgi, saygı ve muhabbetle selamlıyorum.
Böylesine anlamlı bir günde bir şeyler paylaşmam gerektiğini düşünürken aklıma merhum Hacı Şerif dedemin bana anlattığı bir kıssa gelmişti. Merhum hacı dedemin anlattığı kıssayı yazmaya başladığımda Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) eski Başkanı, Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç, whapsapp üzerinden tarafıma bir mesaj gönderdi.
Gelen mesajda çok ama çok ibret verici bir kıssa vardı. Bu kıssadan şahsen bendeniz hissesini aldığı gibi siz kıymet değer okuyucularımızın da bu kıssadan hisse almasını arzu ettim.
Sözü daha fazla uzatmadan Sayın Arınç’ın gönderdiği kıssa ile sizleri baş başa bırakmak istiyorum.
İŞTE O İBRETLİK KISSA
Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu izlemekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama, küçük bir dükkan için yeterliydi. Onların en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle.. . Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu. Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti. Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkândan dışarı fırlayıp:
- Küçükk! diye seslendi. Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir harika!
Çocuk, ona dönerek:
- Gerçekten çok güzeller! diye tebessüm etti. Ama benim bir bacağım doğuştan eksik.
- Bence önemli değil! diye, atıldı adam. Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki!. Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı. Kiminin de aklı ya da vicdanı.
Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü:
- Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi.
Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp:
- Anlayamadım! dedi. Neden öyle olsun ki?
- Çok basit! dedi, adam. Eğer yoksa, cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa, problem değil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak. Hatta sakat insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla mükafat görecekler...
Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar, hafiflemiş gibiydi. Adam, vitrine işaret ederek:
- Baktığın ayakkabı, sana yakışır!. dedi. Denemek ister misin?
Çocuk, başını yanlara sallayıp:
- Üzerinde 30 lira yazıyor, dedi. Almam mümkün değil ki!.
İndirim sezonunu, senin için biraz öne alırım!. dedi adam. Bu durumda 20 liraya düşer. Zaten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder. Çocuk biraz düşünüp:
Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!. dedi. Onu kim alacak ki?
- Amma yaptın ha!. diye güldü adam. Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım.
Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Adam, devam ederek:
- Üstelik de öğrencisin değil mi? diye sordu.
- İkiye gidiyorum!. diye atıldı çocuk. Üçe geçtim sayılır.
- Tamam işte!. dedi adam. 5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5 lira. O da zaten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım gitti!.
Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkana girdi. İçerdeki raflar, onun beğendiği modelin aynısıyla doluydu. Ama adam, vitrinde olanı çıkarttı. Bir tabure alıp döndükten sonra, çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek
- Benim satış işlemim bitti!. dedi. Sen de bana, bunu satsan memnun olurum.
- Şaka mı yapıyorsunuz? diye kekeledi çocuk. Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı, para eder mi?
- Sen çok câhil kalmışsın be arkadaş.. dedi, adam. Antika eşyalardan haberin yok her halde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30- 40 lira eder.
Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları, üzerinden atabilmiş değildi. Mutlaka bir rüyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rüya. Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kağıt paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek:
- Bana göre 20 lira yeterli. dedi. İndirim mevsimini başlattınız ya!
Adam onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu.
Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün mallarını bir günde satsa, böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk, yavaşça yerinden doğruldu. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip:
- Babam haklıymış!. dedi. 'Sakat olduğum için, üzülmeme hiç gerek yok! demişti.
* Her Rüzgar Savuracak Bir Toz bulur,
* Her Hayat Yaşanacak Bir Can Bulur,
* Her Umut Gerçekleşecek Bir Düş Bulur
* Bulunmayacak Tek Şey Senin Benzerindir.
Kıymetli okuyucularım;
Okuduğunuz bu kıssa ile birlikte Sayın Arınç bir mesaj daha gönderdi.
Sayın Arınç mesajında şu ifadeleri kullandı;
Dünya engelliler gününde böyle güzel bir hikaye okudum hepimiz Allah’ımızın verdiği sayısız nimetler için bir daha şükürler edelim şükrün gereklerini yerine getirelim engelli kardeşlerimize ve ailelerine şefkat ve sevgi ile yardımcı olalım hepimize sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle
Sözün özü: Ne mutlu bu kıssadan hisse alanlara ve aldığı hisseyi de anlatanlara…
Selam ve dua ile…