Sevgili Okuyucularım;
Türkiye için önemli bir viraj olan Referandumu geride bıraktık. Demokrasi gereği % 50 nin üzerinde çıkan ‘Evet’ tercihi ile artık yeni bir dönem başlamış oluyor. Bu yeni dönem ülkemiz ve insanlık için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Bugün sizler ile güzel bir anekdotu paylaşacağım.
Vaktiyle bir kral halkı için geniş bir yol yaptırmaya karar verir. Yapımı tamamlanan yolu halka açmadan önce bir yarışma tertip eder. İsteyenin bu yarışmaya katılabileceğini ilan ettiren kral, yoldan en güzel geçecek kişiyi belirleyeceğini söyledi.
Yarışma günü, insanlar akın ettiler. Bazıları en güzel arabalarını, bazıları en güzel elbiselerini getirmişti: kadınlardan kimileri saçlarını en güzel biçimde yaptırmıştı, kimi de yanlarında en güzel yiyecekleri getirmişti. Gençlerden bazıları spor kıyafetler içinde yol boyunca koşmaya hazırlanıyordu.
Nihayet, bütün gün insanlar yoldan geçtiler, fakat yolu kat edip tekrar kralın yanına döndüklerinde hepsi aynı şikayette bulundu. Yolun bir yerinde büyükçe bir taş ve moloz yığını vardı ve bu moloz yığını yolculuğu zorlaştırıyordu.
Günün sonunda yalnız bir yolcu bitiş çizgisine yorgun argın ulaştı. Üstü başı toz toprak içindeydi, ama krala büyük saygıyla yönelerek elindeki altın kesesini uzattı:
“Yolculuğum sırasında, yolu tıkayan taş ve moloz yığınını kaldırmak için durmuştum. Bu altın kesesini onun altında buldum. Bu altınlar size ait olmalı.”
Kral gülümseyerek cevap verdi.
“O altınlar sana ait delikanlı.”
“Hayır, benim değil. Benim hiçbir zaman o kadar çok param olmadı.”
“Evet” dedi kral. “Bu altınları sen kazandın, zira yarışmanın galibi sensin. Yoldan en güzel geçen kişi sensin. Çünkü, yoldan en güzel geçen kişi, ardından gelenler için yoldaki engelleri kaldıran kişidir.”
Bu anekdotta ki hikayeden de anlaşılacağı üzere asıl önemli iş, kendinden sonrakilerin yolunu açmaktır. Hayatımız boyunca bir çok olayla karşılaşıyoruz. Yaşadıklarımız bazen bizi hayattan soğutuyor. Ancak insan kendisi için değil de başkaları için yaşadığında kendini mutlu addeder. Hayatımızın en anlamlı anları birilerinin gülümsemesine vesile olduğumuz anlardır. İşte bu perspektiften baktığımızda İnsanoğlu Allah’ın rızasını kazanabilmesi ve Rabbimizi hoşnut edebilmesi için bireysel olarak iyi olması yeterli değildir. Bunu birilerinin iyi olmasını sağlayarak göstermesi gerekir. O nedenle bizim dinimizin emri de bu doğrultudadır. Kendimizden sonra gelecek olan nesli düşünerek onların daha iyi yetişmesi için gerekirse kendi hayatımızı feda etmeliyiz. İşte o zaman hayatın bir anlamı olur. Bireysel ve bencil hareket ettiğimiz sürece de beklediğimiz huzuru ve mutluluğu yakalayamayız.
İnsanoğlu kendi bencilliğini ortaya çıkartmak ve yeryüzüne caka satmak için gönderilmemiştir. Nasıl ki Hz. Peygamber Efendimiz Ümmeti için kendi hayatını feda etmiş. Ve Taif’de taşlanmayı göze almış ise bizlerde ondan daha fazlasını yapmalıyız. Hayatın içinde engel koymak yerine insanların önüne çıkabilecek engelleri, kendimizi siper ederek arkamızdan gelen neslin daha sağlam ve daha iyi olmasını sağlamak zorundayız. Allah’ın razı olduğu noktada bu yöndedir.
Rabbimizin arzuladığı İnsan tipi, hayatı boyunca ve bulunduğu makam ve mevkide yol açan olabilendir. Erdemlilik gösterendir. Bu şekilde bir düstur içinde olanlar iki cihanda da kazananlar olacaktır.