Çok değil az kaldı dediğin günler hiç gelmedi anne... Her sabah aynı yürek sıkıntısıyla açıyorum gözlerimi güne ve eğreti gülüşlerimi bazen özene bezene bazen özensiz iğneliyorum gözlerime... Bir damla bir damla daha derken bazen yetişemiyorum gözlerimdeki nemi silmeye... Bazen güneşe çıkarıyorum umutlarımı en derinlerde sakladığım yaşama hevesim rutubet kokmasın diye...
Herkes böyle mi anne... Hata nerde... Herkes mi puslu Dünya'sını renklendiriyor gökkuşağının renkleriyle, herkes mi saklıyor acılarını... Gülüşlerimin ardına sakladığım acılarım beni sahtekâr mı yapar anne... Yalanlar söylüyorum en fazla kendime... Utanıyorum bazen aynalardaki yalancı gülüşlerimden... Sonra umursamaz bir tavır takınıyorum en gösterişlisinden... Kendim bile aldanıyorum kendime kısa zaman dilimlerinde... Bir tebessümün ardına kaç hüznü gizleyebilirim, hüzünlerim sığmazken yüreğime... Günlerin telaşlarında kaç köşe başında ağlayabilirim yitirdiğim umutlarıma sarılarak... İnsanın umutlarından başka sarılacak bir şeyi kalmıyormuş anne, onlar da kırık dökük yarım yamalak...
Kayıp eşya bürosuna bırakılmış ve bir daha soranı olmamış sevda gibi umutlarım... Sevda... Eski Türk filmlerinde rastladığım... Yitik bir beste, çaresiz bekleyiş ve zamansız bir veda gibi kavuşmalara inat bir iç çekiş... Galiba zamanla umut etmeyi sevdim ben anne... Ne zaman yanılıp gözlerimde gülümsemelerle uyansam, korkarım elindeki bardağı kırmaktan korkan küçük bir çocuk yüreğiyle... Oysa ne çok ihtiyacım var sarılıp ağlamaya umutlarımdan yarattığım sevdalara için için bağıra bağıra ve ağlamalar tek gerçek belki de avuç içlerimde... Keşkeleri ne çok biriktirmişim anne pişmanlıklar albümümde... Yaşamaya koşturdukça hep geç kalmış bakakalmışım gençliğimin ardından her zaman ki gibi yalandan gülümseyen gözlerle... Ah benim yalanlarım, avuntularım, aldanışlarım... Daha kaç mevsim yaşayacağım...
Zaman belki de en kolay harcadığım hiç bir şey yapmadığım günlerde bile... Üstelik bu kadar cimri iken vedalarda ve vedalaşmak hatıralarla... Bazen bir bencillik kaplıyor benliğimi ne kadar zor geçmiş olursa olsun vedalaşmak, dünlere anı yapmak istemiyorum günlerimi. Günlerim ne kadar hızlı adımlarla gidiyorsunuz geçmişe doğru... Ve benim heybem acılardan arda kalan dünlerle dolu... Anne yarınlara adım atarken bu korkaklığım neden... Neden seyretmekle yetindiniz hoyrat yaşam kanatlarımı kırarken... Umudu umuda eklesem de olmuyor anne... Kırık kanatlarla uçulmuyor...
Şimdi bende anneyim, uçmayı unuttuğum kırık kanatlarımla nasıl uçmayı öğreteceğim... Umuda tutsak ettiğiniz elalem bencilliğiyle yetiştirdiğiniz ben, nasıl özgür ve mutlu bir birey yetiştireceğim... Ben isyan çıkarmayı bile sabırla öğrendim içimden iç çekerek derin derin. Bir mücevheri sabırla işler gibi... Sessiz ve çığlık çığlığa...Ben şimdi yok saydığınız kadınlığımla umut dolu gözlerle nasıl bakacağım yarınlara...Önümde kırılıp parçalanmış bir ömür, başım önümde bir suçlu gibi ve ben içimden birey olabilmenin feryadıyla sesiz çığlıklar atmakta...Benim insan olabilmeme izin vermediniz anne. Ben şimdi insan olmayı nasıl tarif edeceğim çocuklarıma...